18 Kasım 2009 Çarşamba

DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ

ÖNSÖZ

“Dünyayı Aydınlatan Güneş”, Atatürk’ün Türk’ü tarif ederken kullandığı sözdür. Türkler, tarihin her çağında insanlığın, insanca yaşamanın ve insanlara insanca davranmanın sembolü olmuşlardır. Haklının yanında hak, güçsüzün yanında güç, kötünün karşısında da yıkılmaz kale gibidir. O kendisini yok etmek isteyen düşmanının dahi elinden tutabilen, esirini misafir gibi besleyebilen bir yaratılıştadır. O, iyiliğin, koruyuculuğun, insanlığın en güzel örneklerini vermiştir. Sembol olmuştur. İşte Mustafa Kemal ATATÜRK bu sembolü DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ olarak tanımlamıştır. Atatürk’e göre Dünyayı Aydınlatan Güneş Türk milletidir.
Bu tanımlamadan hareket ederek, bu milletin bağrından yetişen bir büyük kahraman da bu sembolü temsil edebilir fikri bende gelişti. Ve eşsiz insan, büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk’ü bu sembolle anmak, bu tanımlamanın bir parçası, hattâ kendisi olarak görmek istedim. İşte Atatürk’ün Türk’ü tanımlarken kullandığı sözleri, ben, Türkler’i kurtarırken sembolleşen kahramanlığı için kullanıyorum. ATATÜRK, bizim için, bütün mazlum milletler için DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ olmuştur ve olacaktır.
Amacım çocuklarımıza Türk Kurtuluş Savaşı hakkında sağlam bilgileri verebilmek, ilgilerini bu yöne çekebilmektir. Sevgi ve ilgiyle öğrensinler. Bu kitabın, bu amaca uygun, yararlı v yardımcı olması, konunun öğrenilmesi en büyük arzumdur.
Halil İbrahim YILDIRIM

KİTAP HAKKINDA

Mustafa Kemal Atatürk, bizler için ve bütün mazlum milletler için DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ olmuştur. Kitabın hazırlanmasında bu ana fikri hareket noktası olarak seçtim. Kitabı bir oyun (piyes) şeklinde hazırladım. Oyun, en merkezdekinden en kenardakine kadar her türlü okulumuzda rahatlıkla oynanabilecek kapasitededir. Bu oyunda yoğun olarak sahne ve dekor problemimiz olmayacaktır.
Oyun, konusunu Kurtuluş Savaşı’mızdan aldım. Oyunun anlatımında alışılmışın dışında bir uygulamaya yer verdim. Anlatımda temel unsur olarak şiiri aldım. Şiirler arasındaki bağı kısa konuşmalarla sağlamaya çalıştım.
Oyun, okulun durumuna, sahnenin büyüklüğün, öğrencilerin şiir ezberleme kapasiteleri göz önüne alınarak 10-18 öğrenci ile oynanabilir. Kitapta “KONUŞMACI” başlığıyla verilen metinlerin tamamı bir veya iki öğrenci tarafından okunabilir. “BİR SES” başlığıyla verilen şiirler kız ve erkek öğrenciler tarafından okunacaktır. Şiirlerin kim tarafından okunacağını belirtirken kız öğrenciler için “BİR SES/K” veya “BİR SES/E” şeklinde gösterilmiştir. Kız ve erkek öğrencilerin birlikte okudukları şiirler “BİR SES/K-E” şeklinde, kıtaları ayrı ayrı okuyacakları bölümler de yine ayrıca belirtilmiştir.
Türk İstiklâl Savaşı, felâketin geldiği ilk günlerinden itibaren ele alınmıştır. Zafere doğru olaylar adım adım izlenmiştir. Buradaki temel amaç, Sosyal Bilgiler dersinin öğrenciler üzerindeki etkisini olumlu yönde etkilemek, tarihi çocuklarımıza sevdirmektir. Anlatımdaki tekdüzelikten kurtulmak için ara yerlere “KORO”lar konulmuştur. Korolar, şarkı, marş ve bazı şiirleri söyleyeceklerdir. Öğrencileri görevlendirirken, korodaki öğrencilere şiirler paylaştırılır. Sahnedeki hareketlilik, şiir ve koro düzenine göre uygun olarak ayarlanmalıdır.


DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ

(Fonda müzik; flüt, bağlama veya öğrenci korosu)
(Müzik devam ederken sahneye bir öğrenci gelir.)

KONUŞMACI: “Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin tecellisine sahne oldu. Bu sahne, 7 bin senelik, en aşağı, bir TÜRK beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı: O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı; onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu: Şimşek, yıldırım, güneş oldu; TÜRK oldu. TÜRK budur: yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
Büyük önder ATATÜRK, Türk’ü böyle gördü, böyle bildi ve böyle tanıttı bizlere... Dünyayı aydınlatan bir güneş gibidir O.
Bu güneş yüzyıllarca doğuyu aydınlattı... İnsanlığın ve medeniyetin parlak güneşi olarak ve daima ileride, önder olarak yaşamıştır.
(Konuşmanın son paragrafında sahneye bir grup öğrenci girer.)
KORO/ŞİİR
Dilek yolunda ölmek, Türklere olmaz tasa
Türk’e boyun eğdirir yalnız töreyle yasa
Yedi ordu birleşip karşımızda parlasa
Onu kanla söndürüp parçalarız, yeneriz.

Biz tufanı yarattık uyku uyurken Batı
Nuh doğmadan kişnedi ordularımın atı
Sorsan şöyle diyecek gök denilen şu çatı:
Türk gücü bir yıldırım, Türk bilgisi bir deniz.

KONUŞMACI: Zaman geldi, bu güneş batıya yöneldi. Bin yıla yakın bir zaman batıya ışık verdi, batıyı ısıttı ve aydınlattı. Her zaman ve her yerde zulmün karşısında oldu, zalimin korkusu, mazlumun dostu ve koruyucusu oldu.

(Koro içinden bir kız öğrenci)

BİR SES/K

Ey Türk!
Görsen ki boğuşur hak ile kuvvet;
Haklının koluna kuvvet olmuşsun!
Hakkın hikmetidir sendeki hüküm;
Ölsen de dirilir devlet olursun!
Öldün de dönmedin vefa yolundan,
Tanrı’ya Hak dedin, doğruya iman;
Düşen düşmanın da olsa, kolundan
Tuttun, öldürmedin ey büyük insan...

KONUŞMACI: Yıllar ve yıllar sonra bu güneşin; bilimin, tekniğin, sanatın en güçlü ışığı, çağlar ötesine uzanan bu parlak güneşin yıllar ve yıllar sonra ışığı zayıfladı, ısısı azaldı... Çünkü bir sebebi vardı... Çünkü bir iyiliğin binlerce kötülükle karşılanışı vardı...

(Koro içinden bir kız öğrenci)

BİR SES/K

Ey Türk!
Nice soysuzları geçirdin tahta,
Nice çobanları tacidar ettin;
Hastalar dirilttin, sen oldun hasta.
İnsanlık aşkına yürüdün gittin!
Vatansız kalanlar sana sığındı,
Esiri misafir gibi besledin;
Kalbine merhamet, kinden yakındı...
Bu düşman, bu dinsiz, nankör demedin!
Fakat... Esir silâhlandı, dilenci doydu,
Baktığın hastalar gözünü oydu!
Ettiğin iyilikten yılan türedi!
Kimse görmemişken senden kötülük,
Kötülük etmeyen kimse kalmadı.

KONUŞMACI: Osmanlı Devleti’nin Duraklama Devri’nden sonra acılı günler gelmişti. Gerileme Devri, “Dünyayı Aydınlatan Güneş”in ışık ve ısısının tamamen azaldığı bir dönemdir. Yozlaşan yönetim, bozulan ordu, yıpranan ve yokluk içinde ezilen halkıyla sona doğru gitmekte idi... Avrupa’dan Balkanlar’a çekildik. 600 yıl Türk’ün olan topraklar bir bir elimizden gitti. Bir gün Afrika, bir gün Balkanlar derken kendimizi Birinci Dünya Savaşı’nda bulduk...

(Grup içinden kız ve erkek öğrencilerden birer veya ikişer kişi birlikte okur)
BİR SES/K-E
Gökyüzünde
Kara kara bulutlar
Başımıza nerden geldiniz
Bizler konukseveriz ama
Düşmanları sevmeyiz.

Mavi değil artık denizlerimiz
Tarlalar sürülmez oldu
Sütü kesildi davarların
Öksüz kaldı bebelerimiz.

KONUŞMACI: Bir tarafta İtilâf Devletleri: İngiltere, Fransa, ve Rusya... Diğer tarafta Müttefikler: Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti... İngiltere ve Fransa, Rusya ile bağlantı kurabilmek arzusunda idiler... Fakat bu arzularına bir engel vardı: Türk boğazları. Yani Çanakkale ve İstanbul Boğazları... İtilâf Devletleri, işte bu arzularına ulaşmak için büyük ve güçlü donanmalarıyla Çanakkale Boğazı’na saldırdılar.

(Fonda Çanakkale Türküsü’nün müziği)

KORO/TÜRKÜ

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of! Gençliğim eyvah!

Çanakkale içinde bir kırık testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of! Gençliğim eyvah!

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of! Gençliğim eyvah!

KONUŞMACI: Çanakkale’ye saldıran İngiliz ve Fransız donanmalarının hedefi İstanbul idi. İstanbul, hem Rusya yolunun açılması, hem de Osmanlı Devleti’nin savaş dışı kalması demektir. Türk insanı, Çanakkale’de bir büyük insanın komutasında harikalar yarattı. Genç komutan Mustafa Kemal, Çanakkale’nin geçilmezliğini gösterirken Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu tehlikeli durumdan uzaklaşmasını sağladı.

(Grup içinden birer veya ikişer öğrenci tarafından okunur. Şiirin okunması esnasında grup, şiire uygun davranışlarda bulunur.)

BİR SES/K-E

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı.
Nerde –gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi.
........................................
........................................
K Vurulup tertemiz alnında uzanmış yatıyor.
Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdad inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidî...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

(Şiirin bitiminde grup sahneden ayrılır. Konuşmacı konuşurken sahneye bir kız öğrenci girer.)

KONUŞMACI: Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti için dokuz ayrı cephede, dokuz ayrı facia idi. Kafkas, Sina-Mısır-Filistin, Çanakkale, Irak, Galiçya, Romanya, Makedonya, Libya, İran (Ahvaz) cephelerinde binlerce vatan evlâdı, binlerce yerlerde öldüler...

BİR SES/K

Dediler ki “yok baban!
Babanı aldı vatan!”
Meğer burada yatan
Senmişsin babacığım.

Davullar çala çala
Köylü döküldü yola
Ne güzeldi alayla
Gidişin babacığım.

Kaldın diye askerde
Anam uğradı derde
Bu tenha tepelerde
İşin ne babacığım.

KONUŞMACI: Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti için bir yıkım oldu. Sonun başlangıcı oldu. Dün yoksulların doyurucusu, mazlumların koruyucusu, zalimlerin korkusu olan büyük Türk Devleti, bugün için İtilâf Devletleri’nin pençesinde, paylaşılacağı anı bekliyor...
İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan kendi aralarında Osmanlı Devleti’ni paylaştılar. Her biri Anadolu’ya asker göndererek kendi paylarına düşen bölgeleri işgal etmeye başladılar. Fakat Anadolu’dan yükselen ses, dalga dalga yurda yayıldı. İşgal edilen, edilmeyen her bölge, kurtuluş için mücadele bayrağını açtı... Nice zamandır bulutlar arasında saklanan DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ bulutlarını dağıtır gibi oldu.

(Konuşmanın son bölümünde sahneye birkaç kız-erkek öğrenci girer.)

BİR SES/K-E

K Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı...
Parçalandı bir kıtanın toprakları,
Aslan payını aslan olmayan aldı...
Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı...

E Tolgalı, tolgasız başlar alayı...
Kanatlı, kanatsız kuşlar...
Aşılmamış dağlar, çıkılmamış yokuşlar...

K/E Dağları, taşları, akar sularıyla
Şu tanıdık toprakta
Bir büyük dünya parçası
Fatihini aramakta.

K Dünyayı ahretten ayıran
Duvarları yık da gel,
Ay doğar gibi, gün doğar gibi
Şu kıpkızıl ufuktan çık ta gel!

K Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı...
Parçalandı bir kıtanın toprakları,
Aslan payını aslan olmayan aldı...
Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı...

KONUŞMACI: Ve bir yiğit kalktı... Geçti milletinin başına... DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ gibi parladı yurdumun ufuklarında...

KORO/ŞİİR: K/E

K Yıl 1919
Mayısın on dokuzu.
Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını
Yeryüzüne can veren
Al yüzlü oğan güneş
Takanın burnu nasıl Karadeniz’i yırtar?
Siz de bir anda öyle yırtınız uykunuzu,
Uyanın Samsunlular!
Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını
Al yüzlü oğan güneş!
Bütün Çaltı burnundan gülerek doğan güneş.

E Yıl 1919
Mayısın on dokuzu.
Uyanın Samsunlular.
Uyumak ölüme eş,
Diriltin ruhunuzu.
Ufukta bir gemi var!
Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor?
Acaba yolu mu az, yoksa yükü mü ağır?
Bu gemi umut yüklü, inan yüklü, hız yüklü;
İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır,
Kurulacak yarını düşünen baş geliyor.

K/E Yıl 1919
Mayısın on dokuzu.
Ufukta duran gemi gitgide yaklaşıyor
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu
Beklemek üzüntüsü her gönülden taşıyor.
Üzülmemek elde mi?
Hız yüklü, inan yüklü, umut yüklü bu gemi!
O umut yayıldıkça bütün damarlara kan gibi,
Gizli gizli inleyen her yürek canlanacak
Ateşler püskürecek uyanan volkan gibi
Gittikçe büyükleşen
Gölgene dikilmekten
Karardı gözlerimiz
Koş, atıl gemi, sana engel olmasın deniz!
Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel!
Kuşlar gibi uç da gel, rüzgâr gibi es de gel!

BİR SES / K

Atatürk, çağlar üzre bayrak bayrak gelen Türk
Altayca Tanrıdağca Ağrıca yükselen Türk
Bir eskiden kocaman bir yeni yaratan el
Seninle genç, seninle sonsuz, seninle güzel
Atatürk bu, gökyüzü boy olmuş, yeryüzü en
Duymakla, inanmakla, yapmakla bir daha sen
Sence var, sence aydın, sence güçlü, sence tek
Atatürk, yerden göğe dinelmiş bir gelecek.

KONUŞMACI: Analar, bacılar, nineler, nişanlılar öğüt verir oldular... Eli silâh tutanlarımıza... Yurdumun ufuklarından bir güneş gibi doğup bayraklaşan MUSTAFA KEMAL için...

(Yaşlı kadın çocuğunu savaşa uğurlar.)

BİR SES / K (NİNE)

Haydi yavrum! Ben seni bugün için doğurdum:
Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum;
Türk evlâdı odur ki, yurdu olan toprağı
Ana ırzı bilerek yâd ayağı bastırmaz;
Bir yabancı bayrağı
Ezan sesi duyulan hiçbir yere astırtmaz

Git evlâdım, yıllarca ben oğulsuz kalayım;
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım!..
Haydi oğlum, haydi git;
Ya gazi ol, ya şehit!..

Haydi yavrum! Bugün de dertli ninen ağlasın;
Ayrılığın aşkiyle yüreğini dağlasın
O yaşları saçsın ki, senin aslan göğsünde
Benim kanlı göz yaşım düşman için kin olsun;
Kara yerin yüzünde
Ayağının bastığı dağlar, beller leş dolsun.

Git evlâdım, yıllarca ben oğulsuz kalayım;
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım!..
Haydi oğlum, haydi git;
Ya gazi ol, ya şehit!..

KONUŞMACI: Eli silâh tutan kadın, erkek, yaşlı, genç bütün Türk insanı bu öğütleri tuttular...

BİR SES / E-K

E Düşman denizimizi kuşatmış diyorlar.
Dağlarımıza göz koymuş diyorlar.
Seferberlik acısı elbet olacak,
Ben savaşa giderim anne.

K Güzel türküler söyleyecek,
Bizden sonraki kuşaklar
Yurt, “Sefere!” buyurmuş,
Ben savaşa giderim anne.

E Haydi sağlıcakla kalın!
Döneceğim muştularla,
Belki güvercinler getirecek muştuyu.
Toprağım güller açacak belki de.

K/E Hayır rüyalar gördüm,
Serin pınarlardan su içtim,
Gül tufanına, rüzgâra değdim.
Ben savaşa giderim anne.

KONUŞMACI: Samsunda doğan güneş, sanki yüzyıllar öncesindeki “DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ”ti... Erzurum’da, Sivas’ta, Ankara’da aynı ses, aynı ışık... Bütün Anadolu’da gönüller dolusu, yürekler titreten, bileklerde güç, zihinlerde cesaret MUSTAFA KEMAL’dir.

(Koro sahnede yerini alır.)

KORO / MARŞ

Ankara, Ankara, güzel Ankara
Seni görmek ister her bahtı kara
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara.

BİR SES / K

Mustafa Kemal varmıştı Ankara’ya
Ankara kalesinde dalgalanmıştı gök
Hafiflemişti koca şehir ansızın
Kader, rüzgâra büyümüştü.

Öyle dolmuştu ki
İçimizdeki ateş
Kolumuzdaki güç
Alnımızdaki yas, kara kara büyümüştü.

Ta denizlere kadar
Sevinç içinde vardık ülküsüne yaşamın
Herkes bir efsane gibi en al yerinden
Bayraklara büyümüştü.

Mustafa Kemal varmıştı Ankara’ya
İnsan insan
Burç burç
Ankara büyümüştü.

KORO / MARŞ

Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak.

KORO / ŞİİR

Burcuma göz diken dik başlar insin
Türk gücü orada her zoru yensin
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin
Var olsun toprağın taşın Ankara.

(Korodakiler sahneden ayrılır.)

KONUŞMACI: Anadolu’da yükselen Türk milletinin sesi, milliyetiyle birlikte yükselen, büyüyen MUSTAFA KEMAL’in sesi...

BİR SES / E-K

E-K Ses etti Mustafa Kemal kırmızı ak
Gecenin ve halkın sonsuzluğunda
Doruk doruk söktü devce bir şafak

K -Bir milletin içinden bir Kemal
Demiş ki:

E “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini”

K -Bu milletin içinden bir Kemal
Diyor ki:

E “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini”

K-E Ses etti Mustafa Kemal-Sancak
Parladı yüzlerde ve karanlıkta
Hak.

KONUŞMACI: MUSTAFA KEMAL bayrak, MUSTAFA KEMAL ülkü... Bir yüce dilek, bir kutsal hareket... Adalar Denizi’nden yedi iklim ötelere haber verilsin, MUSTAFA KEMAL’in sesi iletilsin, MUSTAFA KEMAL’ler ordusu dinlensin...

BİR SES / E-K

Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin, ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

Ezilmekten çekinme... Gerilemekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken düşmana doğru akın
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

KONUŞMACI: Türkler her zaman adaletin şefkatli ve güler yüzlü temsilcisi olmuştur. Fakat uğradığı felâketler, kendisini zor ve bir çok oluşa yönelen günlere sürükledi... Lâkin bu zor ve kötü günlerin de elbette güçlü sesleri, güçlü hatipleri vardır.

BİRSES / K-E

K Ben en hakir bir insanı kardeş duyan bir insanım
Bende esir yaratmayan bir Tanrı’ya iman var;
Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar.

E Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum
Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin benim köpüklerim eksilmez.

E-K BIRAK BENİ HAYKIRAYIM, susarsam sen matem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.

KONUŞMACI: Gecelerden aydınlıktır, günlerden parlak... Türk’ün yüzyıllar öncesinden gelen DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ özelliği, MUSTAFA KEMAL ile Anadolu üzerinde yeniden doğup, yeniden parladı, ışıldadı, bizleri aydınlattı, ısıttı... Her yerde, her cephede O. Askerin başında, savaş meydanında O var. İçimizde O’nunla bir MUSTAFA KEMAL sevgisi var...

BİR SES / K

Sarıkamış ayazında kaputsuz
Sakarya’nın karında çizmesiz
Anafarta’nın tozunda gözlüksüz
Yalnız bizi düşünür MUATAFA KEMAL
Arap çöllerinde susuz
Van gecelerinde uykusuz
Kocatepe’de korkusuz
Yalnız bizi düşünmüş MUSTAFA KEMAL

KONUŞMACI: Dünyada hiçbir ordu, Yunan ordusu kadar uygun şartlar içinde ve yine hiçbir ordu da bizim ordumuz kadar yokluk içinde karşı karşıya gelmedi. Hiçbir savaş, Sakarya Savaşı gibi büyük eşitsizlikler içinde yapılmamıştır. Yunanlı her şeyi düşündü ve hesap etti... Askerlerinin sayı üstünlüğünü, savaş araçlarının çokluğunu, kendilerine destek İngiliz, Fransız kuvvetlerini; evet, evet, her şeyi düşündüler, her konuyu inceden inceye hesap ettiler... Kazanmamak için hiçbir sebep bulamadılar. Fakat TÜRK’ün ruhundaki enginliği, o enginlikteki kudreti düşünemediler ve hesap edemediler. Bunun içindir ki kazanamadılar.

BİR SES / E

İnsan bu su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda akan Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak,
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat,
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat.
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz yurdunda Parya.
İnsan, üç beş damla kan; ırmak, üç beş damla su,
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz,
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz.

Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi angarya,
Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya.

KONUŞMACI: Sakarya bir dönüm noktası, Sakarya bir uyanış yeri... Dumlupınar’da doğan güneş Türk’ün zaferiyle gülümsüyordu. Kocatepe’den yükselen Mustafa Kemal’in sesi, AKDENİZ diyordu... Türk’ün kalbi İzmir’de. İzmir’de Yunan. Ata’sından İLK HEDEF işaretini alan ordumuz İzmir yollarında... Mahzun analar, üzgün bacılar İzmir’den seslenirler...

(Yaşlı bir anne sahnede öne çıkar.)

BİR SES / K

Yürü yiğidim, yürü
İzmir’e Yunan girmiş
Anadolu’ma göz dikmiş
Yürü yiğidim, yürü.

Gözüm suda yürüyorum
Sular bana hasret
İzmir bensiz, ben İzmir’ime
Gözüm suda yürüyorum.

Sen onlara yürü
Yunan Ege’de, Ege’de deniz
Deniz köpük köpük
Onlar sana bir daha
Bir daha gelmezse
Sen onlara yürü...

Yürü yiğidim, yürü
Yunan İzmir’e gireli
Ben çocuğu ölmüş
Bir anne gibiyim...
Yürü yiğidim, yürü
Bu anayı sevindir;
Yavrusuna,
İzmir’ine kavuşturmak için
Yürü yiğidim, yürü.

Bir daha yürümeyelim yiğidim;
Yürümek bize haram.
Varalım denize koşa koşa
Koş yiğidim, koş...

Koş yiğidim İzmir’e var
Durma denize kadar
Kovala Yunan kahpelerini
İzmir’imi kurtar, kurtar İzmir’imi...

İzmir sokaklarında
Dik yürü yiğidim, dik yürü
Önünde bir sürü
Yürü yiğidim, yürü...

(Korodaki öğrenciler yerlerini alır.)

KORO / MARŞ

Yaslı gittim şen geldim,
Aç koynunu ben geldim.
Bana bir yudum su ver,

Rüzgârlardan atım var
Şimşekten kanadım var
Göğsümde al yazılı
Gazilik beratım var.

KONUŞMACI: Anadolu’dan yükselen ses bir çığ gibi büyüdü... Yurdu sardı bucak bucak, içimizi ısıttı, kanımızı coşturdu... Bu yurt, O sesle yükseldi, bu millet O sesle seslendi... Ne mutlu o sesi yükseltenlere, ne mutlu o savaşa katılanlara, selâm olsun her bir yiğidimize...

BİR SES / K-E

K/E İçim yine sevinçlerle dolup taşıyor;
Ruhum sanki deniz olmuş dalgalanıyor.
Uzak uzak ülkelerden döndüm seferden;
Yaralarım ağır fakat mestim zaferden.
Zafer, ümit kaynağının bir çeşmesidir.
Zafer bir çok gönüllerin birleşmesidir.
Gönülleri birleşenler ölse de bir gün
Gök kubbede kalacaktır seslerinden ün.

K Gönülleri birleşenler! Selâm sizlere!
Uzaklardan dertleşenler! Selâm sizlere!

E İstikbalim gitti diye yaslanma sakın!
İstikbalin değil, ruhun Tanrı’ya yakın!

K/E O istikbale bir perde indir
Gerçek yarın unutma ki bir gün senindir.

E Selâm sana yavrusundan ayrılan kadın!
Kim bilir sen gizli gizli nasıl ağladın!
Tek bir kadın değilsin sen... Sen bir ocaksın!
Varsın bağrın firkatiyle yavrunun yansın
Yansın dayan. Çünkü sen de bir kahramansın.

K Karışınca gövdem yurdun topraklarına
Ruhum uçar ırkımızın bayraklarına
Varlığının sevgisini onlara taşır
Kendisi de ay-yıldıza al al karışır.

KONUŞMACI: Yunan askerleri denize dökülürken, Türk askerleri İzmir’e Türk bayrağını çekiyorlardı. Gönüllerde ışık ışık parlayan, yurt ufuklarında dalga dalga dolaşan şanlı bayrağımız İzmir göklerinde ülkemizin bağımsızlık çiçeği olarak yeniden açtı.

(Yaşlı bir anne.)

BİR SES / K

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü
Işık ışık, dalga dalga bayrağım
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver...
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar?
Yurda ay-yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum
Senin altında öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yer yüzünde yer beğen;
Nereye dikilmek istersen
Söyle, seni oraya dikeyim.

KONUŞMACI: Bayrak, bağımsızlığın sevinci; bayrak, gönüllerin birleşmesi; bayrak, yurdumun nur yüzlü ışığı...

BİR SES / K-E

Bugün genç, ihtiyar, kadın, kız, kızan,
Uzanıp yatsak da çardak altında,
Boruyu çalınca yarın borazan,
Hemen toplanırız BAYRAK altında.

Bizi hiç tasalı görmez bu yerler,
Yiğitler ölürken bile gülerler,
Yeter ki yaşayan er oğlu erler,
Bizi çiğnetmesin ayak altında.

Kalbimiz çırpınır yurdu andıkça
Göklerde zaferin nuru yandıkça
Üstünde bu BAYRAK dalgalandıkça
Gönlümüz rahattır toprak altında.

KONUŞMACI: Kurtuluş Savaşı üç yıl sürdü. Bu üç yıl boyunca binlerce vatan evlâdı şehit oldu. Bir çoğu kayboldu. Evlerine gelmeyen babalar, oğullar, eşler için Anadolu’da pek çok ağıt yakılmıştır.

(Müzik eşliğinde)

KORO / TÜRKÜ

Havada bulut yok, bu ne dumandır,
Mahlede ölüm yok, bu ne figandır
Şu Yemen elleri ne de yamandır.

Ah o Yemen’dir, gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir?
Burası Muştur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep nedendir?

Kışlanın önünde çalınır sazlar
Ayağım yalınayak yüreğim sızlar
Yemen’e gidene ağlıyor kızlar

Ah o Yemen’dir, gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir?
Burası Muştur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep nedendir?

BİR SES / E

Belki senin oğlun, belki senin baban,
Belki karısıdır burada ağlayan,
Senin bölükte onbaşı,
Seninle yol arkadaşı...

Ona benim diyebilir
Ben ki hâlâ kanayan
Bir gönül yarasıyım.
Öyle sanıyorum ki
Onun öz babasıyım.

Yazık ki benim de var
İçimde bir “acaba”
Bu benim oğlum ama, hangisi?

Sakarya’da ölen mi?
Afyon’da gömülen mi?
Yoksa “nerede öldüğü”
Hâlâ bilinmeyen mi?

KONUŞMACI: Kazanılan zafer, yeni Türkiye’nin insanca yaşayacağı günlere açılan kapıdır. Başımızda MUSTAFA KEMAL, birlikte yürüyeceğimiz yollar çetindir, ama o yolda başarılarla yürüyeceğiz... Birlikte yaşayacağımız günler engellerle dolu, ama çalışarak iyiyi, güzeli arayarak “DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ”in aydınlık ufuklarına ulaşarak mutluluk dolu günlerimizi yaşayacağız. Sevgili Ata’m... “Cumhuriyet fazilettir” dedin. İnsanlığın faziletinden bizleri mahrum bırakmadın...

BİR SE / K-E

Her yıl Cumhuriyet Bayramı’nda
Atatürk’ün sesini duyar gibi olurum.
Bir memleket yaratan sesini;
Okulda, fabrikada, tarlada,
Kışlada, Mehmetçiğin dudağında,
Çırpınan bayrakta O’nun sesi.
Bir bulut gibi dolaşır üstümüzde
Gölgesi...
Her yıl Cumhuriyet Bayramı’nda
Vatanın hür göklerinde dalga dalga
Köy köy, şehir şehir
Ata’nın sesi yükselir...

KONUŞMACI: Cumhuriyet ile birlikte zamanla yarışılarak yoklukla, sefaletle, hayatla savaşılmıştır. Uzun savaş yıllarında yanmış-yıkılmış yöreler, ihmal edilmiş bölgeler Cumhuriyet ile gelen medeniyete ulaşmıştır. MUSTAFA KEMAL Cumhuriyetin onuncu yılında şunları söylemiştir:
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.
Fakat yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz...
Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre düşünülmemelidir. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.”

KORO / MARŞ-ŞİİR

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan,
Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan.
Türk’üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını;
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını...
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.
Türk’üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

KONUŞMACI: Türkiye, Büyük Önder MUSTAFA KEMAL’in dediği gibi “az zamanda çok ve büyük işler” başardı. İnsanlarımız hür ve mutlu, yurdumuz modern hayatın günlerini yaşamakta...

BİR SES / K

Silkindi karanlığından Türkiye’m
Pırıl pırıl sabahlara
Tarlalar motör sesiyle uyandı
Bereket yüklü bahara

Keyfince akmayacak gayrı
Seyhan, Sakarya, Tunca
Alabildiğine yeşermiş tohum
Rahat topraklar boyunca

Kemirmiyor yeşilkurt, pembekurt
Gönlünce büyümede pamuk
Mutlu günlere doğru Türkiye’m
Aydınlık ufuk

Yollar büyüdükçe ferah
Bozkır yollara aşık
Dost bir el gibi uzamada
Her yana ışık

Cümle dertler tükenir bir gün
Türkiye’m gök maviliğince rahat
Rüzgâr gibi savrulur harman
Çalmak üzere özlenen saat.

KONUŞMACI: Türk milletinin kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük önder MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak 10 KASIM 1938’de İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda öldü. Bize en çok lâzım olduğu yıllarda aramızdan ayrıldı. O olmayınca zaman durdu, sanki hayat bitti sandık...

BİR SES / K-E

Dökün yaprağınızı dallarım dökün,
Akın yaslı yaslı sularım akın
Bükün boynunuzu bayraklar bükün
Bir alınmaz kale’m vardı, yıkıldı...
Durmadan çalkalanan bir kızıl deniz
Bir damla yaş gibi duruyor sessiz,
Vatan ufkundaki en güzel çeyiz,
En şanlı süs, baktım, yarı çekildi...
Kara haber; tipi eser, savrulur,
Bir yanardağ gibi içim kavrulur,
Vatanın kaderi bende yuğrulur,
Yas olup, yaş olup gözden döküldü...

KONUŞMACI: ATATÜRK’ün yokluğu bizler için bir şaşkınlık yarattı. O büyük insan olmadan bizler nasıl yaşardık? O olmadan bu zor ve engel dolu yollarda nasıl yürürdük? Fakat heyhat! Hayat devam ediyor, bizim ise bu çetin yoldan sanki başımızda MUSTAFA KEMAL ATATÜRK varmış gibi yürümemiz gerekiyor. İşte böyle bir anda bizim rehberimiz ATATÜRK’ün yaptıkları, yapacakları ile ilgili söyledikleri, anlattıkları, işaret ettikleri, nutukları olmalıdır. İşte böyle anlarda ve bundan sonra Türkiye’nin aydınlık yollarında emin adımlarla yürürken O olacak önümüzde. Türk milleti olarak en büyük andımız budur. Türkiye Cumhuriyeti O’nun ilke ve inkılâplarıyla yaşayacak ve yükselecektir.

BİR SES / K-E

Ant içtik Ata’m, gitmeğe gösterdiğin yoldan
Gölgen tutacaktır bizi hergün elimizden

Çiğnenmeyecek göklere yükselttiğin ülkü
Tâ arşa çıkardın yaralanmış koca mülkü

Parlar o adın, her yanı birden gece sarsa
Irkın cana bir baht, ebediyyet sana darsa

Batmaz o güneş nurunu toprak bile çalsa
Gençlik Ata’nın yolcusudur tek kişi kalsa!

KONUŞMACI: Gözlerde ümit, gönüllerde ferahlık var... Üzgünüz MUSTAFA KEMAL yok diye, ama bizler de birer MUSTAFA KEMAL’iz. Yolumuz O’nun yolu... Ülkümüz O’nun ülküsü... Şu dünyada TÜRK diye yaşamak, O’nunla yükselmektir... Görevimiz O’nu Türk Gençliği’ne öğretmek ve sevdirmektir...

KORO / ŞİİR

Ben Mustafa Kemal, elimde tebeşir,
Kocaman,
Mavicek bebelerin, ak kızların,
Taş ninelerin, çatal dedelerin gözleri, kocaman,
Bir 10 Kasım gecesi
Yazıyorum ateşten çağrımı karşınıza:
-Ey Türk Gençliği...

Ben Mustafa Kemal, doymadım haykırmaya,
Şimdi destan ellerimle yazıyorum,
Yeşiline suyun,
Kuşun,
Yelin,
Yaprağın:
“Ne mutlu Türk’üm diyene.”

Ben Mustafa Kemal, önümde kırk bin köy,
Kırk bin ovaya karşı bir tek dağ gibiyim
Bayraklarım değerken evren bayraklarına şimdi,
Elimde tebeşir
Yazıyorum kara gecenin üstüne
Yazıyorum armağanını:
“Övün, Çalış, Güven.”

KONUŞMACI: Türk milleti MUSTAFA KEMAL’siz, fakat MUSTAFA KEMAL’in yolunda kararlı ve azimli yürüyerek, O’nun en önemli ve en büyük armağanı CUMHURİYETİMİZİN 50. yılını gurur ve coşkuyla kutlanmıştır.

KORO / MARŞ-ŞİİR

Müjdeler var yurdumun toprağına taşına
Erdi Cumhuriyetin 50. şeref yaşına
Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk’ün özgür başına.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu...

Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola,
“Yurtta barış” ilk hedef, “Cihanda sulh” parola.
Koparamaz hiçbir gün bizi millî birlikten;
Ata’mızın izinde koşuyoruz kol kola
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu...

KONUŞMACI: Türk çocuğu Ata’sını tanımak için, O’nun sevgi ve şefkatiyle dolmak için O’nun fikir ve düşüncelerini öğrenecek; Türk çocuğu düşünce, davranış ve yaratıcılığını O’nun resimlerindeki bakışlarını inceleyerek düzenleyecektir...

BİR SES / K

Her gün
Enginlerden engin
Yücelerden yüce
Bir duygu sarar bizi
Bu sınıfa girince

Kürsünün üstünde bir resim
Gözleri denizlerden mavi
Bakışları güneşten sıcak
Dört mevsim

Öğretmenimizin kürsüsünde
Verdiği dersi
Dinler bizimle birlikte
Atatürk’ün resmi

Çalışkanız çünkü
Çalışınca
Bakarız Atatürk güldü

Bir yanlışlık yapar yapmaz
Bulutlanır gözleri
Anlarız Atatürk üzüldü

Tıpkı sınıftaki gibi
Yapacağım her işte
Bu resimdi rehberim
Kötülüğe uzanırsam
Çat kaşlarını
Tutulsun ellerim

Tıpkı sınıftaki gibi
Bütün ömrüm boyunca
Yapacağım her işte
İyi doğru oldumsa
Sevincini belli et
Gülümse.
KONUŞMACI: Günlerden ve gecelerden içeri, bir özlem, bir kutsal duygu, bir yüce ülkü içindeyiz. Modern Türkiye O’nun yolunda, O, 100 yaşında. Milletçe birliğimiz bir çizgide, O yine içimizde, önümüzde, yol gösterenimiz. O yine başımızda BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK’ümüzdür.

KORO / MARŞ-ŞİİR

Bir özlem çizgisinde her düşünce uludur,
Bu yol insanlık yolu; ATATÜRK’ün yoludur;
“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesiyle doludur,
Sevgide yeryüzüdür, güçde Anadolu’dur.

Uzanıyor çağlara destanlaşan yüce Türk
Yaşama sevincimiz, büyük önder ATATÜRK.

Yüzyılın çağrısı bu; tatlı düş, kutsal emek,
Dimdik adımlardayız, yolumuz sonsuza dek,
Duygumuz, sevgimiz bir, ülkümüz andımız tek:
ATATÜRK’ü yaşamak, ATATÜRK’ü söylemek.

Uzanıyor çağlara destanlaşan yüce Türk
Yaşama sevincimiz, büyük önder ATATÜRK.

Önümüze bir vatan haritası seriyor,
Başöğretmen ATATÜRK yeniden ders veriyor.
“Türk, övün, çalış, güven” Bitsin her güçlük, diyor;
Kartal bakışlarıyla bize yol gösteriyor.

Uzanıyor çağlara destanlaşan yüce Türk
Yaşama sevincimiz, büyük önder ATATÜRK.

KONUŞMACI: Dün yaşama ümidimizdi, bugün yaşama sevincimiz. Çizdiği yol bizim yolumuz; insanların, insanlığın yolu... Fikir ve düşünceleri, bizim fikir ve düşüncelerimizdir. Sevgide ve barışta insanlık ideali ile en önde, en yüksekte... Çünkü O, DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞ, çünkü O, içimizden çıkan binlerce kahramanlardan biri... O yaptıklarıyla önümüzde dimdik, biz O’nun yorulmadan ve yorulsak bile dinlenmeden takipçisi Türk gençleriyiz... O, yalnızca “yüz yıl”ın değil, daha pek çok “yüz yıl”ların ışığı olacaktır.
Doğan gün gibi görünür bana; bu ışığa, bugün kırk milyon, yarın seksen milyon, bir gün iki yüz milyon insan toplanır, gönülden bağlı...
Bu ışık, bu aşk, bizlere, biz Türk gençlerine emanet edildi. Türk gençliğinin en büyük görevi bu emaneti korumak, bitmeyen bir sevgiyle devam ettirmek ve daha yükseklere, daha ilerilere ulaştırabilmektir.

BİR SES / K-E

K/E Yaradan, hey yaradan...
Dört yıl değil bin yıl geçse aradan
Sensin ateş diye kanımızdaki
Sensin ışık diye önümüzdeki

K Her konuşmanda
Milletinin alın yazısını yeniden yazardın,
Bakışların inanmayanı ezerdi,
Sağ kolun bir orağa benzerdi;
Başlardı yurt tarlasında fikrin ve hissin hasadı.
Cümlelerin ya örsten kalkardı
Ya çıkardı kından.

E Başak saçların sarkardı harman alnından:
Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine
Milyonlar katılırdı gözlerine
Mıknatısı gören zerreler gibi

K Tam sustuğun ankıyamet oldu,
Tam konuştuğun anlarsa mahşerdi:

E Bu millet:
Bu vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan
Bu, üç kıtayı atının nalıyla damgalayan,
Bu, Timur’u, Attilâ’yı, Oğuz’u,
Bu, Yıldırım’ı, Fatih’i, Yavuz’u,
Bu, seni yetiştiren ulu millet,
Vakar ve haysiyetle dimdik
Uyanık tetik
Anıt-Kabrinde tutuyor nöbet

K Sen dünyanın dönüp dolaşan geleceği
En büyük maksat için
Dünyaya ilk karşı koyansın

K/E Nasıl içimizdeysen bütün varınla
İşte öylece dünya havalarındasın
O ışık saçların, o alev gözlerinle
O gök gözlerinle sen
O ıssız geceler içinden
Bize eşsiz sabahı getiren,
Ey asırlardır dul bayrağın eşi,
Ey gece yarılarımızın güneşi
Ey ışık saçlar
Ey yele kaşlar,
Ey çekilmiş hançer bakışlar,
Ey fikri döven şakaklar,
Ey kalem parmaklar,
Ey ay-yıldızlı el,
Ey en güzel
Ey en büyük
Ey Atatürk
Getir dudaklarını, bir bir alnımıza koy.
Dağlasın ateşinle bu soy
İrkilmez Ata çocuğu irkilmez;
Zaptedilmez Ata’m zaptedilmez
Biz varken senin hisarının burçları;
Bakışlarımız kılıç uçları,
Bekliyoruz devrimini biz
Çökmeyeceğiz diz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder