18 Kasım 2009 Çarşamba

SİVAS KONGRESİ

SİVAS KONGRESİ

Mustafa Kemal Paşa Samsun’a gelişinin 25’inci günü Amasya’ya geldi. Amasya, önemli kararların alındığı bir merkez olmuştur. Burada yapılan haberleşmeler ve toplantılar, millî hareketin niteliğini, özelliğini ve temel ilkelerini ortaya koymuştur.

Mustafa Kemal Paşa, burada hem müfettişlik görevini yerine getirip, İstanbul’a Rum çeteleri konusunda bilgiler vermekteydi, hem de arkadaşlarıyla haberleşiyor, onlara gerekli açıklamaları yapıyordu. Cafer Tayyar Bey’in izini kaybetmişti. Bir de Edirne’de Kolordu Komutanı’nın kim olduğunu bilmiyordu. Bu sorularının cevabını 17 Haziran 1919’da Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’dan öğrendi. Cafer Tayyar Bey Edirne’deydi.

Bu haberleşme de gösteriyor ki, daha İstanbul günlerinde başlayan düşünceler, Samsun’dan itibaren uygulama sahasına konulmaktaydı. Görevinin kendisine sağladığı yetkiyi sonuna kadar kullanarak Millî Mücadele’nin alt yapısını hazırlıyordu. Komutanlar ve valiler ile kurduğu diyalog sayesinde, bir bütünün parça parça olan halkalarını birbirine bağlamaktaydı. İşte teşkilâtçılık budur. Böylece, Mustafa Kemal Paşa, sadece Anadolu’da değil, Trakya’da da birlikleri durumunu öğrenmek, halkı kurtuluş için hazırlamak konusunda bir adım daha atmıştır.

16 Haziran’da 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya bir teklifte bulunarak, O’nu Erzurum’a davet etti.

Mustafa Kemal Paşa bu ara, Anadolu içindeki düzenlemeleri de yakından takip etmektedir. Erzurum Valisi’nin görevden alınmasını hoş karşılamamıştı. Bunun için Dahiliye Nezâreti’ne (İçişleri Bakanlığı’na) gönderdiği telgrafında, Erzurum ve Van Valileri ile ilgili atama konusunu yorumlayıp, Erzurum Valisi’nin yerinde bırakılmasını istedi.

Mustafa Kemal Paşa, 18 Haziran’da, Edirne’deki 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey’e bir şifre gönderdi. Bunda, çalışmalar ve yapılacaklarla ilgili bilgiler verdi. Sivas Kongresi için de delege gönderilmesini istedi.

“Millî istiklâlimizi boğan ve vatanımızın parçalanması tehlikelerini hazırlayan İtilâf Devletleri’nin yaptıkları ve İstanbul Hükümeti’nin esir ve âciz durumu malumunuzdur.

Milletin mukadderatını bu mahiyette bir hükümete teslim etmek, yıkılmağa mahkum olmaktır.

Trakya ve Anadolu millî teşkilâtlarının birleştirilmesi ve millî sedayı gür bir sesle cihana duyuracak emin bir yer olan Sivas’ta, ortak ve kuvvetli bir heyet kurulması kararlaştırılmıştır.

Trakya-Paşaeli Cemiyeti, yetkili olmamak üzere İstanbul’da bir heyet bulundurabilir.

Ben İstanbul’da iken Trakya Cemiyeti üyelerinden bazılarıyla görüştüm. Şimdi zamanı geldi. Gereken kimselerle gizlice görüşerek derhal teşkilât kurunuz ve benim yanıma da temsilci olarak değerli bir iki kişi gönderiniz. Onlar gelinceye kadar, Edirne vilâyeti haklarının savunucusu olmak üzere, teşkilât üyelerinin beni vekil seçtiklerine dair imzaları bulunan bir vesikayı imzanızla şifreli telgrafla bildiriniz.

İstiklâlimizi kazanıncaya kadar, tamamıyla milletle birlikte fedakârca çalışacağıma mukaddesatım üzerine yemin ettim. Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kat’idir.

Anadolu halkı, baştan aşağı yek-vücut bir hale getirildi. Kararlar istisnasız, bütün komuta heyetleri ve arkadaşlarımızla birlikte alınıyor. Vali ve mutasarrıfların hemen hepsi bizimle beraberdir. Anadolu’daki millî teşkilât kaza ve bucaklara kadar genişledi. İngiliz himayesi altında müstakil bir Kürdistan kurulması hakkındaki propaganda ve taraftarları bertaraf edildi. Kürtler Türkler’le birleşti.”

Aynı gün Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal Bey, illere ve müstakil sancaklara gönderdiği genelgesinde, işgallere karşı kendimizi sadece siyasi olarak savunabiliriz, dedi.

Mustafa Kemal Paşa, 20 Haziran günü, Sadaret Makamı’na (Başbakanlığa) bir telgraf gönderdi. Ancak bu şifre, şimdiye kadar gönderdiği raporlardan değişik muhtevadaydı. Mustafa Kemal Paşa, bugün Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri tarafından verilen telgrafların çektirilmemesi konusunda verilen emrin geri alınmasını istedi. Mustafa Kemal Paşa, sadece İstanbul’a gönderdiği bu istekle kalmadı. Ordu Müfettişliği görevinin yetkilerini kullanarak Kolordu Komutanları’na gönderdiği talimatında, Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri’nin telgraflarının çekilmemesine karşı tedbir alınmasını istedi.

Mustafa Kemal Paşa, yine aynı gün emrin kaynağı Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü’ne de bir telgraf göndererek Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri’nin telgraflarının çekilmemesi hakkında verilen kararın değiştirilmesini istedi.

Mustafa Kemal Paşa, Sadrazamlık Makamı ile Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü’ne gönderdiği telgraflarından olumlu bir sonuç alacağını ummuyordu. Bunun için Kolordu Komutanları’na verdiği talimatla tedbirini almıştı. Fakat bu konuda bir adım daha ileri giderek valilere de bir talimat vererek Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü’nün aldığı canice kararın geri alınmasına kadar telgrafhanelerin işgal edilerek İstanbul ile resmî görüşmelerin kesilmesini istedi.

Bu cesur kararı uygulamak yürek meselesidir. Bu emre uymayanlar olabilir. İstanbul ile karşı karşıya gelmek istemeyebilirlerdi. O zaman Mustafa Kemal Paşa ortada kalırdı. Buna rağmen Mustafa Kemal Paşa bu riski göze aldı ve bu emri yayınladı. Böylece liderlik sınavını pek erken vermiştir.

Mustafa Kemal Paşa buna ek olarak “İkinci Suret” bir telgraf daha gönderdi:
Amasya’dan
VALİLİKLERE
Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri’nin verecekleri telgrafların çekilmemesi hakkında Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü’nden bütün telgraf memurlarına bir emir verildiğini duydum. Milletin sesini boğarak kanunî haklarını milletten koparıp almaya, vatanın yok olmasını hedef tutan bu emri hiçbir namuslu telgraf memurunun yerine getireceğini ümit etmem. Fakat böyle bir namussuzluğa yeltenecek olanlar olursa derhal Divan-ı Harb’e verilmelerini emrederim. 20 Haziran 1919
Mustafa Kemal.”

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul ile giriştiği bu soğuk savaşın içinde İstanbul ile haberleştiği biri vardı. Bu kişi, İstanbul Polis Müdürü Halil Bey idi. 21 Haziran’da Halil Bey’e gönderdiği mektubunda, sık sık bilgi göndermesini istedi.
Amasya, 21.6.1919
“Polis Müdürü Albay Halil Beyefendiye
Her ne şekil ve suretle olursa olsun, Anadolu’da sîne-i millet’de kalarak, istiklâl ve mevcudiyetimiz uğrunda çalışmağa karar verdim. Fahri Beğ’e vâki olan Beyânât-i Mahremâneleri’ne, tamamen vâkıf olduğumdan, Milletin Halâsı’na ma’tûf esâsatta, benimle hemfikir olduğunuzu biliyorum.
Bu sebeple şu Mektub’la selâmlarımı takdim eder; ve İstanbul hakkında, sık-sık beni tenvîr buyurmanızı rica ederim.
Üçüncü Ordu Müfettişi
(Kurmay Binbaşı) Fahrî Yâver-i Hazret-i Şehriyarî
Hüsrev(Gerede) M. Kemal.”
Mirliva


Amasya önemli kararların alındığı bir merkez olmuştur. Bunlar üst üste alınan kararlardır. 20 Haziran’da İstanbul ile haberleşmenin kesilmesi kararı alınmıştı. Bir gün sonra ise, 21 Haziran’da Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarıyla Amasya’da önemli bir toplantı yaptı. Toplantıda Anadolu hareketinin geleceği, gelişen olaylar, yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Bu toplantıda Mustafa Kemal Paşa ile yanındaki arkadaşları ve Ankara’dan gelen Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, gece geç saatlere kadar görüştüler.

Ali Fuat Paşa, Amasya’ya gelişini ve gece görüşmesini şöyle anlatmaktadır:

“Ertesi gün biz de Amasya’ya hareket ettik. Amasya’ya vardığımız günün gecesi geç vakitlere kadar Hüseyin Rauf Bey, ben, Mustafa Kemal Paşa ile baş başa kaldık. Durum gözden geçirildi. Erzurum’daki Kâzım Karabekir Paşa’ya bilgi verildi. Mustafa Kemal Paşa’nın beraberinde getirerek Samsun’da bıraktığı Albay Refet (Bele) ile Mutasarrıf Hamdi Bey’i Amasya’ya davet ettik. Müzakerelere devam ettik.

Vardığımız netice ..... Amasya Mukarreratı namı altında formüle edildi ve hazır bulunan 4 zat tarafından imzalandı. Bunlar Mustafa Kemal, Ali Fuat Paşalarla, Hüseyin Rauf ve Refet Beyler’di.”

“Milletin istiklâl ve vatanı uğrunda uğradığı tehlike etrafında birlik olduğu,gerek harice gerek dahile gösterilmiştir. (Mukaddes İttifak) adını verdiğim Amasya Mukarreratı,toplayıcı bir ruh taşımaktadır. Şunu hemen ilâve edeyim ki, bunun başlıca amili de Mustafa Kemal Paşa’dır.”

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları tarafından hazırlanan Amasya Tamimi (Genelgesi) 22 Haziran günü yayınlandı. Bu genelge şifre ile “Mülkiye ve askeriye makamlarına” bildirildi. Ayrıca İstanbul’da bazı kişilere de duyurulmuş ve kendilerine Mustafa Kemal Paşa’nın imzasını taşıyan bir mektup gönderilmiştir. Bu genelge, millî bir kongre için çağırıdır.

Amasya, 22.Haziran.1919
TAMİM
1-Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümeti merkeziyemiz (Başkent, İstanbul) İtilâf Devletleri’nin tesir ve denetimi altında mahsur bulunduğundan üstlendiği mesuliyetin icabatını ifa edememektedir. Bu hal milletimizi yok tanıttırıyor. Milletin istiklâlini gene milletin azmü kararı kurtaracaktır. Milletin durumunu göz önünde bulundurmak ve haklı sesini cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak bir millî bir kurulun kurulması gereklidir. Bunun için görüşmelerle her taraftan gelen teklif ve millî istek üzerine Anadolu’nun her bakımdan en emin mahalli olan Sivas’ta millî bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için bütün vilâyatı Osmaniye’nin her livasından ve parti ayrılıkları göz önüne alınmaksızın güçlü ve milletin güvenini kazanmış üç kadar delegenin aceleyle yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimale karşı bunun bir millî sır halinde tutularak dağdağaya yer verilmemesi ve lüzum görülen yerlerde seyahatin kılık değiştirilerek yapılması lâzımdır.

2-Doğu illerimiz adına on Temmuz’da Erzurum’da toplanması kararlaştırılan kongre için adı geçen illerin Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Cemiyetleri’nden seçilen üyeler zaten Erzurum’a doğru yola çıkarılmışlardı. O vakte kadar öteki illerimizin delegeleri de Sivas’a gelebileceklerinden Erzurum Kongresi’nin üyesi de belirleyeceği zamanda genel kurula dahil olmak üzere Sivas’a hareket edecektir.

3-Yukarıdaki maddelere göre delegelerin Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyetleri ve belediye başkanlıkları ve saire ile seçilmeleri .....isimleriyle hareket zamanlarının bildirilmesini istirham eylerim.

4-Bu telgrafın alındığının hemen bildirilmesi rica olunur.
Üçüncü Ordu Müfettişi
Fahri Yaver-i Hazret-i Şehriyârî
Mirliva M. Kemal.”

Amasya Tamimi, Mustafa Kemal’in çalışmalarının ve düşüncelerinin bir karar olarak ifadesidir. Mustafa Kemal ve arkadaşları, bu genelge dışında önemli kararlar da aldılar.

Amasya Bildirisi, Mustafa Kemal Paşa’nın daha önce askerî komutanlara ve mülkî amirlere gönderdiği tebliğ ve tamimlerle, halka açıkladığı hususların bir program ve karar halinde ifadesidir. Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan Amasya Bildirisi, Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Bey ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında bulunanlar tarafından imzalanmıştır. Amasya’da Amasya Tamimi’nden başka bir takım önemli kararlar da alınmıştır. Ali Fuat Cebesoy’un deyimiyle “Mukaddes İttifak” adını alan bu kararlar arasında bir tanesi de askerî ve millî teşkilâtın hiçbir surette ilga edilemeyeceği hakkındaki karardır. Buna göre komuta hiçbir suretle terk ve başkasına bırakılmayacaktı. Silah ve mühimmat elden çıkarılmayacak, vatanın herhangi bir tarafında yeniden vaki olacak düşman işgali karşısında birlikte ve müştereken hareket edilecekti.

Mustafa Kemal Paşa, 22 Haziran günü, “Millî Kurtuluş” davasına faydalı olabileceklerini umduğu kişileri Anadolu’ya davet ederek, onlara “Amasya Tamimi” ile birlikte gönderdiği mektubunda, “...Bu kurtuluş davası elde edilinceye kadar Anadolu’dan ve milletin sinesinden ayrılmayacağım” diyerek, Türk milletini felaketlerden nasıl kurtaracağını çok önceden kararlaştırmış bulunduğunu bütün açıklığıyla anlattı.

Mustafa Kemal millî kurtuluş davasına faydalı olabileceğini umduğu Ruşen Eşref, Ahmed Rıza, Bayındırlık Bakanı Ferit, Millî Eğitim Bakanı Sait, Kara Vasıf, Abdurrahman Şeref Beyler, Sulh ve Selâmet Fırkası Başkanı Ferit, Reşit Akif, Ahmet İzzet Paşalar ve Halide Edip (Adıvar) Hanım gibi Türk idare ve devlet adamlarını Anadolu’ya davet etti. Mustafa Kemal bu kişilere şöyle bir mektup yollamıştı:

“Vatanın parçalanma tehlikesi üzerine millî vicdan bir kurtuluş emeli etrafında ve Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Redd-i İlhak Teşkilâtı namı altında seri bir surette toplanmağa başlamıştır. Yalnız mitingler ve saire gibi tezahürat büyük gayeleri hiçbir vakitte kurtaramaz ve ancak sinei milletten (milletin içinden) bilfiil doğan kudreti ortak kuvvete dayanırsa kurtarıcı olur. Fakat şüphe görmeyen bir hakikattır ki bu acı dönemi bu kadar öldürücü bir şekilde izhar eden en müessir amil maalesef Payitahtımızdaki (başkentimizdeki) muhalif cereyanlar ve Anadolu’nun saf ve kutsal millî emellerini muzır bir şekilde infirada uğratan siyasî ve gayrı millî propagandalardır. Kuvvayı Milliye’yi, bugün için böyle yanlış yollara sevk ile dağıtmanın cezasını vatanımız aleyhinde ve pek bol bir surette görmekteyiz. Binaenaleyh İstanbul’un işbu muhtelif cereyanları artık Anadolu’ya ve emeller ve millî duygulara hakim değil, tâbi olmak mecburiyeti vataniyesindedir. Ve Payitaht İtilâf Devletleri tarafından tahliye edilinceye kadar bu mecburiyetin mutlak olduğu kanaatindeyim. Bu hal bittabi zâtı âlilerince de takdir olunur. Sunuş yazımda tasvir edilen vaziyet bugün seri ve umumî bir millî kongrenin toplanmasını icap ettirmektedir... Bu davet her tarafa tamim ve ifa kılınmıştır. Devletin bölünmesi mevzubahis olduğu bir sırada İngiliz propagandasıyla başveren Kürdistan istiklâli gibi cereyanlar dahi haberleşme ile taraftarının çağrılarak Hilâfet etrafındaki ortak amacımıza davet olunmuştur. Bu millî mesele için İstanbul’da zatı devletleri gibi vatanperver ve söz sahibi düşünürlere yönelen fedakârlık bilhassa pek büyüktür. Bu barış amacı ve millî elde edilinceye kadar âcizleri Anadolu’dan ve sinei milletten ayrılmayacağımı ve bu noktada bir ferdî millet gibi çalışacağımı millete karşı mukaddesatım namına söz verdim ve hiçbir kuvvet bu azmi milliyeye mani olamayacaktır. Bu kararın bütün Anadolu’da iş başında bulunan sorumlu ve değerli arkadaşlarımızın ilkesi ve ortak kararlarına dayanmakta olduğunu da ek olarak belirtir,yürekten gelen özel saygılarımı sunarım Efendim Hazretleri.
3. Ordu Müfettişi
Fahri Yaveri Hazreti Şehriyari
Tuğgeneral Mustafa Kemal”

Mustafa Kemal ve arkadaşları bu kararları düşünüp uygulamaya koymaya çalışırken, Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) Şevket Turgut Paşa, 22 Haziran’da, 14. Kolordu’ya gönderdiği yazıda, millî teşkilâtın devamı, memleket ve millet için zararlı olur, dedi.

Harbiye Nezareti’nden 14. Kolordu’ya gönderilen yazı:

“Barış müzakerelerine başlandığı ve genel durum lehimizde bir cereyan almağa yüz tuttuğu şu zamanda millî harekât ve teşkilâtın devamı memleket ve milletimiz için iyi sonuç vermeyeceği zat-ı âlilerince de malum bulunduğundan esasen orduyla hiçbir ilgisi olmayan bu gibi teşkilâtın gerekli nasihatlarla önüne geçilmesini rica ve hükümetin bu isteğinin yerine getirildiğine dair hemen gönderilecek cevap ve mütalaalarınızı beklemekteyim, efendim.
Harbiye Nazırı
Şevket Turgut.”

Bu gelişmeler arasında Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı yeniden Erzurum’a beklediklerini bildirirken Doğu bölgesindeki durum hakkında genel bir bilgi verdi. Yine aynı gün İstanbul’da değişik bir olay oldu. Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a karşı tepkisi etkisini gösterdi. Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal Bey, Sadaret Makamı’na gönderdiği yazı ile Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum ve Van Valileri ile ilgili atama, Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü’nün millî cemiyetlerin haberleşmesi konusunda verdiği emrin kaldırılmasını isteyen teklifini sundu.

Sivas Kongresi’nin temeli Amasya’da atıldı. Amasya Tamimi ile yurdun her köşesine duyurulmuştur.

“Milletin istiklâlini gene milletin azmü kararı kurtaracaktır. Milletin durumunu göz önünde bulundurmak ve haklı sesini cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak millî bir kurulun kurulması gereklidir. Bunun için görüşmelerle her taraftan gelen teklif ve millî istek üzerine Anadolu’nun her bakımdan en emin mahalli olan Sivas’ta millî bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır.”

Erzurum Kongresi tamamlandıktan sonra gündemde Sivas Kongresi vardı. Erzurum Kongresi bir bölge kongresi olmasına karşılık Sivas Kongresi millî bir hüviyete sahipti. Gün yaklaştıkça İstanbul Hükümeti’nin baskıları artıyor, sinirler geriliyordu. Bunlardan etkilenen Sivas Valisi Reşit Paşa, 20 Ağustos günü endişelerini Mustafa Kemal’e bildirdi.

“Erzurum’da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne,

Evvelâ rahatsız ettiğimden dolayı yüksek aflarını rica eder ve Zâtı devletlerinin sıhhatini sorarı. Neden rahatsız ettiğimi aşağıda arz ve izah ediyorum, efendim. Görünüşte Fransızlara ait müesseseleri teslim almak, hakikatte buraların durumu hakkında incelemelerde bulunmak üzere, Cizvit papazlarıyla beraber İstanbul’dan önceki gün Sivas’a gelerek valilik makamını ziyaret eden Fransız subaylarının ziyaretlerini iade için dün sabah yanlarına gitmiştim. Ziyaret ve görüşmenin sonunda orada hazır bulunan Fransız binbaşılarından Jandarma müfettişi Mösyö Brunot, biraz özel görüşmek istediğini söyleyerek bendenizi diğer bir odaya aldı. Söylediği sözleri aynen naklediyorum:

“Mustafa Kemal Paşa ile Kongre Heyeti’nin Sivas’a gelip burada bir kongre yapacaklarını işittim. Bunu İstanbul’dan gelen Fransız subayları söylediler. Sizinle bu kadar samimî görüşür ve şahsınıza karşı pek ziyade hürmetler beslerken, bu meseleyi benden saklamanıza çok üzüldüm dedi. Bendeniz de lâzım gelen cevabı vererek kendisini inandırmağa çalıştımsa da, son söz olarak:

Eğer Mustafa Kemal Paşa Sivas’a gelir ve burada kongre yapılmasına teşebbüs olunursa beş, on gün içinde buraların işgal edilmesine karar verildiğini kesin olarak biliyorum. Sizin şahsınıza karşı beslediğim hürmet duygusunun gereği olarak bunu haber veriyorum. İnanmazsanız, iş olup bittikten sonra inanısınız. O zaman, vatanınızın felâketine sebep olanlar arasına siz de girmiş olursunuz.” Sözlerini söyledi. Dahiliye Nezareti’nden aldığım şifreli telgraf da, başka şekilde yazılmakla beraber, aynı kanaati verecek mahiyetteydi. Yeni gelen Fransız subaylarından biri de, dün, Kolordu Komutanı ile uzun uzadıya görüşerek kongre hakkında Komutan Beyefendi’nin fikrini almağa çalıştığı gibi, bu sabah de Mösyö Brunot bendenize gelerek, saat alafranga 3’te, diğer Fransız subaylarıyla beraber kongre hakkında görüşüleceğini bildirdi. Bir müddet konuşulduktan sonra, netice olarak şunu da söyledi: “Ben dünden beri bu mesele üzerinde pek çok düşündüm. Nihayet şuna karar verdim ki, eğer Mustafa Kemal Paşa ile Kongre heyeti, Sivas Kongresi’nde İtilaf devletleri aleyhine tahriklerde bulunmazlar ve onlar hakkında saldırgan bir dil kullanmazlarsa, kongrenin toplanmasında hiçbir mahzur yoktur. Bizzat ben, General Franchet d’Esperey’e yazar, Mustafa Kemal Paşa hakkındaki tevkif emrini geri aldırır ve kongrenin toplanmasına engel olunmaması hakkında Dahiliye Nezareti’nden size emir verdiririm. Fakat şu şartla ki, siz de benden hiçbir hususu saklamayacaksınız ve samimî dostluğumuzdan dolayı daima birbirimize karşı açık bir dil kullanacağız. Yalnız kongrenin toplanma tarihini öğrenmek lâzımdır.” Dedi. Bendeniz ve kendisine, bu hususta kesin bir şey bilmediğimi ve aradaki dostluk dolayısıyla hiçbir şeyi saklamayacağımı söyledim. Binbaşının işgal meselesinde dünkü kesin ifadesine rağmen bugünkü yumuşaklığının sebebini, bütün incelikleri gören yüksek dikkatinize arz etmeği vazife bilir ve bu hususta sözü uzatmayı lüzumsuz sayarım. Aynen anlaşılıyor ki, bunların maksadı, kongreyi Sivas’ta toplatmaya razı görünerek muhterem kongre üyeleriyle size burada toplamak ve el altından hazırlıklarda bulunarak bütün arkadaşları ele geçirmekten ve aynı zamanda işgal meselesini de oldu-bittiye getirmekten ibarettir. Dün akşam, Dahiliye Nezareti’nden aldığım şifreli bir telgraf da, başka şekilde yazılmış olmakla beraber, hemen aynı mahiyetteydi. İşte bendeniz her hakikati, gizli tutulmak istirhamiyle, efendimize arz ediyorum. Bundan sonra tutulacak yolun tayini size aittir. Entrikalı bir tehlikenin bu kadar yakın ve adeta elle tutulacak derecede göz önünde olduğunu bilip dururken, durumdan Zâtı âlilerine haber vermemeği ve dolayısıyla Sivas’ta kongre toplanmasından vazgeçilmesini arz etmeği vicdanıma sığdıramadım. İşte bunun için Zâtı devletlerinden ve orada bulunan diğer muhterem arkadaşlardan pek çok rica ederim ki, İkinci bir kongrenin mutlaka toplanmasına kesin lüzum yoksa vazgeçilsin. Varsa, dört taraftan işgali pek kolay olan Sivas’ın toplantı merkezi olmasından vazgeçilerek işgal ihtimali pek uzak olan Erzurum’da veyahut, uygun görülürse, Erzincan’da toplanması çarelerinin araştırılmasını, memleketin selameti adına istirham ederim. Kolordu Komutanı Selâhattin Beyefendi de, bu husustaki düşüncelerini ayrıca Kâzım Paşa Hazretleri vasıtasıyla bize yazacaklardır. Şimdi yanımda bulunan eski Sivas Mebusu Rasim Bey de, eski Erzurum mebusu Hoca Raif efendi Hazretleri’ne bu husustaki bilgi ve görüşünü bildiren bir telgraf gönderecektir. Elbette ki alındıktan sonra, Hoca Raif efendi Hazretleri’nin Ilıca’dan dönüşünde kendilerine lütfen yollarsınız. İşte efendim, durum bu merkezdedir. Herkesçe bilinen vatanseverliğinize karşı fazla rahatsız etmekten çekinir ve cevabınızda vereceğiniz emrinizi beklerim, efendim. İşte Rasim Beyin telgrafı.
Reşit.”

Mustafa Kemal için Sivas Kongresi’nin önemi büyüktü. Mutlaka yapılmalıydı. Bu sebeple Sivas Valisi’nin düşünceleri de önemliydi. Valinin teskin edilmesi, ikna edilmesi gerekliydi. Mustafa Kemal, bu sebeple, 20 Ağustos günü, Sivas Valisi Reşit Paşa’ya, endişelerini giderici bir cevap gönderdi.

“SİVAS VALİSİ REŞİT PAŞA HAZRETLERİ’NE, 20 Ağustos 1919

Verdiğiniz bilgilere ve yüksek düşüncelerinize bilhassa teşekkürlerimizi arz ederim. Mösyö Brunot ve arkadaşlarının gözdağı vermek için söylediklerini tamamen blöf olarak sayarım. Sivas Kongresi’nin toplanması yeni bir mesele olamayıp aylarca önceden dünyaca bilinen bir teşebbüstür. Gariptir ki, İstanbul’da bulunan yetkili Fransız siyaset adamlarının da âcizlerine gönderdikleri haberler, Anadolu’da Millet tarafından girişilmekte olan teşebbüslerin pek haklı ve meşru olduğu ve milletimizin istekleri kendilerine açıkça bildirildiği takdirde, memnuniyetle kabul edeceklerine ve yerine getireceklerine dair şimdiden yazılı teminat vermeğe hazır oldukları merkezindedir. Mösyö Brunot’nun dediği gibi Sivas’ın beş on gün içinde Fransızlar tarafından işgali o kadar kolay değildir. Zâtı devletlerinizin hatırında olsa gerektir ki, İngilizler, bu husustaki tehditlerinde daha ileri giderek Batum’daki askerlerinin Samsun’a çıkarılmasına karar verdiler ve hattâ sırf bendenizi tehdit için bir tabur dahi çıkardılar. Fakat bu teşebbüse karşı milletin sarsılmaz bir azim ve iman ve ateşle karşı koyacağı hakikati kendilerince iyice anlaşıldıktan sonra, hem kararlarından vazgeçmeğe ve hem de Samsun’a çıkarmış oldukları askerleriyle beraber orada bulunan taburu nakletmeğe mecbur olmuşlardır. Sivas Kongresi’nde söz konusu olacak hususlar da, Erzurum Kongresi beyannâmesi hükümlerinden kolayca anlaşılabilir. Kongrelerde İtilaf devletleri aleyhinde tahriklerde bulunmak gibi maksatlar asla güdülmeyecektir Burada şunu da arz edeyim ki, bendeniz ne Fransızlardan ve ne de herhangi bir yabancı devletten yardım isteğe tenezzül eden şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük koruyucu kuvvet ve yardım kaynağı milletimin bağrıdır. Kongrenin lüzumu, zamanı ve toplanma yeri hakkında söz sahibi olmak bendenizin şahsi hükmünün pek çok üstünde tesirli olan millet kararına bağlı bir husustur. Yalnız tahmin buyurulduğu gibi, Fransızların, kongre üyelerinin Sivas’ta toplanmasına taraftar görünerek, sonra da onları ele geçirmeğe imkân bulması, âcizlerince pek uzak vehimlerindendir. Bütün bu arz ettiklerimi aynen Mösyö Brunot’ya söylemenizde hiçbir mahzur görmüyorum ve bu münasebetle Mösyö Brunot ve arkadaşlarına, milletimizin kendi haklarını korumak ve istiklâlini savunmak için Erzurum Kongresi Beyannâmesiyle bütün dünyaya olduğu gibi, kendilerinin İstanbul’daki siyasi temsilcilerine de duyurmuş olduğu temel kararları uygulamakta hiçbir şekil ve sebeple tereddüde düşmesine imkân bulunmadığı bildirilmiş olur. Mösyö Brunot bilmelidir ki, Fransızlar’ın Sivas’ı işgale kendilerine pek pahalıya mal olabilecek yeni kuvvetlerle ve çok paralarla yeni bir savaşa karar vermelerine bağlıdır. Böyle bir kararın, Jandarma binbaşısı Mösyö Brunot ve arkadaşları arasında söz konusu edilse bile Fransız milletince tasvip görebileceğine ihtimal verilemez.

Mebus Rasim Bey’in, Raif Efendi Hazretlerine olan telgrafını okudum. Korkmağa yer olamadığının kendilerine lütfen bildirilmesini rica ederim.

Gerek âcizlerine lütuf buyurmuş olduğunuz bilgi ve düşünceleri ve gerek Rasim Bey’in telgrafını, Heyeti Temsiliye’ye aynen takdim edeceğim. Fakat, Sivas Kongresi hakkındaki kesin karar, ancak Heyet-i Temsiliye’nin görüşmeleri neticesinde belli olacaktır. Elbette ki, karar verilecek şekil yüksek şahsiyetinize arz olunacaktır. Yalnız bugün için istirhamım, Brunot’nun tehditlerinin halk arasında yayılmasıyla maneviyatın bozulmasının önüne geçilmesidir. Samimî hürmetlerimin kabulünü ve Selahattin Beyefendilere selâmımın iletilmesini istirham ederim, muhterem Paşa Hazretleri.
Mustafa KEMAL.”

Verilen cevap üzerine Reşit Paşa’dan alınan ikinci telgraftır: “Bendeniz anlayabildiğim kadarını Efendimize arz etmekle vicdanî vazifemi yapmış oluyorum. İstanbul’daki Fransız siyaset ve ordu ileri gelenlerinin görüşlerinin ve Zâtı devletlerine karşı verdikleri sözlerin ne dereceye kadar güvenilir olduğunu kestirememekte mazurum. Şüphe götürmez vatanseverliğiniz yönünde vatanın selâmeti söz konusu olduğuna göre, iyice düşünerek, tutulması gereken yolun tayini, Efendimizle yüksek kongre heyetinden orada bulunan muhterem şahsiyetlere aittir. Emirlerinizi yerine getireceğimi arz ile samimî hürmetlerimi sunarım, efendim. Reşit.”

Mustafa Kemal bir gün sonra, Heyeti Temsiliye olarak, 21 Ağustos günü, Sivas Valisi Reşit Galip Paşa’ya yazdıkları telde Sivas Kongresi ve Sivas’ın durumu konusunda bilgi verdiler. Bu bilgide, Erzurum Kongresi, İtilâf Devletleri tarafından endişe ile karşılandığı halde, yayınlanan kararda herhangi bir tecavüz düşüncesi olmadığını görünce memnun oldular denilmiştir. Ayrıca, Fransa kamuoyunun millî düşüncelere düşman olamayacağı kaydedilmiştir.

SİVAS VALİSİ REŞİT PAŞA HAZRETLERİ’NE

Sivas Kongresi hakkında Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ile vâki olan muhaberatı devletleri tamamen milli bir mesele olmak haysiyetiyle Heyeti Temsiliye’mizce de münakaşa edildi. Bu kongrenin Şarkî ve Garbî Anadolu vilâyetleri tarafından akdi mukarrer olmasına ve murahhasların kısmı âzamı Sivas’a muvasalat etmek üzere bulunmasına nazaran bu babda söz söylemeği salâhiyetimiz haricinde addeyleriz. Yalnız düşüncelerimizin hamiyet ve muhabbeti vataniye ile maruf zatı devletlerine arzını bir vecibei milliye addeyledik. Şarki vilâyetlerimizin kongre akdi teşebbüsatının, daha ilk adımda İtilaf Devletleri’nin mucibi endişesi olduğu, bu vilâyetlerin eczayı vatandan ayrılarak istiklâl daiyesinde bulunduğuna varıncaya kadar eraşif neşri ile akamete mahkûmiyetine çalışıldığı, maalesef hükümetimizin de ecnebi âleti olmaktan hayâ eylemediği malûmu devletleridir. Fakat milletin azmü iradesi bilûtfihi teâlâ Kongre’nin akdini müyesser kıldığından beyannamenin neşri üzerine Düveli İtilâfiye, milletin istiklâl ve mevcudiyetini kurtarmak meşru emeliyle toplandığını, hiçbir fikrî tecavüz beslemediğini görerek İngilizler bile izharı memnuniyet eylediler. Hattâ bu babda tafsilât ve malûmat verilmek üzere Erzurum mümessili Kaymakam Rawlinson Londra’ya hareket eyledi ve yazdığı mektubunda aynen şu suretle idarei kelâm eylemektedir: “Bilâhare tekrar gelmekliğim mümkündür. Bu halde daha mes’ut şerait tahtında görüşmek zevkine nail olacağım.” Dersaadet’ten aldığımız malûmatta da umum Düveli İtilafiyenin meşru ve makul olan bu cereyanı milliyi pek tabii telâkki eyledikleri, bilhassa Amerikalılar’ın milletin efkârı umumiyesini anlamağa son derece ehemmiyet verdikleri,umumî şekilde toplanacak olan Sivas Kongresi kararının beklenildiği hattâ milletle doğrudan doğruya temas için Sivas’a İstanbul’daki heyetlerinden iki Amerikalı memuru siyasî göndermeğe karar verdikleri bildirilmektedir. Binaenaleyh Sivas’taki bir Fransız binbaşısının beyanatını biz indî bir mütalâa addetmekte mazuruz. Çünkü hürriyet ve istiklâl uğrunda mücahede eden milletlerin önderi olan Fransa efkârı umumiyesinin millî cereyanı düşman olacağını hatıra getirmek mümkün değildir. Bununla birlikte milletimiz istiklâl ve mevcudiyetini her ne pahaya oturursa otursun, kurtarmağa azmeylemiştir. Bu cereyana tâbi olmayanlar mahkûmu zeval, yıkmak isteyenler maruzu mukavemet olacaklardır Paşa Hazretleri.
Heyeti Temsiliye
M. Kemal, Hüseyin Rauf, Raif, Hüsrev
15. Kolordu Komutanı
Kâzım Karabekir

Heyeti Temsiliye adına Mustafa Kemal, aynı gün Sivas’taki 3’üncü Kolordu Komutanı’na da bir şifre tel göndererek kongre konusunda bilgi verdi.
“Şifre Erzurum, 21.08.1919

3’ÜNCÜ KOLORDU KOMUTANLIĞINA

Vali Reşit Paşa Hazretleri ile Sivas Kongresi hakkında telgraf başındaki muhaberatımız tabii malûmu âlileridir. Sivas Kongresi’nde umum vatanın mukadderatı hakkında ittihazı mukarrerat olacağı cihetle bir Fransız binbaşısının lâfı ile milletin bu azminden geri dönemeyeceği bedihidir. Sırf Vilâyatı Şarkiyeye münhasır olan Erzurum Kongresi mukarreratının İngilizler üzerinde bile hüsnü tesir eylediği, asıl milletin efkârını anlamağa çalışan Amerikalılar’ın Dersaadet’ten salâhiyetdar iki memuru siyasiyi Sivas’a yollamağa karar verdikleri bir zamanda Sivas Kongresi’nin aleyhinde idarei kelâm için ya pek zaifülkalb olmak yahut vatan ve milletle alâkadar bulunmamak icabeder. Binaenaleyh Vali Paşa Hazretleri’nin bu açık muhaberelerinin, Sivas halkı üzerine fena tesir yapacağının nazarı teemmüle alınması lâzımdır. Kongre pek tabiî ve meşru olarak akdolunacağından bu babda velev ki pek mahdut da olsa birkaç kişinin ademi arzu göstermek suretiyle millette ağyare karşı bir tefrika izharı hiç de şayanı arzu bir keyfiyet olmadığından zatı biraderleri tarafından Vali Paşa Hazretleri’yle, bu sakim fikri taşıyan diğer zevat varsa onların da irşat ve tenviri bugün için bir vazifei vataniye olduğunu arz, takdimi ihtiramat eyleriz.
Mustafa Kemal”

Mustafa Kemal, ayrıca, 21 Ağustos günü, Kadı Hüseyin Efendi’ye de Sivas Kongresi ile ilgili gelişmeler konusunda bilgi verdi.

Erzurum, 21.08.1919

SİVAS’DA 3’ÜNCÜ KOLORDU ERKÂNI HARBİYE BAŞKANLIĞINA

Kadı Hüseyin Efendi Hazretleri’ne bu şifre çözülmüşünün okunması rica olunur.

Vali Paşa ile telgraf başında Sivas Kongresi hakkında vâki olan mülâkat malûmu alileridir. Vali Paşa’nın açık olarak telgrafla böyle bir mülâkatı yapmalarına, mebus Rasim Bey’e de kongrenin Sivas’ta olmaması hakkında telgraf çektirmelerini muvafık görmekteyiz. İstanbul’daki yabancıların milletin bu gibi tezahüratını pek tabii ve meşrû bulduğu istihbar kılındığı gibi, Erzurum Kongresi’nin İngiliz ve Amerikalılara pek iyi tesir yaptığı ve hattâ Amerika heyetinden iki sorumlu delegenin Sivas’a gönderilmek üzere bulunduğu da ayrıca şayanı kayıttır. Sivas halkının beyhude yere endişeye düşürülmesine sebebiyet vermek şayanı esef bir hatâ olur. Milleti dalâlette bırakmamak lazımdır. Bu sebeple erdemli kişiliğinizle Sivaslılar’ı uyarma ve aydınlatma ile Sivas Kongresi’nin millet ve vatan hakkında yapacağı hayırlı tesiri izah ve bu suretle halkın beyhude yere kuruntuya kapılmamalarının temin buyurulmasını hassaten rica ve arzı hürmet ederiz.
Heyeti Temsiliye namına
Mustafa Kemal.

Bu günlerde Anadolu’da yoğun mücadeleler yaşanmaktaydı. Yunanlılar İzmir’den başladıkları işgali Aydın çevresine kadar getirmişlerdi. 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, 25 Ağustos’ta, Batı Anadolu’daki bu gelişmelerden ve diğer konular hakkında Heyeti Temsiliye’ye ve dolayısıyla Mustafa Kemal’e bildirdi.
Ankara: 25.08.1919
15’İNCİ KOLORDU KUMANDANLIĞINA

1-Heyet-i Temsiliye’ye, Konya ve havalisi müstesna olmak üzere ahval tamamiyle lehimize inkişaf etmiştir. Konya’da dahi seri bir çare düşünülmektedir.

2-Benimle eski münasebete dayanarak mı, yoksa başka bir sebeple mi Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa Aydın ve vilâyatı Şarkiye’nin iadei sükûn için kişisel düşüncelerimi sual ettiğinden kendisine yazdığım cevabı aynen 25 Ağustos 1919 tarihinde şifre ile zatı alilerine bildireceğim.

3-Kara Vasıf buraya geldi. Sivas’a Antep delegesi olarak gelmek istiyor.

4-Henüz hareket olunmamış ise kongrenin acele toplanması vaziyet icabı olduğundan bir an evvel Sivas’a hareketleri ve bana bildirilmesini rica ederim. Delegelerin çoğunluğu Sivas’a hareket etmiştir. Merkezî Anadolu’ya nüfuzile hâkim olan Bektaşi Şeyhini elde etmek üzere Miralay Refet Bey buraya ulaştı.

5-Hükümet ve İngilizler Aydın’da Yunanlılarla kuvayı milliye arasında bir hudut tayin etmek istiyor. Halbuki bu tarzı hareketlerinde muvaffak olur ise hükümet ve İngilizler mevkilerini tahkim edecekleri gibi başımıza daima Yunanlılar’ı musallat edeceklerdir. Bunun için Aydın kuvayı milliyesi behemehal Yunanlıları İzmir vilayetinden tard edeceklerini cevaben bildirdiler. Bunun üzerine hükümeti hazıranın mevkii büsbütün sarsıldı. Kuvayı milliyenin azim ve kararlarında muvaffakiyetleri zannediliyorsa da başlarında muktedir bir kumandan yoktur. Henüz teşebbüsatımızın muvaffakiyeti ise behemehal Aydınlılar’ın muvaffakiyetine tâbi olduğu tamamiyle anlaşılmıştır. Bundan dolayı Refet Bey’in serian o havaliye hareketini muvafık görüyoruz. Bu husustaki muvafakatinize intizar ediyoruz, efendim.
20. Kolordu Kumandanı
Ali Fuat.”

Sivas Valisi Reşit Paşa, Sivas’a gelen Fransız subaylarından dolayı yine huzursuzdur, endişelidir. Fransız subayların tehdidi ve İçişleri Bakanlığı’ndan aldığı şifre aynı adresi göstermektedir. Sivas’ın işgali. Reşit Paşa bu durumda yerinde duramaz. Hemen Mustafa Kemal’e “çok acele ve hemen” kaydıyla çektiği telgrafında, Sivas’ı ziyaret eden Fransız subayların tavırlarını bildirdi.

Reşit Paşa, Görünüşte Fransızlara ait kuruluşları incelemek üzere Cizvit papazlarıyla Sivas’a gelen Binbaşı Brunot (Bruneau) ile görüştüğünü, Fransız subayının, “Eğer Mustafa Kemal Paşa Sivas’a gelir ve burada kongre yapılmasına teşebbüs olunursa beş on gün içinde buraların işgal edilmesine karar verildiğini kesin olarak biliyorum.” dediğini; Ancak ikinci görüşmelerinde, “... İtilâf Devletleri aleyhine tahriklerde bulunmazlar ve onlar hakkında saldırgan bir dil kullanmazlarsa, kongrenin toplanmasında hiçbir mahzur yoktur” dediğini, engel olunmaması konusunda İstanbul’a yazabileceğini, “... Yalnız kongrenin toplanma tarihini öğrenmek lâzımdır” dediğini; Vali Reşit Paşa da bu konuda bir şey bilmediğini, öğrendiği an kendisine bildireceğini açıklamış. Arkasından Dahiliye Nezareti’nden aldığı telgrafın da aynı mahiyette olduğunu söyleyerek, ikinci bir kongrenin yapılmasına kesin lüzum yoksa vazgeçilmesini, varsa, Erzincan’da yapılmasını istedi.

Reşit Paşa’nın uzun telgrafı sayfa sayfa gelmekte, gelen kâğıtlar okunmaktadır. Bunları okudukça Mustafa Kemal bazen sinirleniyor, bazen gülüyordu. Ancak, telgrafın sonu görünmeden de hiçbir söz söylememişti. Mustafa Kemal, telgraf memuruna, Vali Paşa biraz beklesin, cevabını vereceğim dedikten sonra telgrafı yeniden okudu. Telgrafı ikinci defa okuduktan sonra, “Gülünç!” dedi.

Mustafa Kemal, arkadaşlarına telgrafın yorumlamaya başlamıştı:

“... Fakat bu ne gaflet, ne bilgisizlik ve ne görüş kıtlığı? Bir Fransız binbaşısının gelişi güzel atıp tutmasından ibaret sözler. Sivas’ın işgali kolay şey mi? Fransızlar bunu hangi kuvvet ile hemencecik yapabilecekler? Arkadaşlar buna nasıl inanabiliyorlar? Alelâde bir propaganda ve blöf karşısında arkadaşlarımızın maneviyat kırıklığına uğramaları şayanı hayrettir doğrusu!”

Daha sonra da, “Ne Sivas’ı işgal edebilirler, ne de kongreye mani olabilirler.” dedi.

Mustafa Kemal, Reşit Paşa’yı daha fazla makine başında bekletmeden cevap verir. Mustafa Kemal, Sivas Valisi Reşit Paşa’yı yatıştırmaya çalıştı. Mösyö Brunot ve arkadaşlarının blöf yaptığını açıklayarak Sivas Kongresi’nin de şimdiki bir mesele olmadığını ve aylar önce açıklandığını, herkesin bildiğini yazmıştır. İstanbul’daki Fransızların, Anadolu’da millet tarafından yapılacak girişimleri şimdiden kabul edeceklerini bildirdiklerini de ekler. Ayrıca “... Sivas’ın beş on gün içinde Fransızlar tarafından işgali o kadar kolay değildir.” dedi. Mustafa Kemal, kongrelerin İtilâf Devletleri aleyhinde tahriklerde bulunmak gibi işlerle uğraşmayacağını, “... bendeniz ne Fransızlardan ve ne de herhangi bir yabancı devletten yardım istemeğe tenezzül eden şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük koruyucu kuvvet ve yardım kaynağı milletimin bağrıdır.” dedi. Kongrenin toplanma kararının da millet kararına bağlı olduğunu söyleyerek, bütün bu anlattıklarını Binbaşı Brunot’ya bildirebileceğini yazdı.

Mebus Rasim Bey ile Raif Efendi’nin korkmalarına yer olmadığının bildirmesini de istedi. Telgrafının sonunda, “... Yalnız bugün için istirhamım, Brunot’nun tehditlerinin halk arasında yayılmasıyla maneviyatın bozulmasının önüne geçilmesidir.” diyerek selâmlarını bildirdi.

Reşit Paşa, vakit geçirmeden bir tel daha göndererek, durumu kendilerine bildirmekle vicdanî görevini yaptığını, Fransızlara ne kadar güvenilebileceğini bilmediğini ve emirlerini yerine getireceğini bildirdi.

Mustafa Kemal ve beraberindeki Heyeti Temsiliye üyeleri, 29 Ağustos günü Sivas’a gitmek üzere Erzurum’dan ayrıldılar.

Üç otomobil ve üç atlı arabadan müteşekkil bir kafile ile yola çıkıldı.

Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf (Orbay) Bey ve Hoca Raif Efendi birinci otomobildeydiler.

Süreyya (Yiğit), Hüsrev (Gerede) ve Mazhar Müfit Beyler ikinci otomobildeydiler. Refik (Saydam), Cevat Abbas, Muzaffer ve Yüzbaşı Osman (General Tufan) üçüncü arabadaydılar.

Hayati Bey’in emri altında da diğer arkadaşlar arabalara taksim olunmuşlardı. Birer küçük valizden başka bütün eşyamız, muhaberat dosyaları ve her şey de “ağırlıklar” hesabıyla arabadaydılar.
Mustafa Kemal ve beraberindeki heyet, 31 Ağustos’ta, Sivas’a gitmek üzere Erzincan’dan ayrıldılar.

Mustafa Kemal bu yolculuğu şöyle anlatmaktadır:

“Erzincan’dan batıya hareket ettiğimiz günün sabahı, Erzincan Boğazı ağzına gelir gelmez,bazı jandarma erlerinin ve subaylarının heyecanlı ve telâşlı bir tarzda otomobilimizi durdurduklarını gördük.
Durumu anlattılar: ‘Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır. Tehlike var. Geçilemez.’

Bir subay merkeze kuvvet gönderilmesini yazmış.

O kuvvet gelince, tertibat alacak,hücum edecek. Bu eşkıyayı püskürtecek ve yolu açacakmış...

Pek iyi ama, bu eşkıyanın kuvveti nedir, neresini, nasıl tutmuş, ne kadar kuvvetle ve ne vakit gelecek ?

Bu muammalar halledilinceye kadar, geri, Erzincan’a dönmek ve kim bilir ne kadar günler beklemek lâzım! Bizim ise işimiz pek aceleydi. Ben Erzurum ile Sivas arasındaki mesafeyi normal zamanda alıp kararlaştırılan günde, Sivas’ta bulunamazsam, şurada veya burada, şu veya bu sebeple korktuğum ve kaldığım, Sivas’ta ve her tarafta duyulursa, panik başlayabilir, işler altüst olabilirdi.

O halde karar?

Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremiz de yoktu. Yalnız ufak bir tedbir almağı uygun buldum.

Hafif makineli tüfeklerle silahlanmış fedakâr arkadaşlarımızdan bir kaçını-şimdi bir alay komutanı olan Osman Bey, ki Tufan Bey adıyla tanınmıştır, bunların başındaydı- bir otomobille kendi otomobilimizin önüne geçirdik. Sağdan soldan gelecek uzak mesafedeki ateşlere aldırmayarak, otomobiller, hızla şose üzerinde ilerlemeğe devam edecekler... Tam şose üzerinde ve yakınında, şoseyi kapayan eşkıya ile karşılaşılırsa, hep birden otomobillerden atlayacağız ve bunlara hücum ederek yolu açacağız ve kalanlar tekrar kullanılabilir durumdaki otomobillere binerek hızla ileriye doğru uzaklaşarak yola devam edecekler... İşte verilen emir de buydu...

Bu tedbiri ve bu tarzda hareketi makul ve emniyetli görmeyenler bulunabilir. Gerçi bu tarihlerde Elazığ Valisi Ali Galip Bey’in Dersim’de dolaştığı ve bazı propagandalara ve tertiplere giriştiği biliniyor idiyse de, söyleyeyim ki, ben, evvelâ hakikaten Boğaz’ın tutulduğuna inanmadım. Bunu, İstanbul Hükümeti’nin adamı olabileceğini tahmin ettiğim bazı kimseler tarafından, sırf beni geri dönmeğe mecbur etmek için kurulmuş bir plan kabul ettim. İkincisi, Dersim Kürtleri Boğaz’ı tutmuşlarsa, bunların alabilecekleri tertibatın, uzak tepelerden yola ateş etmekten ibaret kalması, bence çok muhtemeldi.

Hülâsa, yürüdük, Boğaz’ı geçtik.”

Dahiliye Nazırı Adil, 01 Eylül günü Ali Galip’e ardarda telgraf çekerek Mustafa Kemal’e karşı görev kabul etmesi için sıkıştırıyordu. Ali Galip’ten evet cevabını almak için üsteliyordu.

Ali Galip ise, 01 Eylül günü, Malatya Mutasarrıfı Halil Bey’e telsizle Rişvan aşiretinden yüze yakın silâhşor toplamasını istedi.

Mutasarrıf durumu Rişvanlar’ın reisi Bedir Ağa’ya iletecek, fakat onlar bu talimatı ağırdan almaya yeğleyeceklerdi. Hadiselere oldukça uzak kalan Noel’in yazdıklarına bakılırsa, Binbaşı şimdi “anlıyordu ki”, bu silâhşörler Sivas Kongresi’ni basmak için kullanılacaklardır. Ali Galip, Sivas’taki İttihatçılara engel olmak üzere İstanbul tarafından görevlendirilmiş, hatâ dediğine göre, 3’üncü Ordu emrine tahsis edilmiştir. Bu olay, Kürtlerin açısından olumlu bir gelişme ve bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirilecekti. Vali’ye katıldıkları takdirde Müttefikler’in davasına hizmet etmiş olacaklardı. Müttefikler de desteklerinin karşısında Kürtler’e karşı minnet duygularını onların millî isteklerine sahip çıkmakla ödeyebilirlerdi. Bu sebeple mutasarrıf yörede yüz yerine beş yüz atlı toplama kampanyasına çıkacaktı.

Bu gelişmeler olurken, Mustafa Kemal ve arkadaşları, tehlikeli ve meşakkatli bir yolculuktan sonra 02 Eylül günü akşama doğru Sivas’a geldiler. Sivas’ta, halkın da katıldığı büyük gösterilerle karşılandılar. Mustafa Kemal Sivas’a gelişlerini şöyle anlatmaktadır:

“... 02 Eylül 1919 günü Sivas’a vardık. Halkın, şehrin çok uzaklarından başlayan büyük ve parlak gösterileriyle karşılandık.

Üçüncü Kolordu Komutanı olan Selâhattin Bey, Sivas’ta bulunuyordu. Vali Paşa ile birlikte kongreye gelen temsilcilerin yerleştirilmesinde ve Heyeti Temsiliye için lise binasının ve kongrenin yapılacağı salonun hazırlanmasında örnek bir misafirseverlik gösterecek şekilde, fevkalâde çalışmışlardı.

Refet Bey orada değildi. Nerede bulunduğunu da kimse bilmiyordu. Halbuki, 07 Temmuz 1919 tarihli talimatımız gereğince, kendi bölgesi olan Üçüncü Kolordu bölgesinden ayrılmaması lâzımdı ve bilhassa,tam Sivas’ta Kongre toplanacağı günlerde orada bulunması icap ediyordu. Haberleşilerek kendisinin Ankara’da olduğu anlaşıldı. Ankara’da Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya ‘derhal ve mutlaka Sivas’a gönderilmesini’ emrettim.”

İstanbul Hükümeti, 03 Eylül günü, Sivas Kongresi’nin engellenmesi için Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) Adil Bey ile Harbiye Nâzırı (Savunma Bakanı) Süleyman Şefik Paşa’nın ortak imzasıyla Elazığ Valisi Ali Galip Bey’e gönderilen talimatta, 3’üncü Kolordu Komutanlığı ile ilgili şartlarının kabul edildiğini ve Sivas Valisi olarak atandığını bildirildi.

Ali Galip Bey’in en başta gelen görevi, Sivas Kongresi’ne engel olmak, özellikle Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’i tutuklamaktı. Bu önemli işi başarabilmesi için daha sonra Ali Galip Bey’e Sivas Valiliği ile birlikte Üçüncü Kolordu Komutanlığı da teklif edilmiş ve Ali Galip Bey, bazı şartlarla bu teklifi kabul edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine Hükümet ona, 03 Eylül 1919’da bir yazı göndererek, şartlarının kabul edildiğini bildirdiler.

İstanbul’dan Ali Galip’e gönderilen telgraf aşağıdadır:

Elazığ Valisi Galip Beyefendi’ye
(Bizzat halledilecektir.)

Arz olunmuştur Padişah emri bugün çıkacaktır. Dolayısıyla kesinlik kazanmıştır.

Talimat şudur: Bildiğiniz gibi Erzurum’da “Kongre” adı altında birkaç kişi toplanarak bir takım kararlar aldılar. Ne toplananların ne de aldıkları kararların esası, önemi vardır. Ancak bu durumlar ülkede bir takım dedikoduya sebep oluyor.

Avrupa’ya ise pek mübalâğalı bir şekilde aksettirilmekte, bundan dolayı pek kötü etkiler teşekkül etmekte ortada önem vermeye değer hiçbir kuvvet, hiçbir olay olmadığı halde soyutlanmış bu abartmalar ve kötü etkilerden endişeye düşen İngilizler’in daha sonra Samsun’a epeyce bir kuvvet çıkaracakları söyleniyor. Hükümet’in genel bildirileri size de gönderilmiştir. Bunlara ters düşen hareketlerin sürdürülmesi halinde, çıkarılacak yabancı kuvvetlerin sürdürülmesi halinde, çıkarılacak yabancı kuvvetlerin Sivas’a ve oradan da daha ilerilere giderek bir çok yerleri işgal etmeleri ihtimali uzak değildir.

Bu ise ülkenin menfaatlerine tabiî olarak aykırıdır. Erzurum’da toplandığı bilinen kişilerin yakında Sivas’ta toplanarak yine bir kongre yapmak istemekte oldukları yapılan haberleşmelerden anlaşılıyor. Böyle beş on kişinin ortada toplanmasından hiçbir şey çıkmayacağı hükümetçe bilinmektedir. Ancak bunları Avrupa’ya anlatmak imkânsızdır. İşte bunların orada toplanmasına meydan vermemek gerekiyor. Bunun için de her şeyden önce Sivas’ta hükümetin tam güvenine lâyık ve memleketin selâmetine uygun düşen bildirileri değiştirmeksizin yerine getirmeye niyetli bir vali bulundurmak gereklidir.

Sizi bunun için oraya gönderiyoruz. Her ne kadar Sivas’ta kongre yapmak isteyen birkaç kişiye engel olmak o kadar güç bir şey değilse de üst kademedeki yöneticiler, amirler, subaylar ve eratın bir kısmının da bunlarla düşünce birliğinde oldukları anlaşılmış bulunduğundan hükümetin alacağı tedbirleri ellerinden geldiği kadar inceleyerek, bilinen şahısları imkân ölçüsünde sahip çıkaracakları gözönüne alınarak güvenilir bir-iki yüz kişinin yanınızda bulunması başarı sağlamak için uygun görülmektedir.

Bu sebeple önce yazdığım gibi oralardaki Kürtler’den güvenilen yüz, yüz elli kadar süvariyi birlikte alarak ve ne için oradan gidildiği hiç kimseye sezdirilmeyerek Sivas’a –hiç kimsenin beklemediği bir zamanda- vararak vali ve komutanlığı hemen ele alacak ve oradaki jandarma ve askerî –sayıları az olmakla birlikte- yönetecek olursanız karşınızda başka bir kuvvet bulunmayacağından çabucak etki kurarak toplantıya meydan vermemiş olacak ve orada bulunanlar varsa hemen yakalayıp tutuklu olarak İstanbul’a gönderebileceksiniz. Zaten Sivas halkı ileri gelenlerinin bazılarından belgelerle doğruluğu tespit edilen bilgilere göre halk bu politikacıların kışkırtmalarından, para toplamak için uyguladıkları baskılarından çok tiksinmekte ve bunların yasaklanması için hükümete her şekilde yardıma hazır durumdadır. Orada jandarmaya derhal yazılacak istenildiği kadar er bulunacağı ve buna sözü dinlenen kişiler tarafından özel surette yardımda bulunulacağı bildirilmektedir. Böylece yeterli sayıda ve hükümete kuvvetle bağlı bir jandarma teşkil edildikten sonra birlikte götüreceğiniz süvarileri kesinlikle yerlerine geri veririz.

İşte alınacak tedbirler bundan ibarettir. Bunun tam olarak kolaylık ve başarıyla uygulanması, yalnızca son derece gerekli olan gizliliğe bağlıdır. Sivas’a memur edilişinizden hatta o yöne gideceğinizden aile fertlerinizden en güvendiğiniz bir kimseye bile söz etmeyiniz. Bu, başarının ana esasıdır. Bu sebeple şimdilik her halde ailenizi orada bırakarak, çevredeki aşiretleri denetlemek için beş on gün duracağınızı aile fertlerinize ve ötekilere söyleyerek hemen hareketle bir gün önce Sivas’a ansızın ulaşmaya çaba göstermelisiniz oraya varışınızda aşağıdaki telgrafı gerekenlere bildirmekle Vali ve Komutanlığı ele alarak hemen işe başlamalısınız. Bir taraftan da telgraf makinesi başında Bakanlığa durumu bildirmelisiniz.

Böylece durum malum olur olmaz size yine makine başında durumun gerektirdiği biçimde gerekli bildirilerde bulunacağım. Böylece işe başladıktan sonra ne zaman uygun görürseniz ailenizi ve eşyanızı Sivas’a getirebilirsiniz. Şu kadar ki bugün orada bulunan Reşit Paşa’nın valilikten azlolunduğu, yerinin başka birinin gönderileceği her nasılsa yayılarak adı geçen bakanlığa başvurulduğundan ve adları sizce bilinen kişilerin Sivas’ta yakında yerleşmek istedikleri yapılan bildirilerden anlaşıldığından boş yere bir dakika geçirilmeyerek bir an önce hareket ve bir saat önce ulaşmaya çaba göstermeniz de iş icabı çok önemli ve gereklidir. Şu sebep ve düşüncelerle ne zaman hareket ve ne kadar sürede Sivas’a varabileceğinizin bildirilmesi gerekmektedir.

Sivas’ta açıklayacağınız telgraf şudur:

Sivas Vali ve Komutanlığı’na tayininiz Meclisi Vükelâ (Bakanlar Kurulu) kararıyla alınan Padişah Hazretleri’nin yüce izin ve emirleri gereği olduğundan hemen hareketle bu telgrafnameyi Sivas’taki mülkî ve askerî görevlilerden gerekenlere göstererek Vali ve Komutanlığı deruhte suretiyle göreve başlamaları ve durumun bildirilmesi tebliğ olunur. 03.09.1919
Dahiliye Nâzırı Harbiye Nâzırı
(İçişleri Bakanı) (Savunma Bakanı)
Adil Süleyman Şefik.”

Sivas Kongresi öncesindeki günlerde Ankara çok önemli bir görev üstlendi. Ankara, 20’nci Kolordu’nun merkezi idi. Başındaki komutan millî hareketten yanadır. İstanbul Hükümeti yanlısı olan Vali Muhittin, Kuvayı Milliyeciler tarafından tutuklanarak Sivas’a getirilmiş ve 03 Eylül günü sorguya çekilmiştir.

Ankara’nın önemini artıran bir özellik de Batı’daki milliyetçiler için bir güven merkezi haline gelmiştir. Ankara millî mukavemetin hareket üssü haline gelmiştir. Bu durum İstanbul Hükümeti’nin gözünden kaçmamıştır. 20’nci Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy, Ankara’nın önemi konusunda şunları aktarmaktadır:

“Ben şahsen Sivas Kongresi’nde bulunmadım. Ancak bütün hazırlıkları ile pek yakından alâkadar oldum. Gerek mıntıkam ve gerek kontrolüm altında bulundurduğum vilâyetlerde murahhasların seçilmesi ve bunların emniyetle Sivas’a gönderilebilmelerini temin için çalıştım. Bu tarihlerde Ankara ilk merkez görevini görmüştü. Üyelerin önemli bir kısmı Ankara’da toplanmışlar ve buradan Sivas’a hareket etmişlerdi. Heyeti Temsiliye’nin Batı Anadolu ve İstanbul ile olan bütün temasları vasıtamızla olmuştu...”

Mustafa Kemal, Samsun’a geldiği günden itibaren Anadolu’daki millî hareketin lideri olarak çalışmıştır. Kolordulara, valilere ve mutasarrıflara gönderdiği talimatlar bunun bir delilidir. Amasya Tamimi ile Sivas Kongresi’ni toplantıya çağıran da Mustafa Kemal’in kendisidir. Bu konuda en önemli destek, kendisini Anadolu’ya çağırıp başımıza geç diyen 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ile Ankara’daki 20’nci Kolordu Komutanı ve gençlik arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’dır. Ancak, Sivas Kongresi öncesi beraberindeki diğer yakın arkadaşlarından ummadığı bir davranışla karşılaşmıştır.

03/04 Eylül gecesi, aralarında Hüseyin Rauf Bey, Bekir Sami Bey ve diğer bazı kimselerin olduğu bir grup, Bekir Sami Bey’in evinde toplanmışlar ve Mustafa Kemal’i kongre başkanı seçtirmeme kararı almışlar. Öbür gün kongre toplanacak. Mustafa Kemal, kongre öncesi bazı gruplarla görüşmeler yapıyor. Gece alınan karardan habersiz. Kendisi, ta ilk andan itibaren bu arkadaşlarını yanında taşımış, Erzurum Kongresi’ne katılabilmek için çareler aramış, Heyeti Temsiliye’ye almış, birlikte çalışarak, çevreye kuvvet ve güven vermeye çalışmasına rağmen onların kendi adından rahatsız olmalarını aklına bile getirmemiştir. Sabahleyin Hüsrev Sami Bey, Mustafa Kemal’in yanına gelerek, bazı kimselerin kendisini başkan yapmamaya karar verdiklerini bildirdi.

Mustafa Kemal, bu görüşmeyi ve sonrasını şöyle anlatır:

“Öğleden önce, temsilciler arasında bulunan ve öteden beri şahsen tanıdığım Hüsrev Sami Bey, yanıma gelerek şöyle bir haber verdi:

“Rauf Bey ve diğer bazı kimseler, Bekir Sami Bey’in evinde özel bir toplantı yapmışlar ve beni başkan yapmamağa karar vermişler.” Arkadaşların, hele Rauf Bey’in, böyle bir hareketine asla ihtimal vermedim ve Hüsrev Sami Bey’e, itiraf edeyim ki, biraz ciddi olarak, böyle mânâsız sözleri bana getirmemesini ihtar ettim. Verdiği haberin aslı olmak imkânı ve ihtimali bulunmadığını, arkadaşlar arasında, yanlış anlamalara yol açabilecek sözler sarf edilmesinin doğru olmadığını da ilâve ettim.

Efendiler, ben bu kongrede başkanlık meselesine önem vermiyordum. Başkanlığa, belki en yaşlı bir zatın getirilmesinin uygun olacağını da düşünüyordum. Bu maksatla, bazı arkadaşların da fikirlerini yokladım. Bu arada kongre salonuna girmezden önce koridorda Rauf Bey’e rastladım “Kimi başkan yapalım?” dedim. Rauf Bey, âdeta heyecanlı bir sesle, zaten söylemeğe hazırlanmış olduğu o anda halinden anlaşılan bir tavırla ve keskin bir ifadeyle: “Sen başkan olmamalısın!” dedi. Derhal Hüsrev Sami Bey’in verdiği haberin doğruluğuna inandım ve tabiî üzüldüm. Gerçi, Erzurum Kongresi’nde de benim başkanlığımı mahzurlu görenler vardı, fakat onların ne mahiyette insanlar olduğunu izah etmiştim. Bu defa, en yakın arkadaşlarımın aynı zihniyeti göstermeleri beni düşündürdü. Rauf Bey’e: “Anladım, Bekir Sami Bey’in evinde aldığınız kararı bana bildiriyorsun.” Dedim ve cevabını beklemeden yanından uzaklaşarak kongre salonuna girdim.

Kongre’nin açılmasından sonra ilk söz alan bir beyefendinin, kongre zabıtlarına aynen geçen şu ifadesini işittik.:

“-Efendim, şimdi tabiî başkanlık meselesi söz konusu olacak. Bendeniz başkanlığın birer gün, yahut birer hafta devam etmek üzere sırayla olmasını ve üyelerin veya temsil edilen vilâyet ve sancak isimlerinin baş harflerine göre alfabe sırasıyla yapılmasını teklif ediyorum.”

Efendiler, garip tesadüftür ki, bu teklif sahibinin temsil ettiği vilâyetin ismi elif (A) ile başladığı gibi,adının da ilk harfi elif (A) ile başlıyordu. Ben, davet sahibi sıfatıyla bir nutuk söyleyerek kongreyi açtıktan sonra, geçici olarak başkanlık makamında bulunuyordum.

“-Be neden icap ediyor, efendim?” diye sordum.

Teklif sahibi: “Bu suretle işin içine şahsiyet karışmamış olacağı gibi, eşitlik gözettiğimizden, dışarıya karşı da müsbet tesir bırakmış olur.” Dedi.

Efendiler, ben, vatanın, teklif sahibiyle beraber bütün milletin, hepimizin nasıl bir felâket çıkmazında bulunduğumuzu gözönüne getirerek, kurtuluş çaresi olduğuna inandığım teşebbüsleri, sonsuz güçlük ve engellere rağmen, maddî, manevî bütün varlığımla neticeye ulaştırmağa çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım, daha dün İstanbul’dan gelmiş ve tabiî ki durumun içyüzünü bilmeyen hürmet ettiğim ihtiyar bir zat ağzından bana şahsiyattan bahsediyorlar.

Bu teklifi oya koydum. Çoğunlukla reddettiler ve başkan seçimini gizli oyla yaptırdım. Üç oy müstesna olmak üzere beni başkan seçtiler.”

Mustafa Kemal, 04 Eylül günü, Sivas Kongresi başlamadan önce, Denizli delegelerini kabul etti ve onlara hitaben: “İstanbul’da şurada burada mitingler yapıldı. Devletlere Yunan işgali protesto edildi. Fakat sizin Aydın Kuvayı Milliye cephesinde patlattığınız silahların sesleri Versay Sarayı’nı çınlattı... “ diyerek, onları taltif etti.

Sivas kongresi, 04 Eylül Perşembe günü öğleden sonra başladı. Mustafa Kemal, davet sahibi olarak Kongre’yi başlattı. Bir açılış konuşması yaptı.

“... Baylar, sayın kurulunuz, kurtarıcı görüşmelere girişmeden önce bazı konuları açıklamama izninizi rica ediyorum. Bilindiği gibi milliyetler ilkesine dayanan vaadler üzerine 30 Ekim 1918 tarihinde Ateşkes Anlaşması imza edildi. ... Anlaşma devletlerinden güç alan Hıristiyan unsurlar milletimizin haysiyetini kıran çılgın hareketlere koyuldu. Batı Anadolu’da İslamın temiz topraklarına giren Yunan zalimleri Anlaşma Devletlerinin kayıtsızlığı ve hoş görmesi ile canavarca acı şeyler yaptı.

Doğu’da Ermeniler Kızılırmak’a kadar genişleme hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan soykırım siyasetine başladı. Karadeniz kıyılarımızda Pontus Krallığı hayalinin gerçekleşmesine bile çalışıldı. Adana, Antep, Maraş ve Konya yöresine kadar Antalya işgal ve Trakya da işgal bölgesine alındı.
........

Baylar; Milletimizin sizler gibi aydın ve gayretlileri manzaranın elemli karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler. Çünkü onlar bilirler ki tarih, bir milletin varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. Çünkü onlar kuvvetli bir inanç ile inanmışlardır ki vatan ve milletimiz aleyhinde verilen boş hükümler, ortaya sürülen düşünceler kesin olarak iflasa mahkûmdur.
......

Hatırlarda olacaktır ki, Sivas Kongresi’ne onur vermeleri için 22 Haziran’da gönderilen çağrı mektubunda, Erzurum Kongresi’nden söz edilerek toplantı için 10 Temmuz tarihi gösterilmişti. Batı Anadolu temsilcilerinin bu zamana kadar Sivas’a gelebilecekleri düşünülerek Erzurum Kongre Kurulu’nun da Sivas’ta genel toplantıya dahil olabilecekleri hesaplanmıştı. Halbuki Sivas Kongresi’nin toplanması ancak bugün nasip oldu. ...

Erzurum Kongresi’nin beyanname ve nizamnamesinde yazılı olanlar dışında gizli kalmış hiçbir karar yoktur. ...
Millî Meclis’in henüz toplanmamış olduğu bir sırada kuşatma altında ve bağımsızlığını kaybetmiş olan merkezi hükümetin, dış baskılara boyun eğerek millî isteklere aykırı beklenmedik kararlarına karşı Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin millî ruhu temsil ederek ve birbirini izleyerek toplanması hayır ve kurtuluş işaretidir.

Sözlerime son verirken vatan ve milletin kurtuluş amacına bağlı olan Kurulumuzu başarıya ulaştırmasını Cenabı Allah’tan diliyorum.

Mustafa Kemal’in konuşmasından sonra kongre başkanlığı gündeme gelir. İsmail Fazıl Paşa söz alarak, dönüşümlü başkanlık teklif ettirse de genel kurul tarafından reddedildi. Konuyla ilgili kongre tutanakları şöyledir:

“Oturum, davet sahibi sıfatıyla başkanlık makamını işgal eden Mustafa Kemal’in aşağıdaki açılış konuşmasıyla açıldı:

Açılış konuşması sureti şöyledir:

İsmail Fazıl Paşa-Efendim, şimdi tabiî başkanlık meselesi konu edilecek. Bendeniz başkanlığın birer gün ve yahut birer hafta devam etmek üzere münavebe ile olmasını ve üye veya temsil edilen vilâyet ve sancak isimlerinin baş harfleri itibariyle alfabetik sırasıyla uygulanmasını teklif ediyorum.

Reis Paşa (Mustafa Kemal)-Bu neden icap ediyor efendim?

Fazıl Paşa-Bu suretle işin içine şahsiyet karışmamış olacağı gibi, dışarıya karşı da eşitliğe uyduğumuzdan güzel etki etmiş olur.

Reis Paşa-Bu teklifi reye koyuyorum.

(Ekseriyetle reddedilir.)

Reis Paşa-O halde başkanlık divanı seçimlerine başlayabiliriz.

Bunun üzerine başkanlık divanı seçimi olup Mustafa Kemal oybirliğiyle başkanlığa, Bekir Sami Bey birinci başkanlık vekâletine, Rauf Bey ikinci başkanlık vekâletine, İsmail Hâmi Bey başkanlık divanı kitabetine ve Mehmet Şükrü Bey de kezâ divan kitabetine seçildiler.

Bekir Sami Bey görevi kabul edemeyeceğini söyledi. Yerine kendisinden sonra en fazla oy alan İsmail Fazıl Paşa getirildi.

13’üncü Kolordu Komutanı, 04 Eylül günü, Harbiye Nezareti’ne gönderdiği telgrafta, Mutasarrıf ile Noel’in çevreden uzaklaştırılmasını, Kürtçü önderlerin tutuklanmalarını istedi.

Telgraf müdürünün Kürtçü çıkmasından yararlanan Noel, arkadaşları ve kendi aleyhindeki havayı haber aldı ve gözdağı olmak üzere İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğine Türkçe olarak bir şikâyet teli çektiği gibi,suretini Elaziz ve Diyarbakır’a da gönderdi. Bunda yol arkadaşlarına karşı bir davranışın devlet için vahim sonuçlar doğuracağını belirtti.

Kongrenin bugünkü çalışmaları arasında derneklerin birleştirilmesi vardı. Bütün millî cemiyetler tek bir çatı altında toplandı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu.

13’üncü Kolordu Komutanı, İngiliz ajanı Noel’in çevrede dolaşmasından rahatsız olur. Bunun için 04 Eylül günü Harbiye Nezareti’ne bir telgraf göndererek, Mutasarrıf ile Noel’in uzaklaştırılmasını, Kürtçü önderlerin tutuklanmalarını istedi.

04 Eylül günü çalışmalara başlayan Sivas Kongresi, üç günlük çalışmalarında İttihatçı olmadığını ispat etmeye çalıştı; Padişah’a sunulacak yazı ve gelen telgraflara cevap vermekle uğraştı.

Mustafa Kemal, bu konuyu şöyle anlatmaktadır:

“İlk açılış günü olan 04 Eylül günüyle beşinci, altıncı günleri, yani üç gün, İttihatçı olmadığımızı ispat için yemin etmek gerektiğinden, yemin formülü hazırlamakla, Padişah’a sunulacak yazı yazmakla ve kongrenin açılışı dolayısıyla gelen telgraflara cevap vermekle ve bilhassa,kongre siyasetle uğraşacak mı, uğraşmayacak mı konusunun münakaşasıyla geçti. İçinde bulunulan mücadele ve faaliyet, siyasetten başka bir şey değilken, bu son konuyu münakaşa, hayret edilecek bir şey değil midir?

Nihayet, kongrenin dördüncü günü asıl maksada geldik ve aynı günde, Erzurum Kongresi nizamnamesi metnini görüşerek hemen neticeye vardık.”

Sivas Kongresi’nin 05 Eylül günkü oturumunda, başkanlık seçiminin kaç oyla sonuçlandığı soruldu.

Kongre tutanakları şöyledir:
“Hüsrev Sami Bey-Reis Paşa Hazretleri’nin kaç oy ile seçilmiş olduklarına dair zabıtta hiçbir açıklık yok; her halde açık açık anlatılmalı.

Şükrü Bey (Karahisar)-Oy adedine hacet yok; ekseriyetle demek kâfi.

Hüsrev Sami Bey-Oy adedi herhalde yazılmalıdır; bu tarihi bir olaydır, tarihe kalacak...

Hâmi Bey-Eski Zabıt kâtip efendiler düzensiz ve noksan tutmuşlar; onun için oy adedi yazılamamış.

Reis Paşa-Oyların sayısı yazılsın mı, yazılmasın mı?

Macit Bey-“Oybirliği ile intihap edilmiştir” demek kâfidir; onun için rey adedine hacet yoktur.

Genel Kurul-Evet... evet... iyidir, oybirliği demelidir!

Aynı gün, kongreyi dağıtmak, Mustafa Kemal’i tutuklamakla görevlendirilen Ali Galip Malatya’ya geldi. Kürt davasını benimseyen İngiliz Hindistan Ordusu subayı Yüzbaşı Edward Noel ile görüştü.

06 Eylül günü ise, Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) Adil Bey, Elazığ Valisi Ali Galip Bey’den yapılacak masrafların ve hareket gününün bildirilmesini istedi.

“Çok aceledir. Babıâli’den, 06 Eylül 1919

MALATYA’DA ELAZIĞ VALİSİ GALİP BEYEFENDİYE

Eşkıya takibi için gönderilecek kuvvetin masraflarının jandarma ödeneği hesabına,mal sandığından karşılanması zarurîdir. Kaç kuruş sarf olunacağının ve gönderilecek kuvvetin miktarıyla hareket gününün hemen bildirilmesi.
Nâzır Adil.”

Ali Galip, 06 Eylül günü Malatya’ya geldi.

Ali Galip, 13. Kolordu’nun Noel ve Kürtçüler hakkında yaptığı uyarmayı ve Noel’in yaptığı şikâyeti öğrendiğinden, Noel’e, arkadaşlarını koruyacağını ve merkeze Kürtçü önderlerin tutuklanmalarına karşı olduğunu bildirdi.

Ali Rıza Paşa Galip, süvari alayı komutanı Cemal ve topçu komutanı Münir’e, Mustafa Kemal aleyhinde birlikte çalışmayı önerdi, onlar pek yanaşmadılar.

Mustafa Kemal, kongre çalışmaları yanında Anadolu’nun diğer köşelerindeki meselelerle ilgilenmeye devam etti. 06 Eylül günü, Urfa Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne talimatlar gönderdi. Buna göre İngilizlerin boşalttıkları Urfa, Maraş ve Antep’in Fransızlar tarafından işgal edilmesini protesto etmelerini istedi.

Mustafa Kemal’in talimatı şöyledir:

“Urfa Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlığı’na
-Gayet aceledir-
Aslında hukuk kaideleri ve mütareke şartlarına aykırı olarak işgal edilmiş olan Urfa, Maraş ve Antep bu defa da İngilizler’in boşaltması ile Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine hükümet bu haksız olayı İtilâf Devletleri nezdinde protesto etmiş ve anılan memleketler ahalisi de,etkili haykırışlarıyla Osmanlı vatanının ortadan kaldırılamayacağını cihana duyurmaya başlamışlardır. Bundan dolayı bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yönetim ve merkez kurulları ile belediye başkanları Osmanlı yurdunun parçası olan bu yerlerin bu defa da Fransızlar tarafından işgal edilmekte olmasının telgrafta İtilâf Devletleri temsilcilikleriyle,Avrupa ve Amerika kamuoylarında protesto ile bu haksızlığın giderilmesinin kesin olarak istenmesi gereği tebliğ olunur. 06 Eylül 1919
Heyeti Temsiliye Namına
Mustafa Kemal.”

Mustafa Kemal, 07/08 Eylül gecesi, 13’üncü Kolordu Kurmay Başkanı Halit Bey’e; Ali Galip konusunda bilgi vererek, “Malûm kişilerin alçaklıkları ortaya çıkmıştır... Ağırdan alma zamanı geçmiştir...” diyerek, vakit geçirmeden emirlerin uygulanmasını istedi.

07/08 Eylül 1919
“Malûm kişilerin alçaklıkları ortaya çıkmıştır. İstanbul Hükümeti... bu alçaklığa ortaktır. Oradan emir beklemek, düşmana fırsat vermektir. Bu hususta tebligatta bulunurken hiç kimseyi tereddüde düşürmeyecek şekilde, derhal emir vermek, vakit geçirmemek lâzımdır. Komutanın tereddüt edeceğine ihtimal veriyorsanız, zâtıâliniz, tarafımızdan Elazığ ve Malatya’daki alay komutanlarına yapılmış tebligatımızın uygulanmasını bildiriniz. Hakikaten lüzum varsa,komutayı, uygun gördüğünüz tümen komutanlarından birisi eline alsın... Ağırdan alma zamanı geçmiştir. Yaptıklarınızı bildirmenizi bekliyoruz, kardeşim.
Mustafa Kemal.”

Sivas Kongresi, 09 Eylül günü Amerika’da yıllardan beri aleyhimizde yapılmakta olan olumsuz propagandaların doğurduğu kamuoyu akını düzeltmek maksadıyla, Amerika Senatosu’na bir çağrı mektubu göndererek Amerikan Senatörler Heyeti’ni Anadolu’ya davet edilmesini kararlaştırdı.

Söz konusu karar gereğince, Amerikan Kongresi’ne çekilen telgrafın metni şöyledir:

“Amerika Birleşik Devletleri Senatosu Başkanlığı’na,

Avrupa Türkiye’si (Trakya) ve Ön Asya’daki Müslüman halkın tamamını temsil eden ve yukarıda adı geçen bölgelerdeki her vilâyet ve devleti temsil eden (Province and State) delegelerden oluşan Sivas Millî Kongresi 04 Eylül 1919’da toplanmıştır. Kongre’nin temel gayesi, İmparatorluk nüfusunun çoğunluğunun arzularının yerine gelmesini temin etmek ve bütün azınlıkların can ve mal emniyetini, hürriyet ve adaletini korumaktır.

Sivas Millî Kongresi, 09 Eylül 1919’da,ittifakla aldığı kararda, Osmanlı İmparatorluğu nüfusunun çoğunluğunun arzusunu özetlemiş ve Sivas Kongresi’nin gelecekteki harekâtına yön verecek olan prensipleri bir bütün halinde toplamıştır.

Kongre dağılmadan önce, üyeleri arasından Merkez Komiteyi (Central Commitee) ve İmparatorluk sınırları içindeki bütün yardımcı kuruluşları (şube) seçecektir.

Yukarıda adı geçen karara istinaden, Sivas Millî Kongresi, bütün ittifakla aldığı bir kararla Amerika Birleşik Devletleri Senatosu’nun üyelerinden kurul bir heyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün sınırlarını ziyaret etmek ve araştırma yapmak üzere göndermesini talep eder. Bize barış anlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu sınırlarının ve halkının keyfî bir şekilde dağılıp, parçalanmasına rıza göstermeden önce, bu heyet, menfaat gütmeyen bir milletin açık görüşlülüğüyle, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ortamları gerçek yönleriyle takip etme imkânını bulacaktır.
Sivas Millî Kongresi adına
Başkan: Mustafa Kemal
Başkan Vekili : Hüseyin Rauf
Başkan Vekili : İsmail Fazıl Paşa
Sekreter : M. Şükrü
Sekreter : İ. Hami.”

Sivas Kongresi, aynı gün Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın tekliflerini kabul ederek, onu “Batı Anadolu Umum Kuva-yi Milliye Kumandanlığı”na atadı.

Ali Galip ise, Dahiliye Nezâreti’ne gönderdiği telgrafla 14 Eylül’de Malatya’dan hareket edeceğini bildirdi.

“Çok acele ve gizlidir.
Kendisi tarafından çözülecektir.

DAHİLİYE NEZÂRETİ’NE

Bu ayın on dördüncü günü yeteri kadar kuvvetle eşkıyanın takibi ve yakalanması için Malatya’dan hareket edecek şekilde gerekli tedbirler alınmıştır. Allah’ın yardımıyla neticenin başarılı olacağına itimat buyurulsun. Yalnız yazıların cevapları ve icapları geciktirilmemelidir.

09.09.1919 Elazığ Valisi
Ali Galip.”

Sivas Valisi Reşit Paşa, Elazığ Valisi Ali Galip’in ortalığı karıştırmak istemesi karşısında, Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) Adil Bey’e bir telgraf göndererek, Ali Galip Bey’e verilen görevi anlayamadığını bildirdi.

Sivas Valisi Reşit Paşa, 10 Eylül 1919’da “Dahiliye Nâzırı Adil Beyefendi’ye” diye başlayan telgrafında, Ali Galip Bey’e verilmiş olan görevin hayret verici bulunduğunu, Müslümanlar’ı birbirine kırdırmayı düşünmenin ise büyük bir cinayet olduğunu, bu hareketlere neden lüzum görüldüğünü anlayamadığını açıkladıktan sonra, “Burada Padişah’a isyan etmiş bir kütle mi var ki, eşkıyadan mürekkep bir yola getirme kuvveti göndermeğe ihtiyaç görüyorsunuz?” Maksat Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’i yakalamak ve kongreyi dağıtmak ise önce de bildirildiği gibi, bu mümkün değildir, şimdi böyle bir şeye teşebbüs etmek memleketi ateşe almak vatan ve millete ihanet etmek ve makam hırsı ile bilerek veya bilmeyerek düşmanlara hizmet eylemektir, diyor ve yazısını, bu güne kadar her sorumluluğu yüklenerek görev yaptığını, fakat bu andan itibaren Müslümanlar’ın birbirleri ile “Müslüman olmayan unsurlar ve yabancılar ile vuruşmaları” gibi hazin ve kanlı bir manzaraya dayanacak ve buna müsaade edecek kadar vicdansız olmadığını söylemek suretiyle bitiriyordu.

Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) Adil Bey, Sivas Valisi Reşit Paşa’nın telâşına hemen cevap verdi. Adil Bey, Kuvayı Milliyeciler safında olanların vatan ve millet için tehlikeli olduklarını bildirdi.

Dahiliye Nazırı Adil Bey’in aynı gün verdiği cevap çok ilginçtir.

Reşit Paşa’nın enteresan telgrafına Dahiliye Nâzırı Adil Bey’in aynı gün verdiği cevap da çok ilginçti. Çünkü Nâzır, Mustafa Kemal Paşa ve onunla aynı yolda yürüyenleri ima ederek, bunların hareketi, “Yasal politikaya karşıt”, vatan ve millet hakkında da tehlikelidir. İşte bu kişilerin Ali Galip Bey’e saldıracakları dikkate alınmış ve sadece bu “münasebetsizliğin” meydana gelmesini önlemek maksadı ile Ali Galip Bey’in kuvvetlerini bir miktar artırması ihtiyata uygun görülmüştür. Bu kuvvetlerin 100-150 kişi olması dikkate alındığı takdirde başka bir maksad için kullanılmayacağı kolayca anlaşılır. Bunu başka suretle “Yorum ve sözü çevirmeye imkân yoktur” diyor ve kendisinin herhangi bir kişiden daha az vatan sever olmadığını iddia ediyordu. Bu telgraf geldiği sıralarda Mustafa Kemal Paşa da Sivas postahanesinde idi. Hükümet’in tuttuğu yol onu o kadar sinirlendirmişti ki, bu ana kadar taşıdığı ağır başlılığı bile bir tarafa iterek, baştan başa hakaretle dolu bir telgraf kaleme aldı ve bunun Dahiliye Nâzırı’na çekilmesini emretti.

Aynı gün, yani 10 Eylül günü Malatya’dan Mustafa Kemal’e iki telgraf gelir. Bunlardan birincisi 15’inci Alay Komutanı İlyas Bey’den gelmişti. İlyas Bey Malatya’ya geldiğini ve Ali Galip’in Malatya’dan Kütahya’ya doğru kaçtığını bildiriyordu. İkinci telgraf ise On ikinci Süvari Alay Komutanı Binbaşı Cemal’den geliyordu. Binbaşı Cemal de Ali Galip ve beraberindekilerin kaçtıklarını bildiriyordu. Binbaşı Cemal’in ihanet mi, yoksa ihmali mi vardı? Olayın yorumunu Mustafa Kemal şöyle yapmaktadır:

“Efendiler 10 Eylül günü geç vakit şu telgrafı aldık:

Kişiye özeldir. Malatya’dan, 10.09.1919
Hiç durmayacaktır.

SİVAS’TA 3’ÜNCÜ KOLORDU KOMUTANLIĞI’NA

1-10.9.1919 saat 2 sonrada, sağ salim Malatya’ya varılmıştır.

2-Malûm kişilerin hepsinin maalesef Kâhta’ya doğru kaçtıkları, etraflı bilginin daha sonra verileceği arz olunur. –15’inci Alay Komutanı İlyas-

Aynı günde ve fakat İlyas Bey’in telgrafından sonra da şu telgrafı alıyoruz:

Çok aceledir. Malatya’dan, 10.09.1919

SİVAS’TA 3’ÜNCÜ KOLORDU KOMUTANLIĞI’NA

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne,

1-Harput Valisi ile Malatya Mutasarrıfı ve İngiliz Binbaşısı ve yardakçıları olan malûm kişiler 15. Alay’ın Elazığ’dan hareketini ve kendilerinin yakalanacaklarını haber alır almaz, bu gün sabah erkenden kaçmışlardır. Bunların Kâhta’daki Bedir Ağa’nın yanına gittikleri ve oradan temin edecekleri Kürtler’le burayı basmağa gelecekleri söylemektedir.

2-Bunların ve Bedir Ağa aşiretinin fenalığa yeltendikleri takdirde,haklarında takibat yapılması için Kolordu’dan emir alınmıştır, izleri takibedilmektedir, netice ayrıca arz edilecektir.

3-15’inci Alay Komutanı’nın emrindeki kuvvetle, bugün saat 2 sonrada , Malatya’ya geldikleri arz olunur.
12’nci Süvari Alay Komutanı Binbaşı
Cemal.

Aynı tarihte yazılmış olan bu iki telgraf, yanyana getirilerek incelenirse, dikkate değer bazı noktaların göze çarpmamasına imkân yoktur.

Süvari Alay Komutanı Cemal Bey, tarafımızdan aldığı talimat üzerine, malûm kişileri sıkı ve emin bir şekilde göz hapsinde bulunduracak ve günde iki defa rapor verecekti.

Adı geçen şahıslar 10 Eylül günü sabah erkenden kaçtıkları halde, Cemal Bey bu hususu ancak İlyas Bey müfrezesinin gelmesinden ve İlyas Bey’in raporundan sonra bildiriyor. Cemal Bey, kaçakların, İlyas Bey müfrezesinin Elazığ’dan hareketini haber aldıklarını söylüyor. Halbuki telgrafhane Cemal Bey’in kontrolü altındaydı.

Sonra kaçakların Kürtler’i toplayıp Malatya’yı basacakları söylentisinin dolaştığını da ilâve ediyor. Bu noktalar, Süvari Alay Komutanı hakkında şüphe ve tereddüt uyandırmaktadır.

Sonrada alınan bilgilerden anlaşıldı ki, Ali Galip ve arkadaşlarına 09 Eylül akşamı haber verilmiş. Ali Galip geceyi uykusuz, hükümet binasında geçirmiştir. 10 Eylül’de yanlarında birkaç jandarma ve silahlı Kürt olduğu halde, hükümet binasında toplanıyorlar, veznedarın odasına giriyorlar, kasayı açıyorlar, yanlarına almak üzere altı bin lirayı sayıp bir kenara koyuyorlar ve kasaya konulmak üzere şu senedi yazıyorlar:

‘Mustafa Kemal Paşa ve adamlarının ortadan kaldırılması masraflarına karşılık olmak üzere, bu husustaki emre uyularak altı bin lira alınmıştır. 10 Eylül 1919. Halil Rahmi, Ali Galip.’

İlyas Bey müfrezesinin Malatya’ya yaklaşmakta olduğu anlaşıldığı bir sırada, süvari alay komutanı, subaylara mutasarrıfın evini hedef gösteriyor. Mutasarrıfın evini sarıyorlar, telefon tellerini kesiyorlar ve evi basıyorlar. Bu hareketin başladığını sezen Halit Bey’in ailesi, hükümet dairesine haber veriyor. Hükümet dairesinde para almakla meşgul olan vali, mutasarrıf ve arkadaşları durumdan haberdar olur olmaz, korku ve telâşla her şeyi unutup, aldıkları parayı ve yazdıkları senedi olduğu gibi bırakıyorlar ve beraberindekilerle birlikte hazır bulunan atlarına binerek hemen kaçıyorlar.

Süvari Alay Komutanı’nın ve Topçu Alay Komutanı’nın,valinin geceyi hükümet binasında geçirmekte olduğunu bilmedikleri kabul edilemez. Mutasarrıf’tan çok valinin yakalanmasının önemli olduğu da meydandaydı. Şu halde, malûm kişilerin kaçmasına göz yumulduğu muhakkaktır. En zayıf yoruma göre, malûm kişilerin yanlarındaki beş-on silahlı jandarma ve Kürt ile çatışmadan büyük fenalık çıkabileceği vehmi, Malatya’dakileri dolayısıyla tedbir almağa sevk etmiş ve bu şahısları ürküterek kaçırmayı tercih ettirmiştir, denilebilir.”

Ali Galip, İngiliz ajanı Binbaşı Noel ile birlikte kaçmıştı. Mustafa Kemal, Malatya’daki İlyas Bey’e, kaçakların bir an önce yakalanması talimatını verdi.

“10 Eylül’de İlyas Bey’e verdiğim talimatta belirttiğim başlıca noktalar:

1-Kaçakların bir an önce yakalanmaları;

2-Kürtlük cereyanına asla elverişli zemin bırakılmaması;

3-Malatya’da, Mutasarrıflığı Jandarma Komutanı Tevfik Bey’in üzerine alması; uygun, namuslu ve vatansever bir zatın da Harput’ta hemen valiliğe getirilmesi;

4-Malatya ve Harput’taki hükümet kuvvetlerini tamamen ele alarak, millet ve vatan aleyhinde hiçbir faaliyete meydan verilmemesi;

5-Kaçaklara uyanların amansızca ve merhametsizce yok edileceğinin ilân olunması ve namuslu halkın hakikatten haberdar edilmesi;

6-Millî varlığımızı tehlikeye sokacak olan yabancı askere de karşı konulacağının belirtilmesi ve ona göre gerekli tertip ve tedbirlerin alındığının’ bildirilmesinden ibaretti.”

Sivas telgrafhanesinde bu haberleşmelerden dolayı tesadüfen bulunan Mustafa Kemal, Dahiliye Nâzırı Adil Bey’in yukarıdaki 10 Eylül haberleşmelerinden haberdar olur. Mustafa Kemal, burada dayanamaz ve Dahiliye Nazırı Adil Bey’e çok ağır bir telgraf çeker.

Dahiliye Nâzırı Adil Bey’e

Milleti, padişahına maruzatta bulunmaktan men ediyorsunuz. Alçaklar, caniler! Düşmanlarla millet aleyhinde haince tertiplerde bulunuyorsunuz. Milletin kudret ve iradesini takdiren âciz olduğuna şüphe etmiyordum. Fakat vatan ve millete karşı haince ve son bir ümitle alçakça harekette bulunacağına inanmak istemiyordum. Aklınızı başınıza toplayın. Galip Bey ve yardakçıları gibi aptalların ahmakçasına asılsız vaatlerine kapılarak ve Mister Nowil gibi milletimiz ve vatanımız için zararlı olan yabancılara vicdanınızı satarak yaptığınız alçaklıkların milletçe sorulacak hesabını gözönünde tutunuz. Güvendiğiniz şahısların ve kuvvetin akıbetini öğrendiğiniz zaman, kendi akıbetinizle mukayeseyi unutmayınız. 11.10.1919
Mustafa Kemal.”

Sivas Kongresi, 11 Eylül günü, sekiz günlük çalışmadan sonra halkın önünde yaptığı açık oturumdan sonra görevini tamamlayarak sona erdi. Kongre sonunda yayınlanan beyanname ile Heyeti Temsiliye’nin kuruluş amacı açıklandı.

“GENEL KONGRE BEYANNAMESİ
Sivas, 11 Eylül 1919
Bütün milletçe bilinen dış ve iç tehlikelerin doğurmuş olduğu millî uyanıştan doğan kongremiz aşağıdaki kararları almıştır:
1-Osmanlı Devleti ile İtilâf Devletleri arasında yapılmış olan Mondros Mütarekesi’nin (Ateşkes Antlaşmas’nın) imzalandığı 30 Ekim 1918 günündeki sınırlarımız içinde kalan ve her bölgesi İslâm çoğunluğu ile dolu bulunan Osmanlı Ülkesi’nin bölgeleri;birbirinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılması mümkün olmayan ve hiçbir sebeple bölünme kabul etmez bir bütün oluşturur. Bu bölgelerde yaşayan bütün Müslümanlar birbirlerine karşılıklı saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu sosyal ve kanunî hakları ile çevre şartlarına bütünüyle saygılı öz kardeştirler.

2-Osmanlı Topluluğu’nun bütünlüğünün ve millî bağımsızlığının sağlanması, yüce Hilâfet ve Saltanat Makamı’nın korunması için millî kuvvetleri yapıcı ve millî iradeyi egemen kılmak esastır.

3-Osmanlı ülkesinin herhangi bir parçasına karşı meydana gelecek müdahale ve işgale ve özellikle vatanımız içinde bağımsız birer Rumluk veya Ermenilik kurma amacına dönük hareketlere karşı Aydın, Manisa, Balıkesir cephelerindeki millî mücadele çabalarında olduğu gibi birlikte savunma ve direnme meşrû esası kabul edilmiştir.

4-Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız Müslüman olmayan kimselerin her türlü vatandaşlık hakları saklı kalacağından, bunlara, siyasî egemenliğimizi ve sosyal düzenimizi bozacak yeni imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.

5-Osmanlı Hükümeti, bir dış baskı karşısında, ülkemizin herhangi bir parçasını bırakmak veya ihmal etmemek zorunda kalırsa Hilâfet ve Saltanat makamları ile yurdun ve milletin korunmasını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbirler ve kararlar alınmıştır.

6-İtilâf Devletleri’nce Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan büyük İslâm çoğunluğun oturduğu, kültür ve medeniyet üstünlüğü Müslümanlar’a ait ülkemizin millî bütünlüğünün, coğrafî, ırkî ve dinî haklarımıza saygı gösteren, buna aykırı davranışları ortadan kaldıran haklı ve adaletli bir karara varmalarını bekleriz.

7-Milletimiz insanî ve askerî gayeleri yüceltir, fennî ve iktisadî duruma ve ihtiyacımızı takdir eder. Bundan ötürü devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla altıncı maddede belirtilen sınırlarımız içinde milliyet esaslarına saygılı ve ülkemizi ele geçirmek isteği olmayan herhangi bir devletin fennî, sınaî, ekonomik yardımlarını hoşnutlukla karşılarız. Adaletli ve insancıl kuralları kapsayan bir barışın tezelden kararlaştırılması da insanlığın selâmeti ve umumun huzuru adına, özellikle, millî emellerimizdendir. (Erzurum Kongresi Beyannamesi’nin 7’nci Maddesi’nin aynıdır.)

8-Milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin çizdiği bu çağda Hükümetimizin de millî iradeye uyması zorunludur. Çünkü; millî iradeye dayanmayan hükümetlerin şahsî ve keyfi kararlarına milletçe uyulmadığı gibi, bu kararlara dışta da itibar edilmediği ve edilmeyeceği bugüne kadar ki olaylar ve sonuçları ile belli olmuştur. Bundan ötürü milletin, kendiliğinden, içinde bulunduğu kuşku ve güvensizlikten kurtulma çarelerine başvurmasını beklemeden, hemen Millî Meclis’in toplantıya çağrılması ve böylece millet ve memleketin mukadderatı hakkında alınacak bütün kararların Millî Meclis’in denetimine arz edilmesi zorunludur. (Erzurum Kongresi Beyannamesi’nin 7. Maddesi’nin aynıdır.)

9-Vatan ve milletimizin uğradığı mezalim ve katlandığı acılara ve tamamen aynı amaçlar millî vicdandan doğan vatanî ve millî derneklerin birleşmesinden meydana gelen topluluk bu kere Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak adlandırılmıştır. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve kişisel tutkulardan arınmıştır.

Bütün Müslüman yurttaşlarımız bu cemiyetin tabiî üyeleridirler.

10- Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 04 Eylül 1919 gününde Sivas’ta toplanan genel kongresi tarafından kutsal amacı izleyerek genel kuruluşları yönetmek için Heyet-i Temsiliye seçmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün millî kuruluşlar güçlendirilmiş ve birleştirilmiştir.

Genel Kongre Heyeti.”

Sivas Kongresi sonucunda Heyeti Temsiliye seçildi. İlk on kişi Erzurum Kongresi’nce seçilen Heyeti Temsiliye üyeleridir. Diğerleri de Sivas Kongresi tarafından seçilmiştir. Heyeti Temsiliye üyeleri aşağıdadır:

1-Mustafa Kemal Paşa: Üçüncü Ordu Müfettişliği’nden ayrılma.

2-Hüseyin Rauf Bey: Bahriye eski Nâzırı, askerlikten ayrılma.

3-Eyüpoğlu İzzet Bey: Trabzon eski mebuslarından. Sivas Kongresi’ne gelmemiştir.

4-Hoca Raif Efendi: Erzurum eski mebuslarından.

5-Hacı Salihoğlu Servet Bey: Trabzon eski mebuslarından. Sivas Kongresi’ne gelmemiştir.

6-Sadullah Efendi: Bitlis eski mebusu. Ne Erzurum, ne de Sivas Kongresi’ne katılmıştır.
7-Hacı Fevzi Efendi: Erzincan Nakşıbendi Şeyhi.

8-Hacı Musa Bey: Mutki’de aşiret reisi. Ne Erzurum, ne de Sivas Kongresi’ne katılmıştır.

9-Bekir Sami Bey: Beyrut eski Valisi.

10-Refet Bey: Üçüncü Kolordu Komutanlığı’ndan ayrılma.

11-Kara Vasıf Bey: Gaziantep delegesi. Kurmay albaylıktan ayrılma.

12-Mazhar Müfit Bey: Hakkari delegesi. Eski mutasarrıflardan.

13-Ömer Mümtaz Bey: Ankara eski mebuslarından.

14-Hüsrev Sami Bey: Eskişehir delegesi. Askerlikten ayrılma.

15-Hakkı Behiç Bey: Denizli delegesi. Eski mutasarrıflardan.

16-Ratipoğlu Mustafa Bey: Niğde delegesi.

Sivas Kongresi Heyeti, 11/12 Eylül gecesi sabaha karşı saat dörtte Sadrazam’a bir telgraf çekerek milletin Padişah’tan başkasına güveni kalmadığı için onunla konuşmak istediklerini bildirdiler. Fakat bir sonuç alamadılar. Telgrafın engellenmesi üzerine İstanbul ile Anadolu’nun haberleşmesinin kesileceği ihtar edildi.

“SADRAZAM FERİT PAŞA’YA

Vatan ve milletin haklarını ve mukadderatını ayaklar altına alarak ve Padişah Hazretleri’nin yüce şeref ve haysiyetlerini çiğneyerek bir takım gafilce teşebbüs ve hareketlere giriştiğiniz meydana çıkmıştır. Milletin Padişah’ımızdan başka hiç birinize emniyeti kalmamıştır. Bu sebeple halini ve istirhamlarını ancak Padişah Hazretleri’ne arz etmek mecburiyetindedir.

Kabineniz, gayrı meşru hareketlerinin vahim sonuçlarından korkarak millet ile Padişah arasında engel teşkil ediyor. Bu husustaki direnmeniz daha bir saat devam ederse, millet artık kendisini her türlü hareket ve faaliyetlerinde serbest saymakta haklı gösterecektir ve bütün gayrımeşru kabinenizle kesin olarak alâka ve bağlantısını kesecektir. Bu son ihbarımızdır. Bundan sonra milletin alacağı vaziyet burada bulunan yabancı subaylar vasıtasıyla İtilâf temsilcilerine dahi etraflıca bildirilecektir. 11/12.9.1919
Genel Kongre Heyeti.”

Sivas Telgraf Müdürlüğü’ne aynı zamanda telefonla şu emir verildi:

“Kongremizden seçilen bir heyetle, telgrafhaneye gönderilecek bir telgrafımızın, doğrudan doğruya Mabeyn-i Hümayun (Saray’a) çekilmesine İstanbul’ca engel olunduğu bildiriliyor. Bir saat içinde telgrafın çekilmesine müsaade edilmediği takdirde İstanbul ile bütün Anadolu telgraf haberleşmelerini kesmeye mecbur olacağımızı üst makamımıza bildiriniz.

Kolordu Komutanları’na da aşağıdaki umumî tebliğ yapıldı.

Sivas’tan, 11/12.9.1919

20’nci Kolordu Komutanlığına,

15’inci Kolordu Komutanlığına,

13’üncü Kolordu Komutanlığı,

3’üncü Kolordu komutanlığı,

Kongrenin Padişahlık yüce makamına olan maruzatını İstanbul’da Telgraf Başmüdürlüğünce engel olunmuştur. Bir saat içinde Saray’a yol verilmezse bütün Anadolu’nun İstanbul ile telgraf haberleşmelerinin kestirileceği cevap olarak, adı geçen müdürlüğe tebliğ ettirilmiştir. Kongrenin bu meşru isteğine müsbet cevap alınmadığı takdirde, tebliğ anından itibaren, Ankara, Kastamonu, Diyarbakır telgraf merkezleriyle Sinop’ta telgraf haberleşmelerinin durdurulması; yani, İstanbul’a geçirilmemesi ve İstanbul’dan kabul olunmaması ve Batı Anadolu ile haberleşmemize engel olmayacaksa Geyve Boğazı tarafındaki hattının dahi tutulması veya geçici
olarak kesilmesi ve yapılanların neticesinin bildirilmesi rica olunur.

Bu talimatın yerine getirilmesine engel olarak telgraf memurları, bulundukları yerlerde derhal Harb divanına verilerek haklarında en ağır ceza uygulanacaktır. Tebligat gereğinin yapılması 20., 13. ve 3. Kolordu Komutanlıkları’ndan rica edilmiştir. Alındığının bildirilmesi.
Sivas’ta Genel Kongre Heyeti.”

İlyas Bey, 11/12 Eylül gecesi, Malatya dolaylarındaki olup bitenleri Mustafa Kemal’e bildirdi.
“Malatya’dan İlyas Bey: Güvenilir bir kimse olan Jandarma Yüzbaşısı Faruk Bey’den şimdi alınan bilgiler aşağıda yazıldığı gibidir:

Faruk Bey, Kâhta ve civarında takipteydi. Malatya’ya beş saat uzaklıkta Rika köyünde Kürtler’in toplandıklarını ve şimdi mutasarrıf ile arkadaşlarının orada bulunduğunu, Siverek’e kadar olan aşiretlerin peş peşe adı geçen yerlere gelmekte olduklarını ve Dersim aşiretlerine varıncaya kadar Kürtlük adına çağrıldıklarını, mutasarrıfın fikrince, evvelâ Malatya’ya hücum ve tamamıyla yağma edildikten sonra bütün kuvvetle Sivas’a doğru yürüyeceklerini, Malatya’da bulunan Türkler’i katledeceklerini ve süreceklerini ve Dersimliler’in de aynı zamanda Harput’a yürüyeceklerini bildiriyor. Çünkü mutasarrıfın Malatya’dan gitmesi Kürtlük adına kendilerine büyük bir aşağılama ve hakaretmiş gibi sayılıyormuş. Vali, bu yağma ve katliama taraftar ve razı olmadığını, fakat mutasarrıfın fikrine de engel olamayacağını bildirmiştir. Malatya’ya çarpışarak girdikleri zaman, Kürt bayrağı çekileceğini ve beraberlerinde bulunan İngiliz Binbaşı’sı da, Hacı Bedir Ağa’nın da bunu kabul etmediği ve aşiretlerin Malatya’nın Kürdistan olduğunda ve Malatya’da Kürt bayrağı çekilmesinde ısrar ettikleri, dün akşam vali Malatya’ya dönmek istemişse de bırakmadıkları hiç mübalâğasız arz olunur. Şartları aşağıdadır:

1-Vali’nin yerine dönmesi;

2-Mutasarrıf’ın eskisi gibi yerinde kalması;

3-Elazığ’dan gelen askerin geri gönderilmesi;

4-Vali’nin yüz silahlı Kürt’le Malatya’ya girdiği zaman, asayişin sağlanması ve Sivas’a doğru yürümesi;

5-Aşiretlerden alınan yedi tüfek, bir tabancanın geri verilmesi;

6-Yukarda arz ettiklerime emirleri.”

KAYNAKLAR

Akşin, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele Mutlakıyete Dönüş (1918-1919), Cem Yayınları, İstanbul, 1992.
Altuğ, Prof. Dr. Yılmaz, Türk Devrim Tarihi Dersleri (1919-1938), 4. Baskı, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1980.
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, C. 1, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı 1000 Temel Eser Yayınları, Birinci Basılış, İstanbul, 1973.
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, C. 2, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı 1000 Temel Eser Yayınları, Birinci Basılış, İstanbul, 1973.
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, C. 3
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 1-2-3, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989.
Atay, Falih Rıfkı, Çankaya,
Avcıoğlu, Doğan, Millî Kurtuluş Tarihi 1838 DEN 1995 E, Birinci Kitap, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1974.
Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, C. 1, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1981.
Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, C. 2 , Remzi Kitabevi, İstanbul, 1981.
Bayar, Celal, Ben de Yazdım, c. 7, Sabah Kitapları, İstanbul, 1997.
Baykal, Prof. Dr. Bekir Sıtkı, Heyet-i Temsiliye Kararları, TTK Yayınları, XVI.Dizi Sa: 23 Ankara, 1974.
Belen, Fahri, Türk Kurtuluş Savaşı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 542, Ankara, 1983.
Bıyıkoğlu, Tevfik, Atatürk Anadolu’da (1919-1921)-I, 2. Baskı, Kent Basımevi, İstanbul, Ekim 1981
Bircan, Osman, Belge ve Fotoğraflarla Atatürk’ün Hayatı, TC. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
Cebesoy, Ali Fuat, Millî Mücadele Hatıraları,
Cemil, M., Lozan, c. 1,
Çağlar, Behçet Kemal,
Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara, 1995.
Çoker, Fahri, Türk Parlamento Tarihi Millî Mücadele ve TBMM I. Dönem 1919-1923, C. 1, Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları No: 4, Ankara, 1994.
Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Politikasında 50 Yıl-Kurtuluş Savaşımız (1919-1922), Ankara, 1973.
Eroğlu, Hamza, Atatürk Hayatı ve Üstün Kişiliği, TC. Kültür Bakanlığı Yayınları
İğdemir, Uluğ, Sivas Kongresi Tutanakları,
Kansu, Mazhar Müfit, Erzurum Kongresi’nden Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, c. 1,
Karabekir, Kâzım, İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1969.
Karabekir, Kâzım, İstiklâl Harbinin Esasları, İstanbul.
Kırzıoğlu, Prof. Dr. M. Fahrettin, Bütünüyle Erzurum Kongresi, C. 1-2, TC. Ziraat Bankası Armağanı, Kültür Ofset Ltd.Şti, Ankara, 1993.
Kocatürk, Dr. Utkan, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara.
Kocatürk, Dr. Utkan, Atatürk’ün Toplanmamış Telgrafları
Köstüklü, Yrd. Doç. Dr. Nuri, Millî Mücadele’de Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1217, Ankara, 1990.
Kutay, Cemal, Türk Millî Mücadelesinde Amerika, Boğaziçi Yayınları: 49, İstanbul, 1979.
Mango, Andrew, Atatürk, Yenibinyıl Sabah Kitapları: 109, İstanbul, 2000.
Mersin Kuvayı Milliye Cemiyeti, Kurtuluş Savaşı’nda İçel, İstanbul, 1971.
Mikusch, Dagobert von, Gazi Mustafa Kemal Avrupa ile Asya Arasındaki Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1981.
Mumcu, Prof. Dr. Ahmet, Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, İnkılâp ve Aka Basımevi, İstanbul, 1981.
Onar, Mustafa, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, C. 1, TC. Kültür Bakanlığı Yayınları/ 1739, Ankara, 1995.
Ozankaya, Prof. Dr. Özer, Cumhuriyet Çınarı, TC. Kültür Bakanlığı Yayınları/ 1711, Ankara, 1997.
Önder, Mehmet, Atatürk’le Adım Adım Türkiye, Kültür Ofset Araştırma Yayınları: 1, Ankara, 1984.
Öke, Doç. Dr. M. Kemal, Ermeni Meselesi, Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul-1986.
Öke, Doç. Dr. M. Kemal, İngiliz Ajanı Binbaşı EWC Noel’in “Kürdistan Misyonu” (1919), 3. Baskı, Boğaziçi Yayınları: 96, İstanbul, 1990.
Özalp, Kâzım, Millî Mücadele, C. 1
Özçelik, Doç. Dr. İsmail, Millî Mücadele’de Güney Cephesi Urfa (30 Ekim 1918-11 Temmuz 1920), Kültür Bakanlığı Yayınları/ 1418, Ankara, 1992.
Şimşir, Bilâl N., Ankara... Ankara Bir Başkentin Doğuşu,
Tansel, Dr. Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. 1, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 2262, Ankara, 1991.
Tansel, Dr. Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. 2, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 2262, Ankara, 1991.
TC. Başbakanlık, Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Arasına Ait 106 Belge), T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:1-Gn. No: 060, Ankara, 1982.
TC. Genkur, Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara,
TC. Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklâl Harbi, C. III., Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara,
Terzioğlu, Said Arif, Yazılmıyan Yönleriyle Atatürk, Ak Kitabevi, İstanbul, 1963.
Tevetoğlu, Dr. Fethi, Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 757, Ankara, 1987.
Bardakçı, İlhan, “Tarih’ten Bugün’e Karabekir Belgesi.” Tercüman Gazetesi, 28 Ekim 1984.
Gazeteciler Cemiyeti, Millî Egemenlik, 23.04.1985, Yıl. 1, S. 1.
Göyünç, Doç. Dr. N., “50. Yıldönümü Münasebetiyle Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Önemi.” Türk Kültürü, C. 10, S. 118.
Ünal, Tahsin, “Millî Mücadele’de Ekonomik Durum”, Türk Kültürü, C. 10, S. 118,
C

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder