18 Kasım 2009 Çarşamba

Çanakkale Savaşı Günlüğü ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

ÖNSÖZ

Çanakkale Savaşı, sadece bir deniz savaşı ve bir deniz zaferi değildir. Çanakkale Savaşları, İtilaf devletlerinin denizden ve karadan yaptıkları saldırılara karşı Türk topçusunun ve Mehmetçiğimizin mükemmel savunmasıdır. Bir yıl süren bu savaşların her günü, her anı ayrı bir kahramanlık sahnesi olmuştur.

O günlerde dünyanın en büyük ve en kudretli donanması Çanakkale sularında; modern silahlarla donatılmış ve sayıca üstün İtilaf kuvvetleri Çanakkale yamaçlarında durduruldu.

Dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nın hemen başında yapılan Çanakkale Savaşları, büyük savaşın en kanlı savaşı olmuştur.

Avrupalı devletler, emperyalist emellerini gerçekleştirmek için birbirlerine düştüler. Almanya ile Avusturya-Macaristan’a karşı İngiltere, Fransa ve Rusya bir cephe oluşturdular. Almanya, Osmanlı Devleti ile Bulgaristan’ı da yanına çekince, saflar belirlenmişti. Rusya, savaş meydanlarından oldukça uzaktaydı. Bu sebeple kuvvetleri yıpranmayacak, diri kalacaktı. Karadeniz’de rahatça dolaşacak ve iki yüz yıllık emelleri olan boğazları ele geçirmekte zorlanmayacaktı. Savaşın baş aktörü olmak isteyen İngiltere, boğazları Ruslara kaptırdığı takdirde, emellerine ulaşamayacak, Akdeniz ve Hint Okyanusu’ndaki çıkarları suya düşecekti.

İngiltere, Rusya’ya silah yardımı yaparak, Rus askerini savaş meydanlarına sürmek istedi. Ama bu isteğin perde arkasında, Rus tahılından yararlanma ve Rusları boğazlardan uzak tutmak vardı.

Almanlar Baltık yolunu kapattığı için, tek yol boğazlardan geçiyordu. İngiltere Deniz Bakanı Winston Churchill, bunun için bir plân yaptırdı. Boğazlar geçilebildiği takdirde, büyük savaşın erken finali yapılabilirdi. Boğazlar geçildiği takdirde, Osmanlı Devleti savaş dışı kalacaktı. Böylece geniş Osmanlı toprakları tek silah atmadan ele geçebilecekti. Bu sonuç, Almanya’yı sıkıştıracak ve teslim olması için baskı artacaktı. Daha önemlisi ise Boğazlar Rusların eline geçmeyecek, İngilizlerin yönetiminde kalacaktı.

Winston Churchill, bu zor ama hayali oldukça tatlı olan plânı uygulamaya koydu. İtilaf devletleri donanması Çanakkale Boğazı’na saldırdı. Bir daha, bir daha saldırdı. Olmadı. 18 Mart 1915 günü bütün donanma hücuma geçti. Donanmanın topları hiç susmuyordu. Ama yiğit Türk topçusu bunun üstesinden gelerek tarihî bir zafer kazandılar.

İngilizler, denizden bu işi başaramayacaklarını gördüler. Denizden destekli kara savaşıyla Çanakkale’yi geçmeyi düşündüler. Donanmanın ölüm saçan top ateşleri altında aylarca göğüs göğüse savaşlar oldu. Askerler, günlerce uyumadan savaştılar. Sayı ve silah üstünlüğüne rağmen İngilizler ve Fransızlar Çanakkale’yi yine geçemediler. Kahraman Türk askerinin ve onların başındaki büyük komutanları Mustafa Kemal’in üstün askerlik sanatı, Çanakkale’yi geçilmez yapmıştır.

Winston Churchill, gerçekleşmeyen bu hayalini Çanakkale Boğazı’nın engin sularına gömdükten sonra hatıralarında şöyle demiştir: “İngiltere savaş tarihinde, Çanakkale kampanyası kadar acı bir sayfa yoktur. Hiçbir savaşa bu kadar büyük umutlarla girilmemiş, hiçbir zafer bu kadar yakınken kaybedilmemiştir.”

Çanakkale Savaşı devam ederken, 16 Temmuz 1915 tarihinde, hükümet Türk şairlerini Çanakkale’ye götürerek, savaş alanını gezdirdi. Böylece unutulmaz Çanakkale şiirleri yazılmıştır.

Mithat Cemal’in “Etlerle kemiklerle örülmüştür ufuklar; / Ey Akdeniz, insan bedeninden kapımız var. / Ejdersen eğer yerleri yık, gökleri yık, ez! / Uğrunda fakat öldüğümüz nokta “geçilmez!” mısraları;

Abdülhak Hamit’in “Bildin mi bugün haddini ey düşmen-i mağrûr, / Ey düşmen-i hayretzede, ey düşmen-i makhûr, / Gördün mü Türk ordusu isterse edermiş, / Alçakları bir kat daha alçalmaya mecbûr...” mısraları;

Mehmet Akif’in “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor, / Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! / Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker / Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer / Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i... / Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi. / Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? / “Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.” mısraları o zaman yazılan şiirlerdendir.

Çanakkale Savaşı, Mehmetçiğin kahramanlığını tescillerken, bir büyük komutanın, Mustafa Kemal’in adını öğrendi. Mustafa Kemal, bu savaşlarda sadece İstanbul’un değil, bütün memleketin geleceğini kurtarmıştı. Winston Churchill ise, karşımızda, yüz yılda bir çıkan bir büyük insan vardı, diyerek çaresizliklerini ifade etmiştir.

Gençlerimiz, bu önemli olayı öğrenmelidir. Bu sebeple, başlangıcından sonuna kadar meydana gelen gelişmeleri, savaşları günü gününe aktararak, yapılan savaşın dehşetini ve hangi şartlar altında kazanıldığını sunmak istedim. O büyük kahramanların aziz hatırasını biraz olsun dile getirebildiysem ne mutlu.
Halil İbrahim YILDIRIM


ÇANAKKALE SAVAŞI GÜNLÜĞÜ

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

Avrupalı devletler arasındaki rekabet, Avusturya-Macaristan Veliahdı’nın öldürülmesi ile büyük bir savaşa dönüştü. Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan karşısında İngiltere, Fransa ve Rusya yer aldı. Savaşın başlarında, İngiltere ve Fransa önemli bir karar vererek, Çanakkale harekâtına giriştiler. Bunun değişik sebepleri vardı:

İngiltere ve Fransa, bu Dünya Savaşı’nda Rusya’nın gücünden gereği gibi yararlanmak istiyordu. Bu iki devlet, kendi askerlerinden çok sömürge ülkelerinin askerlerini kullandıkları için, Rusya’nın askeri gücünü de ileri hatlara sürerek, bu kuvvetleri sonuna kadar kullanmak istiyorlardı.

Rusya, bu savaş için bazı ihtiyaçlar ileri sürdü. Bunlar, yok denebilecek gereçler değildi. Savaş için gerekli olan cephane, silah ve diğer malzemeler... İngiltere ve Fransa, Rusya’yı gereği gibi savaşın içine sokmak, onun kuvvetlerini ön saflarda kullanmak ve yıpratmak için bu savaş gereçlerini Rusya’ya ulaştırabilmeliydi. Bunun için geçiş noktalarından biri Baltık yolu, Almanlar tarafından kapatılmıştı. Buradan geçemezlerdi. İkinci yol Çanakkale ve İstanbul Boğazları idi. İngiltere ve Fransa, bu boğazları aştığı takdirde, hem Rusya’nın isteklerine cevap vermiş olacaktı, hem de Osmanlı Devleti’ni, daha savaşın başlangıcında savaş dışı bırakmış olacaktı. Bu sebeple Çanakkale’ye bir harekât düzenlediler.

Önce deniz harekâtı olarak başlayan savaş, daha sonra Çanakkale topraklarında devam etmişti. İngiltere ve Fransa’nın denizden bombardımanına ve sayıca üstün, modern silahlarıyla donanış kuvvetlerine rağmen başarılı olamadılar. Çanakkale Savaşları, bir kahramanın doğuşunu müjdeledi. Osmanlı’nın kaderini değiştiren adam olarak ortaya çıkan bu komutan Mustafa Kemal’den başkası değildir.

KASIM 1914

Osmanlı Devleti, 03 Kasım 1914 tarihinde “Çanakkale Cephesi”ni kurdu. Cephe Komutanlığı’na Alman Liman Von Sanders ile Cevat Paşa atandı.

OCAK 1915

İngiltere Amirallik Dairesi, bu konuyu görüşür. Çanakkale Boğazı’nın geçilebilmesi konusunda Çanakkale sularındaki İngiliz filosu komutanı Visamiral Sackville H. Carden’e konu hakkında fikri sorulur. Carden, 11 Ocak’ta verdiği cevapta, Çanakkale’yi bir ay içinde geçebileceklerini söyler:

“Çanakkale Boğazı’nı zorlayacak filonun 12 zırhlı, 3 ağır 3 hafif kruvazör, 16 destroyer, 6 denizaltı, 4 uçak ve 12 mayın tarayıcıdan ibaret geniş bir kuvvet olması lazımdı. Bu filo sahildeki savunma tertiplerini önce uzak mesafeden bombardıman edecek, sonra mayın tarayıcıların peşi sıra kalelerin top menziline girerek bunları tamamen susturacaktı. Aynı anda filonun bir başka kısmı da Bolayır bölgesinde yarımadanın en dar yerinde mevzilenmiş birlikleri topa tutacaktı. Bütün bu işler için bir ay içinde gerçekleştirilebilirdi.”

Toplanan Harp Meclisi’nde Carden’in planı uzun boylu tartışılarak bazı değişikliklerle kabul edildi. 13 Ocak’ta da, “Amirallik Dairesi, Şubat ayında, ana gayesi İstanbul’un zaptı olmak üzere, Çanakkale Boğazı’na yapılacak deniz hücumunun hazırlık ve icrasına memur edilmiştir.” kararını aldı.

Çanakkale operasyonunun amaçları şu noktalarda toplanmış oluyordu:

a- Rusya’ya ikmal yolu açmak.

b-Türklerin Mısır’a karşı müessir bir harekât yapmalarını önlemek.

c- İtalya’nın savaşa girmesini çabuklaştırmak.

ç-Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan üzerine politik bir baskı yapmak.

Çanakkale Savaşları, denizden bombardımanlarla başlamış, tarihte az rastlanır kara savaşları ile devam etmiştir. Bütün dünya Mehmetçiğin kahramanlığına ve yeni bir kahramanın, Mustafa Kemal’in ortaya çıkışına şahit oldu. Savaşın safhaları şöyle gelişmiştir:


ŞUBAT 1915

19 Şubat’ta İtilaf Filosu Çanakkale Boğazı’na bombardıman saldırısını yaptı. Boğaz girişine yapılan Amiral Carden komutasındaki saldırı ise başarılı olamadı.

Bu başarısız saldırıdan sonra İngiliz Komutan Carden, Londra’ya gönderdiği şu telgrafıyla kendini savundu:

“İlk günkü bombardımandan edindiğim intibaa göre, kötü hava şartları altında yeniden hücuma geçmeyi ve neticeyi askıda bırakmayı doğru bulmuyorum. Hava düzeldiği vakit Boğaz girişindeki tabyaların işini bir günde bitirmenin mümkün olduğu kanısındayım.”

Bu ara, Mustafa Kemal Eceabat’a gelmiştir. Fahrettin Altay, Mustafa Kemal’in gelişini şöyle anlatmaktadır:

Mustafa Kemal, 25 Şubat’ta 19’uncu Tümen ile Maydos’a (Eceabat’a) geldi. Mustafa Kemal Bey, Gelibolu’dan geçerken bize (Fahrettin Altay) uğradı. Kendisini ilk defa görüyordum. Enerjik, muhatabına itimat telkin eden tok sözlü, sarı saçlı, mavi gözlü, düzgün endamlı genç bir komutan. Görüştükten sonra kendisini uğurladık. Eceabat’a gider gitmez beni telefonla aradı:

“Aman Reis Bey, Kumandan Paşa’dan rica edelim. Bana verilen 72 ve 73 numaralı alaylar Arap’tır. Bir kısmı Yezidi, Nusayri gibi savaşa karşı insanlardır. Eğitimleri de oldukça ilerlemiş bulunan benim eski iki depo alayımı göndersinler.”

Tehlikeli bir bölgeye böyle kıymetsiz askerlerin gönderilmesine şaşmış ve Başkomutan’a yazmıştık. Aldığımız cevap şu oldu:

“Artık yetiştirilemezler. Çalışıp eksikliklerini tamamlasınlar...”

25 Şubat’ta yeni bir bombardıman yaptılar. Uçak gözetiminde yapılan bombardıman, mayın tarama gemilerinin işbirliğiyle boğaz girişine yaklaşmayı amaçlıyorlardı. Fakat Erenköy’deki Türk bataryası mayın tarayıcıları ağır bir şekilde rahatsız ettiği için bu bombalama daha yakından yapılamadı. Bunun üzerine müttefikler, kara çıkartması yapılmadan boğazın zorlanamayacağı kanaatine vardılar.

İngiltere, kamuoyunu bilgi açısından habersiz bırakamazdı. Onu ikna etmesi gerekirdi. İngiliz Deniz Bakanı Churchill, aynı gün, bu amaçla bir bildiri yayınladı. Çanakkale deniz seferi ile ilgili ileri sürdükleri süre, bir aylık bir süre idi. İngiliz kamuoyu da bunu hoş karşılayabilirdi: “Ordu ve donanmanın iş birliği ile Mart ayı sonunda İstanbul’u almak, Avrupa’daki Türk güçlerini yok etmek için harekete geçebiliriz.”

26 Şubat’ta 4 İngiliz zırhlısı Çanakkale Boğazı’na girerek Karanlık limana sokuldu ve Dardanos, Hamidiye, Mecidiye; Seddülbahir, Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombardıman etti.

İngiliz Savaş Kurulu toplantısında, Deniz Bakanı Winston Churchill, Çanakkale’ye yöneltilen kuvvetin, İstanbul’u işgal ettikten ve Marmara’ya hâkim olduktan sonra, Avrupa’da kalan Türk kuvvetlerini kayıtsız şartsız teslim almada yararlı olacağını savundu: “Ordunun amacı, denizdeki başarının meyvelerini toplamak olacaktır.”


MART 1915

İngilizler, Çanakkale’yi geçmek için sadece denizden yapılan bombardımanların yetmeyeceğini anlayarak, 04 Mart günü İtilaf donanması bombardıman yaparken, Seddülbahir’e 60, Kumkale’ye 400 asker çıkardılar. Çetin muharebelerden sonra İngilizler ağır kayıp verdirilerek püskürtüldü.

İngiliz Generali Birdwood, 05 Mart’ta Londra’ya gönderdiği telgrafında: “Donanmanın yalnız başına Çanakkale Boğazı’nı zorlayıp geçeceğine inanmadığını” belirtti.

İngiliz Deniz Bakanı Churchill, işin propaganda yönüne ağırlık vermektedir. Hâlâ bir ay içinde İstanbul’a ulaşacağına inanmaktadır. Rus Başkomutanlığı’na gönderdiği telgrafında: “İngiltere donanmasının Çanakkale’yi forsa edeceği ve Marmara’ya gireceği günde, Rus donanmasının da uzak mesafeden ve sistematik bir surette Karadeniz Boğazı’nı bombardıman etmesine birinci derecede önem verilmektedir.” dedi.

Gece, Queen Elizabeth savaş gemisi, aşırtma atışlarla Çanakkale’nin iç tabyalarını dövdü.

Nusrat mayın gemisi 07/08 Mart’ta Çanakkale Boğazı’na gizlice 26 mayınlık 11’inci mayın hattını döşedi.

10 Mart’ta ise, Roger Keyes, mayın tarama gemileriyle gece gizlice Çanakkale Boğazı’na girdi. Sahilden fark edilir edilmez beş ayrı yerden üzerlerine projektörler tutuldu ve bataryalar ateşe başladı.

Keyes, ateş altındaki o dakikaları şöyle anlatmaktadır:

“Her taraftan üzerimize mermi yağıyordu. Boğazın iki yakasında mevzilenmiş bataryaların bulunduğu yerlerden gece karanlığını yırtan alevden diller uzanıyor, etrafımızdaki sular düşen mermilerin meydana getirdiği fıskiyelerle kaynaşıyordu. ... Ancak bizim zırhlının ateşi için de aynı şey söylenebilirdi. Şayet geminin topçuları o gece, kıyılardaki beş projektörü söndürmeğe çalışacakları yerde gökteki ayı söndürmek istemiş olsalardı, başarısızlıkları bundan fazla olmazdı.”

Nusret mayın gemisi ile iki motorumuz, aynı gün Çanakkale Boğazı’na yeniden mayın döşediler.

Roger Keyes, mayın temizlemek için 7 mayın temizleyici ile 11 Mart’ta bir daha Boğaza girdi. Fakat top ateşi başlayınca, Keyes’in bütün teşvik ve tehditlerine rağmen sessizce Boğazdan çıkıp gittiler.

Mayın temizleme işinin başarısızlığı üzerine, Amirallik Birinci Lordu Churchill, Amiral Carden’e bir telgraf gönderdi. Deniz Bakanı Churchill, başarısızlıklar karşısında canı sıkılıyor, sinirleniyordu. Bir ay içinde boğazı geçeriz derken, on beş gün oldu, daha planın birinci aşamasına ulaşılamadı. Bu aşamada, Amiral Carden’e, boğazı geçerken istediğin kadar kayıp verebilirsin emrini verdi. Açıkça ve göz göre göre askerlerinin ölüm fermanını imzaladı.

“İlk talimatımız, mümkün olabildiği nispette insan ve malzeme kaybını önleyecek tedbirli yollardan gitmek olduğuna göre, şu ana kadar bu konuda sarf ettiğiniz gayretleri tasvip etmiş bulunuyoruz. Bununla beraber elde edilecek başarı, bu yolda uğranacak kayıpları mazur gösterecek kadar önemlidir. Sizi, kendi muhakemeniz hilafına hareket etmeğe mecbur bırakmak çabasında değiliz. Ancak harekâtın bir noktasında, kayıplara yol açabilecek bir karar vermeniz gerekli olacaktır. Ve bilmek istediğimiz şey, artık bu noktaya varılıp varılmamış olduğunun tayinidir.”

İngiliz mayın gemilerinin mayın arama çabaları bütün gece devam etti. Türk topçu ateşi karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar.

Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, 17/18 Mart gecesi, Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi’ye Çanakkale’ye son olarak 26 mayın döşeme emrini verdi.


18 MART ZAFERİ

18 Mart’ta İtilaf devletleri kuvvetleri Çanakkale Boğazı’nı yarıp geçmek için 3 Tümen halinde 18 gemiyle saldırdılar. Türk mayın filosu ve Müstahkem Topçusu’nun ortaklaşa savunmaları, Türklere büyük ve tarihî bir zafer kazandırdı.

Mustafa Kemal, 18 Mart zaferini şöyle anlatır:

“O gün sahil bataryamızda bulunan askerler, zabitler ve kumandanlar cidden şayanı hayret bir fedakârlıkla, hani cesaretin, tevekkülün haddi azamisiyle sonuna kadar toplarını kullanmışlar, vazifelerini ifa etmişlerdir. Düşünün ki birçok çökmeler, infilaklar, yangınlar, zayiat arasında, daimi ateş karşısında, muharip silah atışları altında bunlar hiç titremeden vazifelerini yapmışlardır.”

Bu bir deniz savaşı değildi. Denizden büyük kuvvetlerle saldıran İtilaf kuvvetlerine karşı, Türk birliklerinin karadan yaptığı savunma arasında geçiyordu. Kuvvet dengesi de birbirine eşit değildi. Sayı ve modernlik açısından Türk silahlarına üstünlüğü olan İtilaf donanması, bir saldırı ile boğazı geçebileceklerine inanıyorlardı. Osmanlı ordusunda görevli iki Alman pilotun haber vermesiyle hücumun başladığı öğrenildi.

De Robeck filosunu üç saf halinde dizmişti. En önde, elindeki zırhlıların en kudretlileri gidecekti. Bunlar, Kuzeyden Güneye sıra ile Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson ve İnflexible zırhlılarıydı. Kendilerine iki kanatta Prince George ve Triumph gemileri yardım edecekti.

İkinci saffı, bir mil geriden gelecek olan Fransız gemileri teşkil ediyordu: Gaulois, Charlemagne, Bouvet ve Suffren. Bunların da iki yanında Majestic ve Swiftsure geliyordu.

Saat 10.30’da sabah sisi tamamen dağılıp Türk tabyaları iyice seçilir hale geldiği vakit ilk iki saffı teşkil eden on harp gemisi Amiral Hayes Salder komutasında Boğaz’dan içeri girdi.

... İnflexible zırhlısında bulunan Time gazetesi harp muhabiri Smith, gemide o sabah olan bitenleri şöyle anlatmıştı:

“Saat 11.30’da Queen Elizabeth cehennemi ateşine başladıktan uzun müddet sonralara kadar düşman (Türkler) sahilden mukabelede bulunmadı. Buna bir mana verilemiyordu; Amiral hayretler içindeydi. Ancak çok geçmeden üzerimize bir ateş yağmuru inmeğe başladı. 12.20’de bir Türk mermisi İnfexible’in pruva direği sehpasının merkez ayağına isabet ederek köprü üstüyle alttaki kamaralarda yangın çıkardı...”

Saat 13 sularında savaş iyice kızışmıştı. Çimenlik yakınlarındaki bir tepede bulunan gözetleme yerinden etrafı seyreden Selahattin Adil Bey, ... Karşı sahilde Tenger sırtlarındaki obüs bataryası kumandanı Rıfat Bey’i bularak:

“Denizde gördüğümüz su sütunları azaldı.” dedi. “Bataryalarımızın ateşi seyreldi zannediyorum. Kalelerimiz ateş altında; bilhassa merkezdeki gemileri sıkıştırınız.”

Rıfat Bey kendisine şu cevabı verdi: “Bütün toplar ateşe devam ediyor; sizin denizde su sütunlarını azalmış görmeniz, mermilerimizin düşman gemilerinin güvertelerinde patlamasından ileri geliyor. Düşman merkez gemilerinde mühim hasar var. Azamî gayretle çalışıyoruz. Merak etmeyin!”

... Müttefik filosu, tahminlerin dışına çıkacak nispette hasar görmüş bulunuyordu. ...

Türkler ise daha başka sıkıntılarla mücadele etmekteydi: Eski model topların çoğu şişmiş, ateş edemez hale gelmişti. Bir kısmı da enkaz altında kalmıştı. ...

Saatlerin 5’i göstermekte olduğu sırada Müttefik donanmasından üç büyük gemi saf dışı kalmış bulunuyordu. ... Müttefik kumanda heyeti bu felâketleri ne şekilde izah edeceğini bilememekteydi. Gemilerin bütün gün manevra yapmış olduğu bu saha evvelce mayından temizlenmişti. Üstelik bir gün evvel uçurulan deniz uçağı da suların mayından temizlenmiş olduğunu teyit etmişti. O halde donanmanın bu kadar çok kayıp vermiş olmasının sebebi neydi?..

Aslında İngilizlerin hesaba katmadığı şey, Nusrat’ın Karanlık Liman’a serdiği bir dizi mayın ve bazı sahil bataryalarının ateş menzilinin, zannedildiğinden daha uzun oluşuydu. ...

Amiral De Robeck bu şartlar altında muharebeye devam edemeyeceğini anladığından, saat 5’te gemilerine umumî çekilme emri verdi.

Alçalmakta olan güneşin ışıkları filonun perişan manzarasını aydınlatmakta iken, Türk kumandanları bir tepenin üzerinden, uzaklaşan düşman gemilerinin dumanlarını seyretmekteydi. Kayıplarından dolayı üzüntülü, başardıkları büyük iş dolayısıyla da gururluydular .. Gözleri buğulu Cevat Paşa: “Gittiler” diye söylendi. “Geçemediler... Geçemeyecekler!”

Bundan sonrasını Mustafa Kemal şöyle açıklar:

“Bu deniz olayından sonra düşmanın boğazı yalnız donanmasıyla zorlayarak ele geçirmekten ümitsiz kaldığına hükmediyor ve sahile asker ihracı suretiyle girişimlerinin devam edeceğine ihtimal veriyordum. Buna binaen muhafazasını deruhte eylediğim mıntıkanın ihraca daha müsait olan noktalarında tel örgüleri vücuda getirmek, mitralyözler yerleştirmek mevki-i müstahkemden alınan nordanfeld’lerden istifade eylemek suretiyle savunma tertibatı artırılmakta ve alelumum kıtaat ve ihtiyat kuvvetlerini uyanık halde, hazır halde bulundurmak için bilinen, kabul edilen tedbirler alınmakta idi.”

Winston Churchill 1920 yılında verdiği bir demecinde şunları söylemiştir:

“Sanmayınız ki Batı Cephesinde verdiğimiz milyonlarca ölünün yok olması sebebi Almanların tank veya toplarıdır; Çanakkale’nin akıntılı sularında rakkas gibi sallanan 11 tane Türk mayını bizim bu kadar ölü vermemize sebep olmuştur.”

Amiral de Robeck, bu büyük yenilgiden sonra, Londra’ya gönderdiği raporunda, yeni bir saldırı için hazır olduklarını, ancak yeni bir plân gerektiğini bildirdi. General Hamilton ise Lord Kitchner’e gönderdiği mektubunda: “Kesinlikle söyleyebilirim ki donanmanın şimdilik bu harekâtı bu tempo ile yürütmesi mümkün görünmemektedir.” dedi.

Bu büyük ve muhteşem zaferden sonra Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Mirliva Cevat Paşa, düşmanın yeni saldırıları karşısında tedbirler düşünmektedir. Bu amaçla 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in karargâhına geldi. Birlikte Seddülbahir’deki tertibatı görmek üzere Kirte’ye hareket ettiler.

Mustafa Kemal, Cevat Paşa ile görüşmesini şöyle anlatır:

“18.03.1915 günü, birlikte Kirte’ye gittiğimiz sırada, Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa’ya açıklamıştım. Kendisi Seddülbahir bölgesinin çok dar olmasından düşmanın önemli kuvvetlerine elverişli bulunmadığı kanaatini göstermişti” dedikten sonra, arazi hakkındaki düşüncelerini şöyle belirtmektedir:

“Kabatepe ve çevresindeki kıyılar hakkında da düşündüklerim şunlardı: Bu kıyı kesimi, Boğazın gerçekten kilidi olan Kilitbahir’e pek yakın bulunuyor. Düşman bu kıyıya baskınla çıkarma yaptığı ve yeterli kuvvetlerle karşılaşmadığında, doğrudan doğruya Eceabat ve Kilitbahir’i etkileyerek, çarçabuk amacına ulaşabilirdi. Bunu önleyebilecek kuvvetler, Seddülbahir bölgesindeki kuvvetler olacaktı. Düşman bu hedefe, Seddülbahir’e çıkardığı kuvvetlerle erişebilirdi. Herhalde, her iki yönde birer kuvvetli hücum müfrezesiyle işe başlamak ve başarılı olan yerde ihtiyatları kullanmak, düşman için örnek bir hareketti. Buna göre kıyının elden geldiği kadar kuvvetli olarak savunulmasını gerekli sayıyordum.

Bu düşünceler altında, görevimin yapılması için elimdeki kuvvetleri, yani 19’uncu Tümen’in üç alayı ile 9’uncu Tümen’in iki alayını az buldum.”

19 MART

Çanakkale bozgunu Londra ve Paris’te büyük telâş yaşanmasına sebep oldu. 19 Mart günü Fransa Başbakanı Viviani, Cumhurbaşkanı Poincare’ye kabinede, korkunun herkesi pençesine aldığını söyledi: “Telâşa düşen bir grup, başımıza her türlü felâketin geleceğinden korkuyor.” dedi.

İngiltere Savaş Komitesi, Amiral de Robeck, komutanlar ve Akdeniz Sefer Kuvveti Başkomutanı Hamilton ile yaptığı görüşmeler sonunda, boğazın yalnız donanma taarruzlarıyla geçilemeyeceği kanaatine vardığını Deniz Bakanlığı’na bildirdi.

5’inci Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders, yanında 3’üncü Kolordu Komutanı General Esat ile birlikte 31 Mart’ta Eceabat’a gelerek incelemelerde bulundular. Bu sırada savunma düzeni bakımından ileri sürülen görüşleri, Mustafa Kemal şöyle anlatıyor:

“Liman Paşa 9’uncu Tümen’in savunma tertibatını uygun bulmadılar. Kıyının zayıf kıtalarla gözetlenmesini, büyük kısımların geride bulundurulmasını, düşman karaya çıktıktan sonra gerideki ihtiyatlarla ve süngü hücumuyla denize dökülmesini ileri sürdüler. Ve arazi üzerinde gerekli talimatı verdiler. Karargâha dönüşte 9’uncu Tümen Komutanı yanıma gelerek emredilen tertibatın kendisine güven vermediğini ve fikrimi bildirmemi söyledi. Ben de, eskiden beri, yalnız gözetlemeyle yetinmekten yana olmadığımdan buna göre karşılık verdim.”

İngiliz ve Fransızlar, hazırlıklarını yaptıktan sonra 18 Nisan’da yeni saldırı başlattılar. Denizden Kabatepe’yi bombardıman ateşine tuttular. Karadan ilerlemeye başladılar. Çok kanlı çarpışmalar oldu. Kemalyeri’nden savaşı idare eden Mustafa Kemal, düşmanın imdat isteyen bir telsiz mesajını öğrendikten sonra kesin sonuç için saat 4’te kuvvetlerimizi yeniden süngü hücumuna geçirdi. Düşmanla burun buruna gelindi. Gece yarısına kadar süren kanlı savaşlara rağmen düşmanın ana mevzilerine girilemedi. Elde bulunan bölümlerin tahkim edilmesine girişildi.

Bir düşman zırhlısı Enez’i bombaladı. Çanakkale’den havalanan bir uçağımız Bozcaada’yı bombaladı, fakat düşmanın ateşine maruz kaldı.

18 NİSAN

Yine 18 Nisan’da Mustafa Kemal, Bigalı köyüne gelerek bir köy evini karargâh yaptı.

25 NİSAN

25 Nisan’da ise İtilaf devletleri, sabah erken saatlerden itibaren Saros’ta göstermelik olarak ve Arıburnu ve Seddülbahir’e gerçekten asker çıkarmaya başladılar.

İngiliz ve Fransız kara tümenleri ile İngiliz deniz tümeni Seddülbahir sahiline; Avustralya ve Yeni Zelanda Anzak (New Zeland Anzac) kuvvetleri Arıburnu sahiline çıkarma yapmakta idiler. Anadolu tarafındaki kuvvetlerimizi tutmam maksadıyla da topçu takviyeli bir Fransız alayı Kumkale’ye çıkarıldığı gibi, ikinci kademe olarak çıkarılacak kuvvetleri taşıyan gemiler de Saros ve Beşike sahillerine gösteriş yapmakta idiler.

Türk kumandanların ve Mustafa Kemal Bey’in evvelce gördükleri gibi düşman çıkarma için Gelibolu yarımadasının güney kısmını seçerek buradan kısaca boğaz tahkimatının gerisine varmak istemişti. Çıkarma başladığı zaman Liman Paşa, kendi sabit fikrine uygun olan Saros ve Anadolu kıyılarındaki gösteriş hareketlerine kapılarak ihtiyatları zamanında kullanamamıştır.

25 Nisan sabahı saat 5’e kadar Arıburnu’na 4.000 kişi çıkarılmıştı. Liman Paşa’nın sahili zayıf tutmak prensibine göre bu sahil bir bölüğümüz tarafından gözetleniyordu. Bu bölüğün mensup olduğu taburun diğer bölükleri de yanlarına dağılmışlardı. Bu suretle düşman çıkarması esaslı bir mukavemete uğramayarak, ilk çıkan birlikler tepelere doğru ilerlemeye başladılar.

Arıburnu sahilindeki taburun mensup olduğu 27’nci Alay Maydos’ta idi. Maydos-Bigalı bölgesinde bulunan 19’uncu Tümen ise ordunun tek ihtiyatı ve ordu komutanından emir almadıkça hareket etmemek kaydı ile bağlı idi.

Düşman, kolayca tepelere doğru tırmanırken, Liman Paşa, hakikî çıkarmanın nereye yapılacağını bilemediği için, ihtiyat kuvvetlerine emir vermemişti. Durumu kavrayan Mustafa Kemal, düşmanın birkaç kilometre yürümesi halinde Conkbayırı ve Kocaçimen tepesini alacaklardı. Bu da felaket demekti. Mustafa Kemal, bunu gördüğü halde yerinde emir bekleyemezdi; emri beklemeden Bigalı’da bulunan kuvvetini Kocaçimen, Conkbayırı istikametinde yürüyüşe geçti.

“... Bigalı deresi boyunca giden yol üzerinde alayı bizzat yürüyüşe geçirerek Kocaçimen Tepesi’ne yönelttim. ... Bizzat yol bulmak ve müfrezeyi oradan sevk etmek suretiyle Kocaçimen Tepesi’ne varıldı. ... Kocaçimen yarımadanın en yüksek tepesidir Fakat Arıburnu noktası ölü noktada kaldığından buradan görülmüyor.”

Mustafa Kemal, Kocaçimen’den düşmanı göremeyince, İngilizleri karşılamak üzere birliklerini Conkbayırı’na geçirdi. Kendisi önden gidiyordu. Yolda, düşmandan kaçan askerlerimize rastladı. Bulara, “Düşmandan kaçılmaz !” dedi.

“... Alay ve batarya kumandanına efradı tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini söyledim. Denizden görünmeden on dakika kadar duracaklar, sonra beni takip edeceklerdi. Ben de, orada bir Aptalgeçidi vardır, o Aptalgeçidi’nden Conkbayırı’na gidecektim. ... Evvelâ atlı olarak yürümeğe teşebbüs ettik, fakat arazi müsait değildi. Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı’na vardık.

Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne en enteresan bir sahnedir. Ve vakanın en mühim anı bence budur.

Bu esnada Conkbayırı’nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren oralarda bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. ... Bizzat önlerine çıkarak:

-Niçin kaçıyorsunuz? dedim.

-Efendim düşman! dediler.

-Nerede?

-İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.

Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve kemâli serbestiyle ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye... Düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir vaziyette düçar olacaktı. O zaman artık bunu biliyorum, bir mahkeme-i mantıkiye midir, yoksa sevki tabii ile midir, bilmiyorum;

Kaçan efrada:

-Düşmandan kaçılmaz, dedim.

-Cephanemiz kalmadı, dediler.

-Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim.

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen efradının “marş marş”la benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye saldırdım. Bu erat süngü takıp yatınca düşman efradı da yere yattı. Kazandığımız an bu andır.

Kolun başında bulunan bölük yetişti. Bu bölüğe cephanesiz bölüğü takviye ederek ateş açmasını emrettim.
.............
Bu öyle alelâde bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek azmiyle harekete istekli olduğu bir taarruzdur. Hatta ben kumandanlara şifahen verdiğim emirlere şunu ilave etmişimdir:

-Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeği emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir.”

Mustafa Kemal, savaşın kaderini değiştiren adam olarak tanımlandı. Düşmanın planı ana hatlarıyla iyi tertip edilmiş, karşısında zayıf kuvvetler bulmak gibi bir talihe mazhar olmuştu. Arıburnu ve Seddülbahir’e çıkan düşman grupları, karşılarına çıkacak birkaç taburu atarak kuzeyde Kocaçimen ve güneyde Alçıtepe’yi almak suretiyle boğaza hâkim olabilirlerdi. Eğer Mustafa Kemal Bey, aldığı emre sadık kalarak ordu emrini bekleseydi böyle bir akıbete uğramamız mukadderdi.

İngiliz harp tarihi, çok kritik olan bu durumu dikkate alarak, Mustafa Kemal’i bir tümenle muharebenin gidişini değiştiren mukadderatın adamı olarak vasıflandırmıştır.

İngiliz harp tarihinin ifadesine göre İngilizler karaya çıkan bir balığa benzediler. Sahile doğru çekildiler. Sahile yakın sırtlarda birkaç bölük kalmış, o zamana kadar karaya çıkarılan 15.000 kişi tehlikeye girmişti. Kumandanlar da durumu tehlikeli görüyorlardı. Kolordu Komutanı çekilme teklifinde bulundu. Amiralin birliklerin ateş altında tekrar gemilere bindirilmeleri için birkaç günlük zamana ihtiyaç bulunduğunu bildirmesi üzerine Seferî Kuvvet Başkomutanı Hamilton, kolorduya müdafaaya devam etmek emrini verdi.

İngilizler, aynı gün, Teke Koyu’na da çıkarma yapma teşebbüsünde bulundular. Ama birliklerimizin başarılı savunmasıyla çıkarmayı gerçekleştiremediler. Ertuğrul Koyu’na da bir çıkarma yaptılar. Ancak burayı savunan Türk birlikleri kahramanca savaşarak İngilizleri etkisiz hale getirdiler. Buraya çıkarma iki ayrı düzende planlanmıştı. Hücum dalyasında çıkarılacak kuvvet bir tugaydı. Bu başarılırsa, Seddülbahir savunması daha ilk saatlerde etkisiz hale gelecekti.

Donanma ateş desteğiyle birlikte İngiliz taburundaki ağır makineli tüfekler, ateş gücü açısından da 13 kat üstünlükteydi. Bu üstünlük ikinci kademeyle 25 kata ulaşacaktı.

Böylesine kat be kat üstün İngiliz kuvvetlerine karşı burayı bir bölükten ibaret bir Türk kuvveti savunma durumundaydı.

Seyir halindeki 6 İngiliz çıkarma araçları, kıyıya 400 metre yaklaşınca, sürdürülen donanma ateşlerine ilaveten araçlardaki ağır makineli tüfek ve toplar tarafından başlatılan ateşler, kıyıyı savunan birliklerimiz üzerinde daha da yoğunlaştı.

... Bazı filikalardaki subay ve erlerin hepsi ölmüş ya da yaralanmıştı. Can kaygısıyla sulara atlayanlar boğuluyorlar ya da sular üzerinde vuruluyorlardı. Kıyıya ayak basabilenlerse, nereye sığınacaklarını bilmeden sağa sola kaçışırken, kumsal şeridinde vurulup kalıyorlardı.

İngilizler, bu harekâtta % 70’e yakın bir kayba uğradılar. Kum seti ve kale duvarları altında can kaygısıyla kıyıya sığınmış olanların sayısı da 200’ü bulmuştu.

İngiliz Generali Askerî yazar Oglander, 25 Nisan Ertuğrul Koyu harekâtı hakkındaki izlenimlerini şöyle dile getirir:

“Türk savunma düzeni son dakikaya kadar sanki terk edilmiş gibiydi. Fakat River Clyd’in oturtulmasıyla beraber ve filikalar da sahile birkaç yarda kaldığı sırada birden bire bir cehennemdir boşandı. Bir ateş kasırgası sahile sokulan filikaların üzerinden liman durgun sularını, binlerce kamayla kamçılıyormuş gibi geçti. İlk birkaç saniye içinde kıran girmiş gibi zayiata uğratıldı. Filikalardan bazıları içinde bulunanların hepsi makul düşmek suretiyle umutsuz bir halde suların seyrine kapılmış gidiyordu.”

Mustafa Kemal Paşa, bu durumu şöyle anlatır:

“25 Nisan sabahı idi ki Arıburnu’nda bir hadise cereyan etmekte olduğu, işitilen gemi toplarının sesinden anlaşılmıştı.

Yalnız fırkanın süvari bölüğüne –bilgi edinmek için- Kocaçimen istikametine hareket etmesi emrini verdim.

Bu sırada idi ki Üçüncü Kolordu Kumandanı Esat Paşa ile Gelibolu’dan telefonla görüşülmüştür. ... Açık bilgi edinememiş olduğunu bildirmiştir. Öğleden evvel saat altı buçukta idi, Halil Sami Bey’den gelen bir raporla düşmanın Arıburnu sırtlarına çıktığı anlaşılıyor ve buna karşı benden bir taburun mezkûr düşmana karşı sevki isteniyordu. ... bu işin içinden bir taburla çıkmak mümkün olamayacağını, herhalde evvelce tahmin ettiğim gibi, bütün fırkamla düşmanı çevirmenin sakıncasız olduğunu takdir ediyorum.”

Çanakkale Boğazı’ndaki zorlamada yenik düşen İngiliz Deniz Bakanı Winston Churchill, müttefikleriyle beraber, bu sefer de Gelibolu yarımadasını ele geçirerek, Boğazı aşma denemesine karar verir. Churchill bu girişimini şöyle anlatıyor:

“... 25 Nisan 1915 günü sabahleyin saat 04.35’te savaş düzeyinde sıralanmış olan bütün gemilerde bandolar millî marşımız “Tanrı Kralı Korusun” ve Fransız millî marşı “Marseillese”i çalıyor, asker bayram yapıyordu. Bahriyeliler, “hurra”ları ile ortalığı birbirine katıyordu, tıklım tıklım asker dolu taşıt gemileri Gelibolu kıyılarına yaklaşıyordu. Artık Türk topçusunu susturacağımıza ve Türk askerini tamamıyla yeneceğimize inanmıştık. Bizimkiler durmadan Başkomutanları Sir Hamilton'un sözlerini tekrarlıyorlar ve “Gelibolu’yu aldıktan sonra İstanbul bizim!” diyorlardı. Tepelerle çevrili Gelibolu kıyılarına yer yer çıkarmalar başlamıştı bile.

Aradan çok geçmeden içlerinde Fransız, İngiliz, İskoçyalı, İrlandalı, Yeni Zelandalı ve Avustralyalı erlerin bulunduğu çıkartma gemileri tamamen boşalacak ve eşine pek az rastlanabilecek büyük bir zafer kazanmış olacaktık. Artık birlikler karaya çıkmış, girişim bütün haşmetiyle başarılmıştı. İşte ne olduysa o an oldu...

Aniden askerlerimizin üzerine mermi yağmağa başladı. Türk toplarını susturmayı başaramamıştık... Askerlerimiz paniğe kapılmıştı. Buldukları her şeyle ve hatta elleriyle siper kazarak kendilerini gizlemeye çalışıyorlardı. Gelibolu kıyılarına çıkmış, fakat daha ileriye gitmeyi başaramamıştık...”

Bir İngiliz yazar, o günkü Arıburnu taarruzları için şöyle der: “Müttefik devletler için harekâtın en kötü rastlantısı bu deha sahibi küçük rütbeli Yarbay Mustafa Kemal Türk komutanının tam o anda, o noktada, Conkbayırı’nda bulunmasıydı. Çünkü aksi takdirde Anzak kolordusu pekâlâ o gün Conkbayırı’nı ele geçirebilirdi. Savaşın kaderi o anda belli olurdu.”

3’üncü Kolordu Komutanı Esat Paşa, Gelibolu’dan deniz yoluyla gelerek Kilye İskelesi’nden Maltepe’ye çıktı. Burada Mustafa Kemal ile buluştu. Esat Paşa, Mustafa Kemal’i Arıburnu Cephesi Komutanlığı’na getirdi.

Mustafa Kemal, Arıburnu’ndaki Anzakları denize dökmesine müsaade edilmesiyle ilgili orduya yaptığı önerilerinin karşılıksız kaldığını Esat Paşa’ya söyler ve cevap alamadığından yakınır.

Bu öneri, Esat Paşa tarafından yerinde ve uygun bulunur. Arıburnu Cephesi Komutanlığı Yarbay Mustafa Kemal’e verilerek, Esat Paşa, 27’nci Piyade Alayı da tümen emrine alınmak suretiyle Arıburnu’ndaki Anzakların denize dökülmesini emreder.

Mustafa Kemal, Anzakları denize dökme emrini alırken, 25/26 Nisan gecesi, İtilaf devletleri, karaya yeniden asker çıkarmaya başladılar. Mustafa Kemal bunları durdurmaya çalıştı.

“Gecenin yarısına kadar muhtelif emirlerle hücuma sevk edilmiş olan bütün komutanları, tümen komutanının ısrarı üzerine ta ki düşman tamamıyla tardedilsin diye, şiddetli hücumlarına devam etmişler ve pek de muvaffakiyetli hücumlarda bulunmuşlarsa da, düşmanı kâmilen sürememişler. Gece de pek ilerleyince muharebe kesilmiş. Bu ani sükûnet fırsatında düşman karaya yeniden asker çıkarmakta devama başlamış.

... 25/26 gecesi vaziyet hakkında hiçbir taraftan gerçek bilgi alamıyorum. Gece karanlığından dolayı manzara-i harbi gözümden kaybediyorum. Ve vaziyeti etrafıyla anlayabilmek için sabaha kadar cepheyi bizzat dolaşıyor, oradan, telefon merkezi yapılmasını emrettiğim Kocadere’ye geliyorum. Orada vakıf olduğum yeni vaziyete göre sağ taraftaki ihtiyat kuvvetlerini alıp merkeze ve sol cenaha yaklaştırıyorum. Kendim de bilahare Kemalyeri unvanını alan merkezden muharebeyi idare ediyorum”

26 NİSAN

Gece takviye alan İtilaf kuvvetleri sabah yeniden saldırdılar. Türk birlikleri bunları süngü hücumuyla durdurdu.

“... Düşman 26 Nisan’da, yani geceden beri ihracına devam ettiği kuvvetlerle yeniden birinci hattını takviye ediyor, evvela sol cenahla merkezde bulunan kıtaatımıza üstün kuvvetlerle taarruza geçiyor. Fakat kıtaatımız faik düşman kuvvetinin süngü hücumundan kendini korumak şartıyla arada bir mesafe muhafaza etmek üzere mağlubiyetten sirayet ediliyor. İşte bu suretle 26 Nisan günü, mağlup olmadan kazanılıyor.”

Arıburnu Cephesi Komutanı Mustafa Kemal, dağılan birliklerin derhal toplanmasını emretti. Anzakları denize dökme zamanı gelmişti.

27 NİSAN

19. Tümen’in merkezi ve güney kanadındaki birlikler, 27 Nisan saat 07.30’da taarruza başladılar. 64. ve 33. Alaylar, henüz muharebe alanına yetişememiş, 57. Alay’ın taarruzu da bu yüzden geciktirilmişti.

Taarruzun başlamasıyla birlikte, İngiliz donanma bombardımanları da sanki kıyamet koparcasına patlıyor, korkunç bir ateş seli her tarafı sarıyor, buna savunma çizgisinde yerleştirilen çok sayıdaki ağır makineli tüfeklerin şiddetli ateşleri de ekleniyordu. Boşanan bu müthiş ateş yağmuruna karşın Türk birlikleri, iki günlük uykusuzluk ve muharebe yorgunluğuna bakmadan Anzak mevzilerine öylesine sert ve amansız saldırdılar ki, Türklere özgü cesaret ve kahramanlık örneği vererek, onların direnişlerini adım adım kırıp ezerek, bir saat içersinde Anzak tahkimli mevzilerini ele geçirmeyi başardılar.

Saat 08.45’te Kırmızısırt-Kanlısırt çizgisinden çekilen Anzak taburları, arkalarındaki kıyı kesimlerine atılmış olarak, buradaki ilk mevzilerine güçlükle yerleşebilmişlerdi.

Türk taarruzları sürmüşse de, her iki sırta çıkan birlikler, İngiliz filosunun şiddetli bombardımanı yanı sıra yine ağır topçusunun barajına çatmışlardı. İlerlemeyi sürdürmek, yok olmak demekti. Bu yüzden taarruz durduruldu.

Bugün elde edilen başarıları devam ettirmek gerekiyordu. Düşmana toparlanma fırsatı vermeden gece taarruzları yapılmalıydı. Anzakları denize dökebilmek için Mustafa Kemal gece taarruzuna karar verdi. İlk başta başarılı olunup İngiliz mevzilerine girildiyse de, sonra durdu. Denizden, ışıldak yardımıyla yapılan bombardımanlar çok şiddetli ve isabetli olunca Türk birlikleri taarruzu durdurdular.

28 NİSAN

28 Nisan günü ise İngiliz taarruzları tekrarlandı. Bugün Birinci Kirte Muharebesi yapıldı.

Saat 08.00 sıralarında, Türk cephesinin kanatlarına sokulan savaş gemilerinden yöneltilen yakın mesafeli öldürücü yan ateşleri desteğinde başlatılan taarruz, çok etkili oldu. O kadar ki, iyi düzenlenememiş Türk mevzilerinin tümü, bu korkunç bombardımanda adeta bir yangın yerine dönmüştü.

Çok güçlü İngiliz taarruz gruplarının bu taarruzu karşısında Türk muharebe ileri karakolları geriye çekilmiş ve saat 09.00’da iki tarafın asıl kuvvetleri muharebeye tutulmuş bulunuyordu.

Hücum mesafesine sokulan muharebe gruplarının çoğu yok edildi ve İngiliz taarruzları durduruldu.

Toplam 10 İngiliz taburuna karşı bu kanatta başarılı muharebeler veren Alay, öğleye kadar tekrarlanan İngiliz taarruzlarını her seferinde durdurmuş ve ağır zayiat verdirmişti.

Ne var ki, doğu kanattan ilerleyen üstün İngiliz kuvvetleri karşısında direnen 26’ncı Alay, 25 Nisan muharebelerinden beri dövüşüp kan dökmüş henüz bir gece bile uyumamış olduğundan, adam akıllı sarsılmıştı. Kuşkusuz bu durumdaki bir birlikten mucize beklenemezdi.

Boğaza sokulan ve açık yanlarını yakın mesafeden sürekli döven İngiliz topçusuna bile dayanabilmiş olan bu alay sonunda çözüldü.

Bu günkü muharebelere 19’uncu Alay yetişememiş, Ali Bey çiftliği dolaylarında donanma ateşine yakalanıp yolu kesilmişti.

Kötü haberler birbirini izliyordu. Cephane sıkıntısı son kerteye gelmişti.

Tümen Komutanı’na göre doğu kanat çökmüştü. Düzeltilmesi de imkânsızdı. Alçıtepe doğrultusu da serbest kalmıştı. Vakit geçirilmeden geri çekilmeli, Alçıtepe’nin egemen sırtlarıyla Yassıtepe çizgisine yerleşilmeliydi. Böylece 19’uncu Alay’la da birleşerek güç kazanılmalıydı. Buna göre emirler gönderildi. Birlikler, belirlenen çizgiye çekileceklerdi. Ama sonu geldi sanılan Kirte muharebelerinin şansı birden açılır gibi oldu.

Nitekim Binbaşı Mahmut Sabri, ilerdeki birliklerin çözülüp yüz geri etmeleri üzerine, ihtiyat grubunu alarak öne fırladı, rastladığı perakendeleri de alarak asıl mevziler üzerine atıldı.

Tam zamanında başlatılan bu ileri hareket öteki birlikleri de canlandırdı. Böylece çekilen birlikler durup hep birlikte tekrar ileri atıldılar ve eski mevziler geri alınarak boşaltılan cephe yeniden kuruldu.

Üç saatten beri Türk savunmasına çarparak sersemleyen İngiliz birlikleri, elde ettikleri bu fırsattan yararlanma imkânı bulamamıştı.

MUSTAFA KEMAL’İN TEKLİFİ

Mustafa Kemal, savaşın başlangıcından bugüne kadar olan safhalarını ve bundan sonraki bölümlerinde yapılmasını gerekli gördüğü operasyonları Kolordu Komutanlığı’na bildirdi.

Öğleden sonra Kemalyeri’ne maiyetiyle bir teftiş gezisine gelen Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya görüşlerini bildirdi ve raporun bir suretini verdi.

Dokuz maddelik raporunda genel durumu açıklayan Mustafa Kemal, kazandığımız mevzilerin gerisine çekilmesini belirtip, kuvvet olarak da şimdiye kadar kullandıklarımızın iki katına ve daha çok fedakârlığa ihtiyacımız olacağını açıklayarak sonuç olarak yapılacakları şöyle sıralamıştır:

“1-Arıburnu’ndaki düşmanı bir an evvel denize dökmek lâzımdır. Bunun için;

2-Arıburnu kuvvetlerini ağır topçu ile ve bir fırka taze kuvvetle takviye etmek icap eder.

3-Boğaz’ın emniyetle muhafazasında kuşkusuz olmak için düşmanın celbedebileceği tahmin edilen kuvayi imdadiyesine mukabil Maydos mıntıkasında kuvvetli ordu ihtiyat-ı umumisi bulundurmak elzemdir.

Maruzatım veçhile hareket olunmadığı takdirde muvaffakiyet tecelliyat-ı atiyeye muallâk kalır:

1-Yakın mesafeden geceli gündüzlü münferiden bazı kısımlarla vuku bulan hücumlardan biri muvaffak olarak düşman savaş hattında büyük karışıklık ve firar vukua getirilip bundan hayat-i umumiyece istifade olunarak düşman üzerine atılmak.

2-Düşman kumandanı, askerinin manevi kuvvetinin kırılmasından ürkerek kendiliğinden çekilmeğe kendiliğinden karar verilmesi.”

30 NİSAN

30 Nisan tarihinde, başarılarından dolayı Mustafa Kemal’e “Gümüş İmtiyaz Harp Madalyası” verildi. Aynı gün 3’üncü Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın imzasıyla şu kutlama emri geldi.

“Çaba dolu fedakâr hizmetlerinize bir mükâfat olmak üzere, Padişah’ın yüksek adına, değerli varlığınıza bir “Gümüş İmtiyaz Harp Madalyası” gönderildi. Geceli gündüzlü süren muharebeleri başarılı olarak yöneten ve her an başka şekilde beliren fedakârlıklarınızı bekler ve yürekten kutlarım. Emrinizdeki subay ve erlerden Harp İmtiyaz ve Liyakat Madalyası’na layık olanları da bildiriniz.”

Mustafa Kemal, Kolordu Komutanı’na da aşağıdaki teşekkür yazısını gönderdi:

“Henüz askerî görevimi bitiremediğim halde, özellikle yüksek takdirleriniz üzerine lütfen uğradığımdan dolayı, lütfedilen iltifatlarınıza şükranlarımı sunarım. Komutanımızın yerinde emir ve talimatları içinde hareket olundukça, kesin başarının görülmesi için yüksek şahsınızı daha uzun zaman bekletmeyeceğimi kesinlikle umarım.”

01 MAYIS

01/02 Mayıs gecesi, Yarbay Mustafa Kemal, birliklerimize gece taarruzu yaptırdıysa da bir sonuç alınamayınca, bütün cephede taarruzları durdu.

Yarbay Mustafa Kemal, bu günkü muharebeler sonunda yayımladığı emirde şöyle der:

“Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesinlikle bilmeliler ki, bize verilen namus görevini tam olarak yerine getirmek için bir adım geri gitmek yoktur.

Rahatlıkla uyuma yolunu aramanın, bu rahatlıktan yalnız bizim değil bütün milletimizin ebedî olarak yoksun kalmasına sebep olacağını hepinize önemle hatırlatırım.

Bütün arkadaşlarımı fikir birliğinde olduğuna ve düşmanı denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine şüphem yoktur.”

02 MAYIS

02 Mayıs günü İngilizler, Güney Grup Komutanlığı cephesinde karşı taarruza başladılar. Bu sabah gün ağarmasıyla birlikte İngiliz mevzilerinden başlatılan ateşler, şiddetini artırmış, boğaza giren savaş gemileri, Türk savunma mevzilerinin yan gerilerine yanaşarak yakın mesafeden bombardıman etkilerini sürdürmüşlerdir. Morto kıyı açıklarındaki savaş gemileri de 7. Tümen mevzilerini hedef almışlardır.

Karadan ve denizden yöneltilen ve gittikçe yoğunlaşan bu ateşleri, yer yer izleyen zayıf taarruz denemeleri, zamanla genişleyip şiddetini artırdı. Saat 06.00’dan sonra ise muharebeler dozajını daha da artırarak kızışmış ve Türk savunmasını bunaltır bir hal almıştı.

İngilizlerin Türk mevzilerine girme girişimleri tehlike yaratmışsa da, buradaki 150 kişiden ibaret kalan 21’inci Türk Alayı’nın direnişiyle önlenebilmişti. Bu arada 19’uncu Türk Alayı’nın durumu da ağırlaştı. Alayın doğu kanadı, iki yandan aldığı yan ateşleri karşısında dayanamamış, Kerevizdere batısındaki sırtlara çekilmiş, fakat burada da tutunamayacak duruma düşmüştü.

Bunun üzerine tümenden takviye istenmiş, ancak iki bölük kadar bir takviye birliği gönderilebilen, tutulan mevzilerin korunmasını istemiştir.

Saat 10.00 olmuştu. Karşı tarafın gittikçe şiddetlenerek sürdürdüğü taarruzlarına karşı Türk birlikleri, savunma mevzilerini koruyor, fakat şartlar gittikçe ağırlaşıyordu. Siperler yaralılar ve şehitlerle doluydu. Erler günlerden beri uykusuzdu. Cephane azalmış ve su sıkıntısı da baş göstermişti.

Saat 11.00’e kadar muharebeler cephede bütün şiddetiyle sürdü. 7’nci Tümen çok zor durumdaydı.

Bu sırada karşı taraf saldırılarının bir anda yavaşladığı, öğleden sonra bütün birliklerin yakın muharebe temasını keserek geriledikleri görüldü. Harekât duraklamış olduğu halde karşı tarafın karadan ağır silahlarının, denizden de donanma topçusunun giderek şiddetlenen bombardımanları sonucu muharebeler akşama kadar devam etti.

Gerçek şu idi ki, Çanakkale harekât sahnesinde İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin bir yağmur sağanağı halinde ölüm saçan topçu ateşlerine hedef olmak, Türk askeri için kaçınılmaz ve katlanmak zorunda olduğu büyük bir talihsizlikti. Bu korkunç olaylarla kucak kucağa yaşanılacak ve bile bile ve seve seve kutsal topraklar uğruna can verilecekti.

Çanakkale Cephesi’nde, gece bomba ve piyade ateşiyle başlayan düşmanın teşebbüsleri başarıyla geri atıldı. Çarpışmalar dokuz saat kadar devam etti.

03 MAYIS

Mustafa Kemal, 03 Mayıs günü 19’uncu Tümen birliklerine verdiği emirde, “... bize verilen yurt ve namus görevini tam olarak yapmak için, bir adım geri gitmek yoktur...” dedi.

“Bütün çarpışmalarda gerek subayların, gerekse erlerin gösterdikleri kahramanlık gerçekten şan ve namus örneği olacaktır. Subayların ve erlerin, karşımızdaki düşmanı tek kişi kalıncaya kadar denize atabileceğine tam inancım vardır. Karşımızdaki düşmanı tamamen yok etmekten ibaret olan görevimizi yapmak için... benimle burada savaşan bütün askerler kesinlikle bilmelidirler ki, bize verilen yurt ve namus görevini tam olarak yapmak için, bir adım geri gitmek yoktur. Bu sırada uyku ve dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin, sonsuzluğa kadar yoksun kalmasına sebep olabileceğini hepimize hatırlatırım! Bütün arkadaşlarımın benimle aynı düşüncede olduklarına ve düşmanı tamamen denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine kuşku yoktur!”

03/04 Mayıs gecesi, Seddülbahir bölgesinde Türk karşı taarruzu başladı.




06 MAYIS

06 Mayıs’ta İkinci Kirte Muharebesi yapıldı. İngiliz ve Fransızlar, İkinci Kirte taarruzuna başladılar.

Hemen durumu değerlendiren Güney Grup Komutanı Weber Paşa, saat 10.00’da tümenlerine gerekli emirleri yazdırdığı sırada, donanma ve kara topçusunun desteği altında asıl mevzilere de taarruza geçildiği ve çatışmaların başladığı öğrenildi.

Birbirleriyle halelleşen Mehmetçikler ahdetmişler, “ölünecek fakat düşmana bir karış toprak bırakılmayacaktı.”

Yarım saat süren topçu ateşi ile Türk mevzileri delik deşik olmuştu. Buna derhal karşılık veren ve mermisi çok sınırlı Türk topçusunun başarılı ateşleri, mevzilerini canla başla savunan Türk piyadesine yeni bir moral coşkusu vermiş ve savunmanın şahlanışında etken olmuştur.

İngiliz Tümeni Kirte-Alçıtepe doğrultusunda ilerleyen asıl taarruz kanadı akşama kadar Türk ileri karakolları önünde durmuş ve her iki taraf da yakın mesafe içinde toprağa gömülüp kalmıştı.

Bu husus, resmî İngiliz raporlarında da, “bütün gün düşman örtü kuvvetleriyle uğraşıldı ve Türklerin asıl mevzileriyle bir türlü temasa geçilemedi” şeklinde açıklanmıştır.

07 MAYIS

İngilizler, 07 Mayıs günü, Kirte’de, donanma ve kara topçusunun ateş desteğiyle yeniden saldırıya geçtiler.

Merkezden saldıran İngiliz tugayları, bu defa 9’uncu Tümen muharebe ileri karakollarını atarak, asıl mevzilere yaklaştılarsa da, aldıkları şiddetli ateşler yüzünden ileri hareketlerini durdurmak zorunda kaldılar.

Öğleden sonra saat 16.30’da çok şiddetli topçu ateş desteğiyle tekrarlanan taarruzlarla günün en kanlı muharebeleri başladı.

... Kırılan her İngiliz hücumu taze kuvvetler yetiştirilerek tekrarlanıyordu. Asıl hedefleri olan Kirte’yi koparmaya çalışan İngilizlerle karşılıklı süngü hücumları bütün şiddetiyle sürüp gitti.

Saat 16.30’dan sonra başlatılan müthiş bombardımanlardan sonra, Fransız-İngiliz taarruzları iyice etkisini artırdı. Türk siperleri önünde kıyasıya dövüşüyor, kan gövdeyi götürüyordu.

... Karşı taarruzlarla Fransızların iç kanadı parçalandı ve dağıldı.

Türk hücumlarından kaçışan Fransızlar, İngiliz tugayının siperlerine sığınmak zorunda kaldılar. Çanakkale’nin en yıpranmış tümeni olan 7’nci Tümen, bugün de şahlanmış ve başarı elde etmişti.

08 MAYIS

İngilizler, 08 Mayıs’ta Kirte’de, kuvvetlerini artırarak yeniden saldırdılar. İngiliz-Fransız kuvvetleri sabah saat 10.15’ten itibaren deniz ve karadan başlatılan 15 dakikalık topçu hazırlık ateşinden sonra Türk savunma mevzilerine taarruza geçtiler.

9’uncu Tümen cephesine saldıran İngiliz tugayları, Türk mevzilerine 300-400 metre yaklaştılarsa da ağır kayıplara uğradıklarından taarruzlarını durdurmak zorunda kaldılar.

Saat 17.30’a kadar çok durgun geçen harekâtın bu saatten sonra ve tekrar şiddetli bir topçu ateşiyle başlayan ikinci evresi, İngiliz ve Fransız kuvvetleri için çok kanlı bir deneme oldu.

09 MAYIS

09 Mayıs günü, Mustafa Kemal, erlerin yorgunluğu yüzünden görevini tam yapamayan 72’nci Alay 3’üncü Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Efendi’ye düşman siperlerini ele geçiriniz dedi.

“Dün yapılması gereken saldırıyı sonuna kadar bitirecek ve karşınızdaki düşman siperlerini ele geçireceksin! Gönderdiğim taze asker, sizinle ancak bu şartla yer değiştirecektir! Askerlerinizi, düşman siperlerine girip ele geçirmek üzere yönlendirme ve uyarmada başarısızlığınız ya da askerinizin bir uygunsuzluğu durumunda, yerinizi alacak kuvvet önce sizi ortadan kaldıracak, ondan sonra yerinize geçecektir.”

14 MAYIS

14 Mayıs günü Bombasırtı’nda çok kanlı savaşlar oldu. Yüz yüze, göğüs göğüse çarpışmalar yapıldı. Mustafa Kemal, Türk askerinin savaştaki cesaretini şöyle anlatır:

“Biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler, onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta ile itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran’ı Kerîm, cennete girmeğe hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.”

18 MAYIS

Türk birlikleri 19 Mayıs’ta bir taarruz düşünmektedir. Esat Paşa bir plân yapar. Ancak 5’inci Ordu Komutanı Liman Von Sanders, 12 Mayıs’ta, Esat Paşa’nın görüşlerini pek benimsemez. Arıburnu’nda, üstün komutanlık niteliklerini takdir ettiği 19’uncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal’in düşüncelerini de öğrenmek ister.

Liman Von Sanders karargâhında bir çeşit özel görevli kurmay olarak çalıştırdığı Binbaşı Rayman’ı Mustafa Kemal’in yanına gönderir.

Bu Alman subayın gizli yaptığı konuşmada: “5’inci Ordu Komutanı’nın adına geldiğini, emrine taze bir tümen verildiği takdirde 24 saat içerisinde Arıburnu’ndaki düşmanı denize dökmeyi garanti edip etmeyeceğini ordu komutanının öğrenmek istediğini” bildirir.

Mustafa Kemal, buna verdiği karşılıkta: “Bu cephede son ve kesin bir harekâtta karar verilmesi zamanı gelmiştir. Böyle bir harekâta, bütün Kuzey Grubu’nun katılması gerekir. Zaman geçtikçe düşmanın tahkimatını ve kuvvetlerini takviye etmekten geri durmayacağı açık bir gerçektir. Bu konuda gereken karar daha yüksek komuta kademesine aittir.” der.

Bu görüşmeden haberdar olan Çanakkale Cephesi Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa, kendisini atlayarak yapılan bu görüşmeden duyduğu üzüntüyü Liman Von Sanders’e bir yazı ile bildirdi.

5’inci Ordu Komutanı Liman Von Sanders ise, Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa’yı 19 Mayıs’ta yapılacak taarruz için görevlendirdi.

Esat Paşa, saat 20.00’deki emriyle gece taarruzunu başlattı. Bu aslında baskın tarzında bir taarruz olacaktı. Bütün cephede dört tümenle 3,5 km gibi çok dar muharebe şeritlerinden gece başlatılıp gündüz de sürdürülen ve çok kanlı muharebelere sahne oldu. 6.5 saatlik kısa bir taarruzla 10.000 gibi korkunç bir zayiata ulaşıldı. Daracık muharebe şeritlerinde, kılıçlarını çekerek ileri fırlayan kahraman subayların öncülüğünde korkusuzca ateşe atılan yiğit Mehmetçikler birbiri üstüne düşerek şehit olmuşlardır.

19 MAYIS

Kuvvetlerimiz gece 03.30’da hücumlara devam etti. Mustafa Kemal’in bulunduğu kesimde, kısa ve kanlı geçen boğuşmadan sonra Anzak mevzilerine girmeyi başardılarsa da sol kol kanatlarda aynı gelişme olmadığından geride kalındı. Gün ağarıncaya kadar devam eden hücumlar sonunda durum değişmedi.

5’inci Tümen kesiminde, ateş sesleri ve gürültüden uyanan Anzakların korkunç makineli tüfek ve piyade ateşleriyle karşılaşıldı. Ağır kayıplar verildi. Tümen komutanı durumu düzetmek için ihtiyatlarını kullandı. Ateş hattındaki askerlerin başına geçti ama yine de tümen ilk başarısını ileri götüremedi.

İkinci Tümen kesiminde, gürültüler çıkarıldığı için uyanan Anzaklar karşılık verirler. Birlikler birbirine karışır. Anzakların bu dehşet saçan ateş perdesine çarpan birlikleri coşturup yeniden harekete geçirmek üzere, saat 03.40’da, borazan ve trampet takımlarının hücum borularıyla birlikte ileri hatlara kadar sokulan tümen bandosuna “Vatan Marşı” çaldırılır:

“Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı / Bu sancağı teslim etti Allah’a ısmarladı

Boş oturma çalış dedi / Hizmet eyle vatana / Sütüm sana helal olmaz / Saldırmazsan düşmana”

dizelerini hep bir ağızdan büyük bir coşku ve heyecan içinde haykıran erler, göklere yükselen Allah!.. Allah!.. seslerinin verdiği moral güç ve inanç içinde coşarak ileri atılırlar, hücum üstüne hücumlarını tekrarlarlar. Ancak aslında morali doruğa çıkarak sonuca gitmeyi amaçlayan bu boru, trampet ve bandolu hareket bütün cephede Anzakları ayağa kaldırdığından baskın etkisini ortadan kaldırır.

Büyük bir özveri ve coşku içinde hücuma geçen birlikler, benzeri görülmemiş kahramanlıklarına karşılık, bir adım fazla ilerleyemediler.

16’ncı Tümen kesiminde, boru ve bando seslerinden uyanan Anzaklar, birliklerimizi korkunç bir ateş yağmuru ile karşıladılar. Saat 05.00’te bir bölük, Anzak mevzilerine dalmış ve bu hareket genişletilerek ileri götürülmek istenmişse de başarılamamıştır. Tekrarlanan hücumlara karşılık daha ileri gidilemedi ve harekât bu tümen cephesinde de durdu.

19 Mayıs’ta, Çanakkale Kuzey Grup Komutanlığı, Arıburnu bölgesinde geceden beri devam eden taarruzlarını gündüz de devam ettirdi. “Baskına giderken baskına uğratılan” taarruzlarımız ağır zayiatla son bulmuştur.

Mustafa Kemal’in Tümen’i elindeki bütün kuvvetini kullanmıştı. Mustafa Kemal kesin sonuca gitmek için büyük bir çaba içinde ileri hatlara hücum kademelerinin yanına gidiyor, birlikleri coşturup atağa kaldırıyor, hücumları üst üste tazeletiyor, askerleri yiğitçe çarpışıyor, fakat durum değişmiyordu.

Böylece 19’uncu Tümen, dört buçuk saat süren çetin bir muharebeden sonra, taarruza başladığı eski mevzilerine dönmek zorunda kalıyordu. Diğer kesimlerde de durum farklı değildi.

Bunun üzerine 5’inci Ordu Komutanı’nın onayı ve Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa’nın emirleriyle bütün Arıburnu cephe kesimindeki taarruzlar, saat 10.00’dan itibaren durduruldu.



29 MAYIS

Askerler yorgun, uykusuz, üstün kuvvetler karşısında ve yoğun ateş altında savaşıyorlar. Komutanların en önemli görevi, onların morallerini düzgün tutmak, onları her an savaşa hazır hale getirebilmektir. Mustafa Kemal, birliklerine 29 Mayıs’ta verdiği emrinde, onları kamçılayacak, ileri atılmalarını sağlayacak sözlerle, “...siperler yalnız savunma için değildir...” dedi.

“Herkes ve bütün erler iyi bilmelidir ki, siperler yalnız savunma için değildir; saldırı sağlamayan siperler, zararlı ve başarısızlığa uğratıcıdır. Hazırlıklar yalnız düşman ateşinden korunup az kayıp vermek görüşüne dayanmayacak, düşmanı ezip saldırmanızı kolaylaştırabilecek mükemmel biçime sokulacaktır.”

04 HAZİRAN

04 Haziran günü, Tümen karargâhı Düztepe’ye taşındı. Arıburnu’nda, yapılacak operasyonlar için en önemli yerler Ağıldere ve Kabatepe idi. Buraları Yarbay Mustafa Kemal’in birlikleri tutuyordu. Mustafa Kemal, Kabatepe tarafından her an bir çıkarma yapılacağını umuyordu. Bu ara, Ağıldere bölgesi Mustafa Kemal’in elinden alınarak 3’üncü Kolordu’ya verildi. Komutanlığı da Alman ordusunda Süvari Binbaşısı iken Türkiye’de Yarbaylığa getirilen Vilmer adlı bir Alman’a verildi. Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa, düşmanın hiçbir zaman buradan saldıracağını kabul etmedi.

Aynı gün, Üçüncü Kirte Muharebeleri yapıldı. İngiliz ve Fransız birlikleri deniz ve kara topçu ateşini takiben Güney Grubu Cephesi’ne genel taarruza geçtiler.

Soldaki 12’nci Tümen Cephe Kesiminde;

Sabah başlatılan ve yarım gün süren yoğun topçu bombardımanından sonra karşısındaki savunma mevzilerinde tek canlı kalmadığını sanan Fransızlar, 12’nci Tümen cephesine hücuma geçtiler.

Ne var ki, susturulduğu sanılan Türk mevzilerinden açılan çok etkili makineli tüfek ve yoğun piyade ateşleri, Fransızları amansızca vuruyor ve onları ağır kayıplara uğratıyordu.

Böylece Fransız kolordusunun tüm taarruzları, Türk direnişi karşısında ağır kayıplara uğratılarak durdurulmuş ve Fransızlar, taarruza başladıkları ilk mevzilerine dönmek zorunda kalmışlardı.

5’inci Ordu Komutanlığı, saat 19.30’da, Güney Grup Komutanlığı’ndan, İngiliz ve Fransızların ellerine geçen mevzilerin geri alınmasını istedi.

05 HAZİRAN

05 Haziran günü ise, Güney Grup Komutanı Weber Paşa, 9’uncu Tümen’i yeni birliklerle takviye etti ve birliklerine gönderdiği emrinde, saat 03.30’da süngü ile taarruza geçileceğini bildirdi.

Taarruza geçen Türk birlikleri ilk hamlede evvelce İngilizlerin almış olduğu ikinci hat Türk siperlerinin büyük bir kesimini ele geçirdiler. Bu hücumda ayrıca İngilizlerden 10 adet makineli tüfek de ele geçirildi.

İngiliz topçusu, Türk taarruzlarını önlemek için kıyasıya ateş yağdırmaya başladı. Taarruza katılan 2. Türk Tümeni’nin özellikle 1’inci ve 5’inci Alayları’nın ölümü hiçe sayan yiğitçe saldırıları, İngilizleri şaşkına çevirmişti. Böylece siperlerin çoğu geri alınabilmiş yalnız bu tümen cephesinin orta kesimindeki girinti alınamamıştı.




20-21 HAZİRAN

Fransızların 20 Haziran sabahı açılan topçu ateşi aralıksız olarak devam etti. Kerevizdere Muharebeleri çok kanlı geçti. 21 Haziran sabahı 04.30’da en şiddetli şeklini aldı. Hedefleri 83 Rakımlı Tepe idi. Fransızlar taarruzun ilk hamlesinde 83 Rakımlı Tepe’yi ele geçirdiler.

Muharebeler bütün şiddetiyle sürüyordu. Durumumuz çok nazikti. Eldeki ihtiyatların tamamı kullanılmış idi. Birliklerimizin geri ile bağlantısı kesildi, mevzilerimiz savunulmaz hale geldi. Fransızlar, cesetlerle dolu siperleri işgal ettiler. Saldırılar öğleden sonra da devam etti. Türk birlikleri bu taarruzları geri attı. Daha sonra Fransızlar üçüncü bir taarruz yaptılarsa da başarısız oldular.

Fransız General Gauraund, birliklerine verilen hedeflerin akşama kadar elde edilmesini emretti. Yapılan taarruzda 83 Rakımlı Tepe (Kerevizdere) tekrar işgal olunarak birinci hat Türk mevzilerinin tamamı ele geçirildi.

22 HAZİRAN

Gece 83 Rakımlı Tepe çevresinde Türk birlikleri karşı süngü hücumuyla sağ kanattaki mevzileri geri aldılar. Ancak, Fransızların düzenlediği karşı süngü hücumları sonucunda bu mevzileri tekrar boşaltmak zorunda aldılar. Fransızlar, tekrar taarruz ettilerse de başarılı olamadılar. Böylece 22 Haziran günü 83 Rakımlı Tepe (Kerevizdere) Muharebeleri sona erdi.

28 HAZİRAN

28 Haziran’da, Zığındere Muharebeleri başladı. Saat 02.00’de başlayan bombardıman sabaha kadar aralıklı olarak sürdü. Saat 09.00’dan itibaren de İngiliz kara ve gemi topları, gittikçe artan bir şiddette cepheden ve yandan olmak üzere Türk mevzilerini ateş altında bulundurdular.

Böylece Türk savunma mevzileri ve ilerisindeki tel örgü engelleri yerle bir olmuş, telefon hatları kopmuş, haberleşme imkânı kalmamıştı. Saat 11.00’de İngiliz taarruzları başladı. Zığındere’nin batısı ele geçirdiler. Türk mevzilerini kuşatmaya çalışan Hint tugayı ise, 11’inci Türk Tümeninden yetiştirilen kuvvetlerle durduruldu. İngilizlerin bugünkü başarısı yarımadaya ayak bastıklarından bu yana elde ettiği başarının en büyüğü ve önemlisiydi. Türk birliklerinin kayıpları 2.013’ü bulmuştur. Onların zayiatıysa 1.750’den ibaretti.

29/30 HAZİRAN

Birliklerimiz 29/30 Haziran gecesi Zığındere’nin iki tarafından İngiliz cephelerine taarruza geçtiler. 22.00’de başlayan taarruz, çok sayıdaki İngiliz makineli tüfek ve topçusunun ateşi karşısında istenen gelişmeyi gösteremedi. İngilizlerin saat 05.00’ten itibaren Zığındere doğusundan yaptığı karşı taarruzlar püskürtüldü.

03 TEMMUZ

03 Temmuz günü, Güney Grup Komutanı Weber Paşa, Liman Von Sanders’in hemen taarruza geçilmesi hakkındaki ısrarlı emirlerini yerine getirmek çabasıyla, akşamüstü acele oluşturulan 1’inci Kolordu Komutanlığı’na Temmuz’da taarruza geçilmesi için gerekli emri verdi. Ancak 1’inci Kolordu’nun taarruzun 05 Temmuz’a bırakılmasıyla ilgili önerisi uygun bulununca, Mehmet Ali Paşa, birliklerine 05 Temmuz’da yapılacak taarruz için gerekli emirleri verdi.

05 TEMMUZ

05 Temmuz günü, Türk taarruzunu sezen İngilizler şiddetli ateşe başladılar. Türk taarruzu, bu şiddetli ateş altında saat 03.45’te süngü takılmış olarak başladı.

12 TEMMUZ

12 Temmuz günü, İngilizler ve Fransızlar, İkinci Kerevizdere taarruzunu başlattılar. İngiliz ve Fransız birlikleri saat 04.30’da Güney Grubu cephesinin sol kanadındaki 4’üncü ve 7’nci Türk Tümeni cephelerini karadan, denizden ve 14 kadar uçakla da havadan olmak üzere saat 07.30’a kadar üç saat kadar süreyle bombardımana tabi tuttular. Saat 05.00 sıralarında da 7’nci Tümen cephesi ateş yağmuruna tutuldu.

İngiliz ve Fransız topçuları bu sürede 60.000’e yakın çeşitli çapta top mermisi harcamışlardı.

İlk piyade taarruzunda İngiliz birlikleri, birkaç mevzi ele geçirilmişse de, yapılan Türk karşı taarruzuyla geri atılmış, taarruz durdurulmuş ve püskürtülmüştür.

İngilizlerin küçük birliklerle yaptığı bu mahdut hedefli taarruzu, İngiliz ve Fransız birliklerinin saat 07.30’da başlattığı asıl taarruz harekâtı izlemişti.

Bu harekât, gerçekten cehennemi andıran yoğun bir topçu ateşini takiben piyade taarruzlarıyla başlatılmıştı.

Taarruz kıtaları, Fransız topçusu tarafından tahrip edilmiş olan Türk mevzilerinin çok yakınına kadar ilerleyebilmişlerdi.

İngilizler, sağ kanattan açılan Türk makineli tüfek ateşlerinin etkisiyle ağır zayiata uğramışlar ve taarruzu yavaşlatmaya başlamışlardı.

Saat 15.30’da başlayan Fransız topçusu bombardımanından sonra, saat 16.00’da hızla ileriye atılan bir Fransız Tugayı, Türk cephesini ve himaye hatlarını ele geçirdi.

13 TEMMUZ

İkinci Kerevizdere Muharebeleri 13 Temmuz günü de devam etti. Dünkü muharebelerin sonucundan pek memnun kalmayan Güney Grubu Komutanı Mirliva Vehip Paşa, 4’üncü ve 6’ncı Tümen Komutanlıkları’na gönderdiği emrinde, gerektiğinde şiddet kullanarak, 2. hattın kesin olarak savunulmasını ısrarla bildirdi.

06 AĞUSTOS

06 Ağustos günü Birinci Anafartalar Savaşı başladı. Sabahın erken saatlerinde düşmanın Kanlısırt’taki kuvvetlerini takviye ettiği bildirildi. Bataryalarımızın dikkatini bu noktaya çektik. Öğleden sonra da düşman piyadeleri şiddetli bir topçu ateşinin arkasından hücuma geçtiler. Bu taarruz, 19’uncu Tümen’in sol kanadındaki bölüme yapıldı. Burada bulunan 16’ncı Tümen’in cephesi yarılmaya başlamıştı. Topçularımız bu hücuma karşı şiddetli bir ateş açtılar. Düşman kuvvetlerinin bu ateşten bir hayli zayiat verdiklerini ve geri kaçmak isteyenleri subayların kılıçları ile geri çevirmeye uğraştıklarını gözlerimizle gördük.

İngilizler gemi ve kara topları, saat 14.20’de ateşe başlamış, bunu bir saat sonra tüm sahra top ve makineli tüfeklerinin ateşleri izlemişti.

Bu ateş desteğinden sonra, saat 15.50’de İngiliz piyadelerinin karşısında bulunan Türk mevzilerine hücumu başladı.

İlerleyen İngiliz taburları, ağır zayiata uğramalarına karşı, Türk savunma mevzilerinin yakınına kadar sokulabilmişlerdi.

Başlangıçta her şeyin yolunda gittiği sanılıyordu. O kadar ki, bunu geriden izleyenler, bütün hedeflerin ele geçirildiğine inanıyor ve sevinç içinde geriye olumlu raporlar yazıyorlardı.

Ne var ki, gerçek kısa zamanda anlaşıldı.

Türk savunma gücü yanlış değerlendirilmiş ve taarruzdan birkaç dakika sonra İngiliz Tugay dağılmış ve adeta parçalanmıştı. Gerçekten, karşı taarruza geçen Türk birlikleri İngilizleri geri atmayı başarmıştı.

Bu günkü taarruza 3.000 kişilik bir kuvvetle başlamış olan 88’inci İngiliz Tugayı, muharebe sonunda 2.000 erini kaybetmişti.

Gece yarısından sonra İtilaf Kuvvetleri, Mustafa Kemal’in bulunduğu cephede yeniden taarruza geçtiler. Hazırlıklı olan 19’uncu Tümen, bu taarruzu başarıyla karşılamasını bildi.

06/07 AĞUSTOS

06/07 Ağustos gecesinden itibaren çıkarma ve harekât başladı. Arazinin sarplığı, İngiliz kumandanlarının ehliyetsizlikleri, yeni ordunun kâfi derecede yetiştirilmemiş olması yüzünden hareketler çok yavaş ilerleyerek plan tatbik edilememiş, bir avuç Türk kuvvetinin gösterdiği sebat ve kahramanlık da düşman ileri hareketlerini aksatmıştır.

Nisan ayındaki çıkarma hareketlerinde tereddüt göstermiş olan Liman Paşa, bu çıkarmada büyük bir sürat ve enerji göstererek bütün ihtiyatları katî netice yerine doğru sevk etmiştir ki, bu kuvvetler yetişinceye kadar denize ve boğaza hâkim olan tepelerin muhafaza edilmesi halinde zafer bizim olacaktı.

İlk tehdide uğrayan kuvvet Kuzey Grubu’nun sağında bulunan Mustafa Kemal Bey’in 19’uncu Tümeni ve ilk tehlikeye maruz kalan yer de yine Conkbayırı ve Kocaçimen tepeleri idi. Bunu takdir eden Mustafa Kemal Bey, cephesinden yapılan taarruza rağmen elindeki ihtiyatını Conkbayırı’na göndermek suretiyle ikinci defa bu tepenin muhafazasını sağlamıştır. Tarihte bir tepenin bir ordunun ve hatta bir milletin mukadderatıyla ilgili olması nadir görülür ki Conk ve Kocaçimen tepeleri de bunlardandı.

Sonra yetiştirilen kuvvetlerin de yardımı ile düşman Conk ve Kocaçimen tepeleri yamaçlarında tutulurken, Kemikli burunları etrafındaki plajlara çıkarılan düşman kolordusu da dört taburluk müfrezemiz tarafından oyalanmakta idi.


07 AĞUSTOS

Ağıldere yönlerinden gelen silah seslerini değerlendiren 19’uncu Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal, 07 Ağustos saat 01.00’de tüm alayların uyanık bulunmalarıyla ilgili verdiği emirde:

“Genel durum, pek önemlidir. Komutan ve subaylardan her zamandan çok uyanık ve özverilikle çalışma isteğini” bildirmişti.

07 Ağustos günü İtilâf Kuvvetleri’nin saldırıları ağır kayıplar verdirilerek püskürtüldü. Saat 4’ten bu yana düşman ateşi çok kesif bir hal aldı. 45 dakika sonra düşman bütün 19’uncu Tümen cephesinde saldırıya geçmişti. Bu saldırı durduruldu, siperlerimize girmeyi başaranlar orada yok edildi. Saat 5 sıralarında Tümen’in sağ kanadına Cesaret Tepe’ye doğru yeni bir düşman saldırısı başlatıldı; fakat bu da düşmana ağır kayıplar verdirilerek püskürtüldü.

Bu inatçı saldırıların gayesi, düşmanın 19. Tümeni ezerek, Kocaçimen silsilesine hâkim olmak isteğidir. Bu gaye ile de Tümen’in tam gerisinden Ağıldere-Şahinsırt hattından Conkbayırı’na ilerlemek istiyor, bu şekilde bütün Arıburnu cephesinin geriden sarılarak düşmesini sağlamak amacını güdüyordu.

Bu amaca engel olmak için Kuzey Grup Komutanlığı’nca yollanan 9’uncu Tümen’in gelmesine kadar Conkbayırı cephesini yalnız 14’üncü Alay’ın 1’inci Taburu ve Tümen’in istihkâm bölüğü korumakla görevlendirilmişti.

Bir gün önce gönderilip... Conkbayırı’na varan 9’uncu Tümen’in yaptığı saldırı sırasında Tümen Kumandanı ile Kurmay Başkanı Hulusi Bey yaralanarak geri gönderildiler. Alaylar fazla zayiat verdikleri için duraklamak zorunda kalmışlar. Burada bulunan 4’üncü Tümen Kumandanı Yarbay Cemil (Conk) düşmana karşı Abdurrahman bayırını tutarak topçu ateşleri ile yandan yaptığı tesir sonucunda düşmanın da daha fazla ilerlemesine engel olmuştu.

Ordu Komutanı Gelibolu’daki 16’ncı Kolordu’yu Anafartalar’a doğru yürütmeye başlamıştı ki bunların savaşa katılmaları ancak iki güne kadar mümkün olabilecekti. Elimizde de bir taburdan başka kuvvet kalmamıştı.

İngilizler, sabah saat 04.00 sıralarında başlattıkları tüm topçu gücünün ateş desteğini takiben saat 04.30’da 19’uncu Tümen’e taarruza geçti.

Böyle bir taarruzu beklemekte olan tümen, İngilizlerin iki kere tekrarladığı bu taarruzlarını, onlara ağır kayıplar verdirerek sonuçsuz bıraktı.

Bu anda Kocaçimen-Conkbayırı hattı boştu. 19’uncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal, bir kısım İngiliz kuvvetinin 07 Ağustos sabahı Şahinsırtı’nı ele geçirdiğini ve diğer kuvvetleriyle de Conkbayırı’na ilerlediğini haber alınca, elindeki ihtiyat taburunu Kocaçimentepe’ye ve son ihtiyatı olan 72’nci Alay’ın iki bölüğünü de Conkbayırı’na yöneltti.

Düztepe dolayına varan bu kuvvetler, Şahinsırtı’na ulaşan İngiliz birlikleriyle çarpışmaya başladı.14. Alay 1’inci Tabur Komutanı’nın durumu tümen komutanına bildirmesi üzerine 19’uncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal, tabur komutanını iki bölüğüyle ne pahasına olursa olsun Conkbayırı’nı tutmasını emretti ve bu emir uygulanarak, bu iki bölük Conkbayırı Kurtgeçidi hattını İngilizler’den önce tutmasını başardı.

Böylece İngilizlerin hedeflediği taarruz doğrultularını (Conkbayırı ve Kocaçimentepe’yi) ilk kapayan bu kuvvetler oldu. Bunlar, ilerlemekte olan İngiliz birlikleriyle yiğitçe muharebeye tutuştular.

Bu sırada 14’üncü Alay, bir kısmıyla Asmalıdere dolayında İngilizlere karşı direniyor, bir kısım kuvvetiyle de üstün kuvvetler karşısında çekiliyordu.

Bu kesimdeki İngiliz birlikleri de Conkbayırı’na tırmanıyordu.

Bu durum karşısında Tümen Komutanı Mustafa Kemal, Conkbayırı’na ilerlemekte olan 64’üncü ve 25’inci Alaylardan 25’inci Alayı’na hızla Conkbayırı’na yetişmesini emrederken, 64’üncü Alayı’na Asmalıdere’de direnen 14’üncü Alay’ı takviye ederek, karşı taarruza geçmesi emrini verdi.

Saat 08.00 olmuştu ki, 9’uncu Tümen Komutanı Albay Kannengiesser yaralanmış, komutayı kurmay başkanı binbaşıya bırakmıştı.

Saat 09.00’da İngilizlerin sol kanadındaki 4’üncü Avustralya Tugayı, karşısındaki 14’üncü Alay’a taarruza geçtiyse de, bu alayın karşı koyması üzerine taarruz durduruldu.

Bu direniş karşısında İngilizler, Kocaçimentepe’ye taarruzdan vazgeçmiş, Yeni Zelanda ve Hint tugayları ile Conkbayırı’na taarruza karar vermişti.

Gerçekten kara ve gemi toplarıyla 19’uncu Tümen’in sağ kanadını Conkbayırı ve gerilerini şiddetle bombardımana başlayan İngilizler, bu topçu ateşini müteakip Conkbayırı’na taarruza geçtiler.

Taarruza hedef olan buradaki 14’üncü Alay’ın 1’inci Tabur’u, üstün kuvvet karşısında sarsıldı. Bu sırada Besimtepe’ye yetişerek mevziye giren Üsteğmen Besim’in dağ bataryasının etkili ateşleri ve yetişen 25’inci Alay’ın muharebeye katılmasıyla İngiliz birliklerinin taarruzu tümüyle durduruldu.

Bu muharebede çok zayiat veren İngilizler taarruzlarını tekrarlayamamışlar, Conkbayırı sırtlarıyla Şahinsırt’ta kalarak tahkimata başlamışlardı.

İngiliz Generali Cox, kendi kıtalarının dağınıklığı ve Conkbayırı’nı alamamaları üzerine, 07 Ağustos’ta, Tümen Komutanı General Godley’den 39’uncu Tümen’i kullanma izni aldı. Amacı daha büyük Türk birlikleri yetişmeden Kocaçimen-Conkbayırı hattını ele geçirmekti. Fakat bunda da başarılı olamadılar.

07 Ağustos günü, Anafartalar Grubu kuruldu. Bu grubun başına Albay Fevzi (Çakmak) Bey getirildi.

07/08 AĞUSTOS

İtilaf Kuvvetleri yeni taarruz teşebbüslerinde bulundu. 19’uncu Tümen, 07/08 Ağustos gecesi, iki gündür devam eden savaşlarda fazla zayiat verdiğinden taze kuvvet istedi.

Gece yarısından önce Anafarta’ya gelen Saros Grubu Komutanı Albay Fevzi Bey, kendisine bağlanan 4’üncü Tümen Komutanı Yarbay Cemil’e, telefonla emirlerini bildirdi.

Saros Grubu Komutanı Albay Fevzi Bey telefonla 4’üncü Tümen Komutanı’na verdiği emirde:

“Yarbay Cemil’in, Kocaçimen Bölgesi Komutanı adıyla kendi emrine verilmiş olduğunu; yarın 7’nci ve 12’nci Tümenlerle (Gelibolu’dan yola çıkan) Anafartalar’dan İngilizlere taarruz edileceğini, Yarbay Cemil emrine 33’üncü Piyade Alayı ile 11’inci Topçu Alayı’nın 5’inci Bataryası’nın gönderildiğini, bu bataryanın Sarıyer’e veya Dağçeşme yönüne mevzilendirileceğini” bildirdi.

Gece, Kocaçimentepe’si-Conkbayırı hattına genel taarruza geçilmesi emrini alan İngiliz General Cox, taarruz kademesini 4 gruba ayırdı. Onlara saat 04.15’e kadar hedeflerinin hücum mesafesine kadar yaklaşmalarını istedi.

08 AĞUSTOS

İtilaf Kuvvetleri 08 Ağustos günü Conkbayırı tepesini zaptettiler. Ek kuvvetler de gelmesine rağmen, gereğince yönetilemediği için ordumuz, düşman tarafından mağlup edildiler.

Erkenden, düşman şiddetli bir topçu ateşine başlamış, kara topçusu da denizden desteklenerek Arıburnu, Ağıldere ve Conkbayırı’na ateş yağdırıyordu. Conkbayırı’ndaki kuvvetlerimizin durumu hiç iyi değildi 07 Ağustos’ta istenen yedek kuvvet olarak Kolordu tarafından yollanmış olan 10’uncu Alay’ın iki taburu Conkbayırı’na yollandı. 24’üncü Alay da buraya gönderilmişti. Bu suretle elde olan ve gönderilmesi mümkün bulunan bütün kuvvetler Conkbayırı’nda toplanmış oluyordu. Böylece burada 9’uncu, 4’üncü ve 8’inci Tümenlere bağlı alaylar vardı. Buradaki kuvvetlerin sayısı, lüzumundan çok fazlaydı. Bu yüzden de gereken düzen ve maksatla yönetilememişler, hepsi de düşman tarafından perişan ve mağlup edilmiştir.

KOMUTA MUSTAFA KEMAL’DE

Bu yüzden Kuzey Grup Karargâhı’nda büyük bir sinirlilik havası hüküm sürüyor, bu yörede komutayı ele alacak biri aranıyordu.

Aynı gün saat 17.00 sıralarında karargâh, bir telefon emriyle 19’uncu Tümen’in sağ kanadında bulunan 40’ıncı Alay ve onun solundaki 25’inci Alay’dan kalan grupların komutasını Yarbay Mustafa Kemal’e verdi. Tümen’in sınırlarını soran kumandana genel karargâh, bu sınırları kendisinin tespitte serbest olduğunu bildirdi.

Durum vahimdi ve gereken ciddi tedbirlerin, bir an önce alınması gerekiyordu. 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Liman Von Sanders’le yaptığı konuşmada durumu kurtarmanın tek çaresinin bütün mevcut kuvvetlerin kendi kumandasına verilmesi olduğunu söylemiştir.

Fahrettin Altay, durumun şiddetle kötüye gitmekte olduğunu ve Conkbayırı bölgesine kudretli bir komutanın tayini lazım geleceğini, onun için de Mustafa Kemal Bey’in Kolordu Komutanı olarak bölgeye verilmesini söyledi. Ordu Kurmay Başkanı Kâzım (İnanç) Paşa’ya teklif etti.

Yine aynı gün, 19’uncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal, Conkbayırı’ndaki kritik durumu telefonla Kuzey Grup Komutanlığı’na bildirerek, bir öneride bulundu.

19’uncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal’in, Kuzey Grup Komutanlığı’na telefonla yaptığı bilgilendirme ve ilginç önerisi aynen şöyledir:

“(Gizli Telefon) 08 Ağustos 1915

KUZEY GRUP KOMUTANLIĞINA

Conkbayırı’ndaki durumun henüz şayanı dikkat ve nazik olduğu anlaşılıyor.

Bu hususta ordu komutanının ciddi surette nazarı dikkatini çekmeye aracı olmanızı, memleketin selâmeti adına istirham ederim.”

Bu uyarı üzerinedir ki 19’uncu Tümen Komutanı Mustafa Kemal aynı gün Anafartalar Grup Komutanlığı’na atanmıştır.

Emir üzerine Mustafa Kemal, 19’uncu Tümen Komutanlığı Vekâleti’ni 27’nci Alay Komutanı Yarbay Şefik’e bırakarak yeni görev yerine hareket etti.

Mustafa Kemal Paşa bu atamayı şöyle açıklar:

“Ordu Erkânı Harbiye Reisi (Kâzım Paşa), Ordu Komutanı Liman Von Sanders Paşa Hazretleri tarafından beni telefon başına çağırdı. Adı geçen yerde durumu nasıl gördüğümü ve mütalaamı sorduğunu bildirdi. Kendisine Conkbayırı vaziyetinin nezaketini izah ettim ve ıslahı vaziyet için daha bir an kaldığını ve bu anın ziyaı halinde felaketin pek muhtemel olduğunu söyledim.

Vaziyet umumileşmiş, Anafartalar’a çıkmış ve çıkmakta olan büyük düşman kuvvetlerini nazarı dikkate almak ve ona göre umumi tedbirler kabul ederek sevk ve idareyi birleştirmek ve temin etmek lâzımdı. Bu sebeple Erkânı Harbiye Reisi’nin ‘çare kalmadı mı?’ sualine verdiğim cevapta, bütün mevcut kuvvetlerin tahtı kumandama verilmesinden başka çare kalmadığını söyledim.

-Çok gelmez mi? dedi.

-Az gelir! dedim.”

09 AĞUSTOS

Mustafa Kemal, 09 Ağustos günü, 4’üncü Tümen Komutanlığı’na gönderdiği emrinde, Anafartalar Grup Komutanlığı’na atandığını bildirerek taarruzun devamını istedi.

Yine aynı gün, Mustafa Kemal, Anafartalar’a gelen kuvvetleri yeni çıkan düşmana karşı tertip etti. Karşı taarruz emrini verdi.

“... Conkbayırı mıntıkasına gitmek üzere, bulunduğum gözetleme mahallini terk ettim. Evvelâ yolumuz üzerinde bulunan Çamlıktekke’ye uğradım.

Ordu Kumandanı Liman Von Sanders Paşa de oraya gelmişti. Kendisiyle kısa bir fikir alışverişinde bulunduk. Adı geçen bu yeni gelecek alaylarla iki suretle hareket olunabileceğini düşünüyordu:

1-)7’nci Tümeni takviye ederek Ağıl ve Conkbayırı, Kocaçimen mıntıkalarında bulunan düşman kuvvetlerinin merkezinin yan ve gerisine taarruz etmek;

2-)Conkbayırı’ndan taarruz etmek.

Ben birinci tarzda hareketin sonuç alan başarı olacağını memul etmiyordum. Çünkü 7’nci Tümen’in karşısındaki düşman Dumakçılık sırtlarında muhkem bir surette yerleşmişti. Ve bu mevzi düşman tarafından kolaylıkla takviye olunabilirdi. Bundan başka bu taarruzumuz adeta denize, düşman donanmasına karşı yanını vermiş olurdu. Bir de Mestantepe, düşmanın kuvvetli piyade ve topçusu tarafından tutulmuş olduğuna göre, bu cihetten de taarruzumuz yan ve geriden tahtı tesirde kalacaktı. Bu taarruzda muvaffak olunmadığı takdirde elimizdeki son kuvvet de israf olunduğu halde, Conkbayırı’ndan gelecek öldürücü ve gayrı kabili telafi darbenin önüne geçilmiş olmayacaktı.

Conkbayırı’ndan taarruzda, vakıa düşmanın cephesine karşı hareket olunacaktı. Ve bunun neticesinde Kocaçimen mıntıkasında bulunan tekmil düşman kuvvetlerini kâmilen denize dökmek veya imha etmek müşkil idi. Fakat böyle bir neticeden evvel vaziyetimizin tahtı emniyete alınması mevzuubahs idi. Kocaçimen mıntıkasındaki kuvvetlerimizin izmihlal ve perişanîsi ve bunların karşısındaki düşman kuvvet ve araçlarının kesinlikle üstün olduğu artık malumumuz olmuştu. Binaenaleyh bu taarruzda düşmanı mağlup etmeğe muvaffakiyet hâsıl olmadığı takdirde de en mühim olan bu cephe yeni kuvvetlerimizle takviye edilmiş olacaktı. Muvaffakiyet halinde hâkim sırtlar elimize geçecek ve Ağıldere sahasında bulunan düşman kuvvetleri tamamen mahkûm bir vaziyete düşecekti.

Binaenaleyh taarruzun Conkbayırı’ndan yapılmasını elzem buluyordum. Bu taarruza pek çok ehemmiyet verdiğim için ve benden evvel muhtelif kumandanların burada yaptıkları taarruzlarla netice alamadıklarını bildiğim için, işbu yeni taarruzu bizzat başında bulunarak kendim idare etmeğe karar vermiştim.

Liman Paşa: ‘Harekâtın mesuliyetini kabul eden sizsiniz. Katiyen tazminatınız üzerinde tesir yapmak istemem. Varidi hatırım olan hususatı mütalaa olarak söyledim’ sözleriyle ibrazı nezaket eyledi.”

Sabah top ateşleriyle başlayan savaş gün boyunca devam etti. Düşmanın bir kolordusu, tümenden daha zayıf olan Türk kuvvetlerine yenilmişlerdir.

Saat 6’da Türk topları, Küçük Anafartalar’ın doğusunda ilerlemekte olan düşman kollarına ateş etmiş, 12’nci Tümen Tekketepe ve Savaştepe sırtlarında düşmanla savaşa başlamıştır. 7’nci Tümen’in 2 alayı da Büyük Anafarta güney-batısından Damakçık sırtlarına doğru ilerliyor, Kocaçimen tepesinde ateş teatisi var, topçumuz 7. Tümen’in karşısındaki düşmanı baskı altında tutuyordu.

Saat 10 civarında Kükürtlüpınar-Sülecek-Mestantepe çizgisi ve Mestantepe yönünde taarruza 12’nci Tümen Tekketepe sırtlarına kadar gelmiş olan düşmanı geri atmıştır. İsmailoğlu tepesindeki Anafartalar birliği 12’nci Tümenimizle çok iyi bir şekilde işbirliği yapmaktadır.

2 alaylı olan 7’nci Tümen ise Damakçık sırtlarında önemli bir düşmanla karşılaşmıştır. Buraya yardım için bütün topçularla ateş ettirilmeye başlandı.

Öğleden sonra sat 15.00’te 12’nci Tümen Aznak’tan itibaren İsmailoğlu-Yusufçuk tepesi çizgisini işgal etmiş, Kireçtepe’ye ulaşmıştır. 9-10 km. boyunca savaşan piyadelerimizin gücü 8.000 kişiden fazla değildir. Topçumuzun ise 7 sahra bataryası vardır.

7’nci Tümen Kayacıkağılı sırtlarını işgal ettikten sonra durmak zorunda kalmıştır.

Geri çekilen düşman kuvvetleri öğleden sonra Tuzla gölü doğusunda tutunarak savunmaya başladılar. Aynı zamanda piyade ve top takviyesi almaktaydılar.

Ele geçen esirler, Suvla limanında karaya çıkmış 10’uncu ve 11’inci Tümenleri kapsayan bir kolordu ile Anzaklardan başka güçleri olmadığını söylemişlerdir. İnsan, silah ve malzeme bakımından çok üstün olan bu düşman kuvveti, yani bir kolordusu, bir tümenden zayıf olan Türk kuvvetleriyle Kireçtepe-Azmak arasında yenilmiş ve Tuzla gölüne kadar kovalanarak orada tespit edilmiş bulunuyordu. Böylelikle düşmanın hedefi olan Kocaçimen silsilesine artık erişmesine imkân kalmamıştı; eğer düşmanın Conkbayırı’ndaki kuvvetleri bugün gerektiği gibi savaşmış olsalardı, Ordularımız için daha zor olabilirdi.

12’nci ve 7’nci Tümenlerin harekâtı durduruldu. Güney Grubuna (Seddülbahir Bölgesi’ne) bağlı 28’inci ve 41’inci Piyade Alayları ve 2 topçu bataryası Conkbayırı’ndaki düşmana karşı harekete geçirildi.

10 AĞUSTOS

10 Ağustos günü, Conkbayırı taarruzu başladı. Mustafa Kemal, saat 04.30’da en ön safta hücum emrini verdi. 4 saatlik savaştan sonra Conkbayırı düşmandan temizlendi. Mustafa Kemal, kendisine isabet eden şarapnel parçasından, saati sayesinde kurtuldu.

Sabah saat 4.30’da Mustafa Kemal ön hatta hücum saffının önüne gitti, oradan hücum işaretini verdi. Bir anda bütün asker, subay düşman siperlerine saldırdı. Gün, “ALLAH, ALLAH, ALLAH !..” seslerinin doldurduğu tepeler ve vadiler üzerine doğuyor, gecenin dumanı daha yeni yeni kalkıyordu...

Türk karşı saldırısı o kadar ani oldu ve o derecede sürpriz etkisi yarattı ki düşman silahlarını kullanacak zaman bulamadı. Süngü süngüye, bilek bileğe, gövde gövdeye yapılan 4 saatlik bir savaştan sonra Conkbayırı’nın tamamı düşmandan temizlendi. 28’inci Alay Şahinsırtları’nın en yüksek yerini aldı, Sarıtarla ve Ağıl üzerinden batıya yöneldi; düşmanı yeniyor ve biçerek geri atıyordu.

Conkbayırı temizlendikten sonradır ki kendine gelebilen düşman kara ve deniz topçuları bu tepeyi şiddetli bir ateş altına aldılar, tepe dumanlar ve ateşler altında kayboldu. İşte bu sırada Yarbay Mustafa Kemal de göğsünden bir şarapnel parçasıyla yaralandı. Fakat Allah’ın bir lütfu sayesinde kendine bir şey olmadı, cebindeki saat parçalandı.

Mustafa Kemal de o anı şöyle anlatır:

“Conkbayırı tepesi elimize geçtikten sonra düşman karadan ve denizden yönelttiği süratli ve yoğun topçu ateşi ile Conkbayırı’nı cehenneme çevirmişti. Gökten şarapnel, demir parçaları yağıyordu. Büyük çapta deniz toplarının tam vuruşlu tanelerin yerin içine girdikten sonra patlıyor, yanımızda büyük lağımlar açıyordu. Bütün Conkbayırı dumanlar ve ateşler içinde kaldı. Etrafımız şehitler ve yaralılarla doldu. Olup bitenleri seyrederken bir şarapnel göğsümün sağ tarafına çarptı. Cebimdeki saati parça parça etti. Etime giremedi. Yalnız derince bir kan lekesi bıraktı. Bu parçalanmış saati sonra günün hatırası olarak Liman Von Sanders Paşa’ya verdim. O da aile armalı kendi saatini bana hediye etti.”

Mestantepe yönünden takviye alan düşmana karşı 12’nci Tümen yollandı. Buna karşılık topçu birliklerimiz kendilerinden bekleneni tam manasıyla verememiştir. Kireçtepe çevresinde de düşmanın kuvvetleri inatla karşı koyuyorlardı. Ayrıca Ağıldere bölümündeki kuvvetleri bizden çoktu. Bundan başka düşman elinde bulunan Şahinsırt bölümündeki makineli tüfeklerin ateşi ise çok tesirliydi.

Saat 12.15’te, 8 saattir süren Türk taarruzu verilen bir emirle durduruldu. Yapılan hücum sonucunda düşman Conkbayırı’ndan atılmıştı. Hamilton bu saldırışı bir ilâhi hücum olarak tasvir etmiştir.

Mustafa Kemal, 10 Ağustos’ta yalnız İstanbul’un değil, bütün bir memleketin işgalini önlemişti.

Conkbayırı’ndan sonra Mustafa Kemal 3 yıl kıdem zammı “Kılıçlı Altın İmtiyaz Madalyası” ile taltif edilerek Albaylığa yükseltildi. (Mustafa Kemal, bu madalyayı her zaman göğsünde taşımıştır.) Enver Paşa O’nu tebrik ederken 19’uncu Tümen Komutanı olarak yazmış ve Çanakkale’yi ziyarete geldiği vakit de Mustafa Kemal’in karargâhına uğramamıştır. Mustafa Kemal bundan gücenerek Mareşal Sanders’e istifasını göndermiş, Mareşal artık onun kıymetini takdir etmiş olduğundan Enver Paşa’ya yazdığı bir mektubunda, Mustafa Kemal’in orduya çok lüzumlu ve kıymetli bir komutan olduğunu, O’nun kaybedilmemesi lazım geldiğini bu sebeple de istifayı muameleye koymadığını bildirmişti. Bu mektuptan sonra da Enver Paşa, Mustafa Kemal’e güzel sözlerle dolu bir telgraf çekmiş ve Mustafa Kemal 16’ncı Kolordu Komutanı olmuştu.

16 AĞUSTOS

16 Ağustos günü, Kireçtepe’de düşman baskısı yoğun bir şekilde arttı. Mustafa Kemal bütün kuvvetlerin bu yöne sevk edilmesini emretti. Ayrıca esas savaşın Sivritepe yönünde yapıldığını görerek tedbirlerini aldı. Kireçtepe savaşlarında başarı kazanılmıştır.

Düşman sabah yeniden üstün kuvvetlerle bu bölgeyi baskı altına almaya başladı. Kireçtepe’ye yapılan baskı gittikçe artarak durum adeta ciddileşmişti. Bu durum karşısında süratle takviye göndermek gerekiyordu. Arada telefon bağlantısı kesilmiş olduğundan haberler ve emirler atlı postalarla yollanıyordu.

Mustafa Kemal 5’inci Tümen’i ve eldeki yedekleri bu bölgeye yolladı. 9’uncu Tümen’e de ilk hatlardaki kuvvetlerinin tamamını Kireçtepe’ye yollaması emredildi. Bunun yanında 7’nci, 11’inci, 14’üncü ve 8’inci Tümen topçuları, hususiyle yöneltildi. Kireçtepe savaşları mühimdi ve grup mevzilerinin genel durumuna menfî şekilde tesir edecek durumdaydı. Bu bakımdan ayrıca Ece limanında gözcülük yapan 127’nci Alay’ın 1’inci Taburundan iki bölük ve 5’inci Tümen istihkâm bölüğü 7’nci ve 12’nci Tümenlerin süvari takımları hızla bu yöne sevkedildiler. Bu şekilde grubun sağ kanadına toplam olarak 12 taburdan müteşekkil bir yedek kuvvet yığılmış bulunuyordu.

Saat 10.30’da durumu yerinde gören Mustafa Kemal esas savaşın Sivritepe yönünde yapıldığını, burada 39’uncu Alay’ın 1’inci Taburu, Gelibolu Seyyar Jandarma Taburu ve 127’nci Alay’a bağlı birliklerin dövüştüğünü tespit etti. Buraya akşam çökmeden önce 17’nci ve 1’inci Alay’ın birer taburlarıyla Ece limanındaki 127’nci Alay’ın iki bölüğü de gelmiş ve savaşa katılmışlardı.19.00’da Kireçtepe’deki düşman taarruzu (10’uncu İngiliz Tümeni) kırılmış, önemli zayiat verdirilmişti. Bizim kayıplarımız ise 1.636 er idi. Eğer düşman Kireçtepe’yi elde edebilseydi 5’inci ve 10’uncu Tümen cephelerinin düşmesini sağlayacaktı. Bu bakımdan Kireçtepe savaşlarındaki Ordumuzun kazançları çok büyük olmuştur.

17 AĞUSTOS

Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, 17 Ağustos günü, On Beşinci Kolordu Komutanı Albay Mustafa Kemal Bey’in On altıncı Kolordu Komutanlığı’na atanmasını teklif etti. Bu atama, 19 Ağustos tarihinde Padişah buyruğu ile onaylandı.
21 AĞUSTOS

21 Ağustos’ta İkinci Anafartalar Savaşı yapıldı. Saat 12.30 sıralarında düşman, 12’nci ve 7’nci Tümenlerin cephesinde taarruza geçti. Düşman taarruzunun yönü, Yusufçuk tepesi, İsmailoğlu tepesi, Azmak ve Kayacık arasıydı. Düşmanın kara ve deniz topçusu bu bölümdeki Türk mevzilerini şiddetli bir baraj ateşine almış ve barınılmayacak bir duruma getirmişti. Fakat ilerlemeye başlayan takviyeli düşman birliklerine açılan Türk topçu ateşi de fazla miktarda telefata yol açmış ve bu ilk saldırının en büyük bölümü geri püskürtülmüştür.

Aynı gün öğleden sonra 16-16.30 arasında düşman bir tümen kadar kuvvetle yeniden Lalatepe’den ilerlemeye teşebbüs etti. Fakat açılan çok tesirli bir topçu ateşiyle gene geri atıldı.

Bu şekilde düşmanın en azından biri taze ve diri kuvvet olmak üzere 3 tümenlik bir kuvvetle 21 Ağustos günü yapmış olduğu her 3 saldırıda kayıpları 5.000 ölü ve 15.000 yaralıyı buluyordu. Bu fedakârlığa rağmen yalnız bir yerde, o da 7’nci Tümen cephesinde 40-50 m.lik bir siper hattına girmeyi başarabilmiştir. Buna karşılık Ordumuzun kayıpları 2.500 kadar olmuştur.

Düşmanın bu kadar hırsla saldırmasının gayesi, Kayacıkağılı, İsmailoğlu ve Yusufçuk tepesini ele geçirerek burada grubun cephesini yarmak, bu yarıntıdan akarak doğuya doğru ilerlemekti. Bu savaşlarda İngilizlerin 2. Tümeni’ne bağlı süvari birliklerinin yapmış olduğu yaya saldırılar, göğüs göğüse yapılan süngü savaşlarıyla kırılmış, düşman bilhassa 12. Tümen cephesinde ağır kayıplar vererek yenik düşmüş ve geri çekilmek zorunda bırakılmıştır.

27 AĞUSTOS

27 Ağustos düşmanın sabah başladıkları şiddetli saldırıları sonucunda Kayacıkağılı çevresinde ilerlediler. Düşman aldığı tepeler, gece taarruzlarıyla püskürtülemedi.

01 EYLÜL

01 Eylül günü, Mustafa Kemal’e başarılarından dolayı “Harp Gümüş Liyakat Madalyası” verildi.

11 EKİM

11 Ekim’de, İtilâf Çanakkale Konseyi, İngiltere’nin başkenti Londra’da, Çanakkale’den çekilme konusunda görüşme yaptı.

Çanakkale’den çekilme konusunda Lord Kitchner, General Hamilton’a gönderdiği mesajında: “... bütün kuvvetlerimizin Gelibolu yarımadasından çekilmesine karar verilir ve bu karar gayet dikkatli bir şekilde uygulanırsa, muhtemel zayiatınız ne olabilir ?” General Hamilton’un günlüğüne düştüğü not: “Eğer böyle bir şey yaparlarsa, Çanakkale, tarihin en büyük trajedisine sahne olacaktır; ... buradan çekilme işini... burnumuz kanamadan gerçekleştirsek dahi, Çanakkale seferimiz bugüne kadar tarihin kaydettiği en kanlı bir facia olarak damgalanacaktır.”

10 ARALIK

Mustafa Kemal, 10 Aralık tarihinde, Anafartalar Grup Komutanlığı’ndan istifa etti.

Çanakkale’de savaş artık siperlerde yapılmaktaydı. Mustafa Kemal düşmanın çekileceğinden şüphe etmediğinden, bir saldırı ile hepsini denize dökmek için taarruz izni ister. Fakat üst kademedekiler Mustafa Kemal’i dinlemediler. “Boşuna harcayacak kuvvetimiz, hatta bir erimiz yoktur” dediler.

Mustafa Kemal, önerilerinin kabul edilmemesi üzerine görevinden istifa etti. Fakat kendisini seven ve sayan Liman Von Sanders bu istifayı kabul etmeyerek tebdili havaya çevirdi. Yarbay Mustafa Kemal Grup Komutanlığı’nı 5’inci Kolordu Komutanı Tümgeneral Fevzi (Çakmak) Paşa’ya bıraktı.

20 ARALIK

İtilâf Kuvvetleri, 20 Aralık’ta, Çanakkale’yi zararsızca boşaltarak İmroz’a çekildiler. Düşman Çanakkale’yi boşaltmış, yeniden gemilere binerek İmroz’a çekilmiştir. Düşman çekilmek kararını düzenli ve programlı bir şekilde tatbik etmiş, geriye pek az ganimet ve malzeme bırakmış, hatta siper yapmakta kullanılan kum torbalarını bile delmiştir.

SONUÇ

Çanakkale Zaferleri’nin sonuçları şu şekilde özetlenebilir:

1)Çanakkale zaferinin bir avuç vatan evlâdı ve onları idare eden gerçek bir komutan sayesinde kazanılmasıyla Rusya’nın, yüzyıllardan beri gerçekleştirmek istediği boğazlara sahip olmak politikasının son anda başarısızlığa uğraması.

2)İtalya’nın erkenden savaşa girmesini sağlamış, Yunanistan ve Romanya bir süre daha tarafsızlıklarını korumak mecburiyetini duymuş, Bulgaristan ise Almanya’nın peyki olarak savaşa atılmış, bu yüzden de Sırbistan çökmüştür.

3) Müttefiklerle Rusya’nın yeni bir bağlantı sağlamaları önlenmiş, bu sebeple savaş, en azından 2 yıl daha uzamış, bu sırada kopan komünizm ihtilaliyle Rusya yıkılmış ve savaş dışı kalmış, bunun yanında müttefikler ve dünyanın hiç hoşlanmadıkları komünizm ihtilaline yataklık eden, bir zamanın güçlü devleti Rusya, bütün dünya için bir tabu teşkil ederek bugünkü dünya politikasının doğmasına yol açmıştır.

4)Gene müttefiklerin yardım edememeleri yüzünden Rusya, Anadolu ve İran’a akamamış, bu sebeple Türk İstiklâl Savaşı daha kolaylıkla başarılabilmiştir.

5)Çanakkale cephesinde büyük miktarda düşman kara ve deniz gücü bağlanarak oyalanmış olduğu için Almanya’nın Batı cephesindeki yükü büyük ölçüde azaltılmıştır. Böylelikle Türkler, müttefikleri Almanlara yardım da etmiş oluyorlardı.

İngiliz ve Fransız donanmalarının denedikleri Çanakkale Boğazı’nı geçme teşebbüsü, eşsiz Türk kahramanlığı karşısında tam bir başarısızlığa uğradı ve bununla, İngilizlerin, Fransızların ve bilhassa Rusların besledikleri güzel hülyaları yıkıldı gitti. ... İşgalcilerin çekilip gitmeleri sonunda İngilizlerin ve Rusların İstanbul ile boğazlarla ilgili hülyaları büsbütün suya düştü.


KAYNAKLAR


Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele, Berkalp Kitabevi, Ankara, 1964.

Dr. Kemal Arı, Birinci Dünya Savaşı Kronolojisi, Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara.

Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş Yayınları, İstanbul.

Gn. Fahri Belen, Atatürk’ün Askeri Kişiliği, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 542, Ankara, 1983.

Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.

Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1968.

Prof. Dr. İ. Kayabalı-C. Arslanoğlu, “Birinci Dünya Savaşında Türk Donanması” Türk Kültürü, “Deniz Kuvvetleri-2” Özel Sayı, C. XI, S. 129.

Prof. Dr. Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı, TC. Kültür Bakanlığı Yayınları / 1711, Ankara, 1997.

S. Bilbaşar, Çanakkale 1915, Milliyet Yayınları, İstanbul.

T.C. Başbakanlık, Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Arasına Ait 106 Belge), T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 1-Gn. No: 060, Ankara, 1982.

T.C. Genkur, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, C. V, Çanakkale Cephesi Harekâtı 1’inci, 2’nci ve 3’üncü Kitapların Özetlenmiş Tarihi (Haziran 1914-9 Ocak 1916), Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1997.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder