18 Kasım 2009 Çarşamba

9. Ordu Müfettişlik Günlüğü SAMSUN'DAN ERZURUM'A

SUNUŞ

Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a geldiği tarihi Millî Mücadele’nin başlangıcı olarak kabul ediyoruz. Bundan sonra geçen günler, “Kurtuluş” için alt yapının hazırlanması için yapılan hazırlıklar, İstanbul Hükümeti ile yapılan soğuk savaş ve İngilizler ile Fransızların baskıları ve işgalleri karşısında alınan tedbirlerle geçmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, düşüncesindeki plânları gerçekleştirmek için Samsun’da kalamazdı. Samsun, her ne kadar görev bölgesi olsa da, sorumluluk bölgesi Erzurum’a kadar uzanıyordu. Erzurum’da, “Doğu’ya gel, başımıza geç” diyen Kâzım Karabekir Paşa vardı. Ayrıca Samsun İngilizlerin gözetiminde bulunuyordu. Müfettişlik karargâhı ile Samsun’dan Anadolu’nun içlerine doğru hareket etti.
Mustafa Kemal Paşa ile kalabalık bir karargâhın Anadolu içlerinde dolaşmasını İngilizler pek anlayamadılar. Onlar, Anadolu’nun her köşesini rahatlıkla işgal ettikleri için, bu kalabalık kafilenin dolaşmasını kendilerine karşı bir söz dinlemezlik gibi anladılar. Bunu fark ettikleri andan itibaren Hükümeti, bakanları ve en sonunda Padişah’ı baskı altında tutarak, Mustafa Kemal’in tekrar İstanbul’a geri çağrılmasını istediler.
Mustafa Kemal Paşa, geri çağrıldıkça, Anadolu’nun içlerine hareket etti ve Hükümet ile bir telgraf savaşı yaptı. Bunu yaparken, durumu bütün komutanlara ve valilere duyurdu. Anadolu içlerinde millet için yaptığı haklı mücadeleyi anlattı. Kendisinin de bu mücadelenin merkezinde olduğunu hissettirdi.
Mustafa Kemal Paşa’nın yol haritası incelendiği zaman, uğradığı her yerde çok değişik ve önemli kararların alındığını görmekteyiz.
Samsun, Havza, Amasya, Tokat, Sivas ve Erzurum. Buralarda alınan kararlar, Millî Mücadele’nin temel kararları olmuştur.
Bu kitapta, Samsun ile Erzurum arasındaki olayları günü gününe okuyacaksınız. Hiçbir şeyin kolay elde edilmediğini anlayacaksınız. Kimlerle nasıl uğraşıldığını göreceksiniz. Buna kızacaksınız, üzüleceksiniz, bir an kendinizi o günlerin buhranlı ve acı dolu mücadelesi içinde bulacaksınız. Yetişen gençlerimize bu günleri aktararak, içinde bulundukları günlerin değerini bilmelerine yardımcı olmak istedim. Sevgilerimle.
Halil İbrahim YILDIRIM

9. ORDU MÜFETTİŞLİK GÜNLÜĞÜ
SAMSUN’DAN ERZURUM’A


MUSTAFA KEMAL ÇALIŞMALARA BAŞLADI

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a geldiğinin ikinci günü, Samsun’da bulunan askerî birliği, jandarmayı ve polisleri teftiş etti. Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya gönderdiği telgraf ile İzmir’in işgalinin yarattığı derin üzüntüyü dile getirdi.
“İzmir’in Yunan askeri tarafından işgali olayı, yakından temasta bulunduğum milleti ve orduyu, düşünülemeyecek ve tarif edilemeyecek derecede içten yaralamıştır. Yüce Makamları’nın 19 Mayıs 1919 tarihli telgraflarında, bütün milletin ve ordunun acılı duygu ve düşüncelerini kısaca anlatan yüce hisleri millete güven ve teselli vermiştir. Ne millet ve ne de ordu, varlığına karşı yapılan bu haksız tecavüzü sindirmeyecek ve kabul etmeyecektir. Gaye ve düşüncelerini, sadece millet ve devletin kurtuluş selâmetine hasreden Padişah Hazretleri’nin kutsal kişiliğine olan tam bağlılık ve yeniden başkanlığını üzerinize aldığınız hükümetin en kesin teşebbüs ve hareketlerde bulunarak, milleti hukukunu koruyacağına olan tam bir güven ve gönül rahatlığı ile sükûnetin muhafaza edilmekte olduğunu arz ederim.”
Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nazırı’na (Savaş Bakanı’na) gönderdiği telgrafında da, İngilizlerin 09 Mart ve 17 Mayıs 1919 tarihlerinde Samsun’a asker çıkarmalarının görevini güçleştirdiğini bildirdi. Bunlara engel olunmasını ve gerektikçe siyasî durumdan kendisine bilgi verilmesini istedi. Ayrıca, Savaş Bakanlığı’na gönderilen yazılarla ilgili olarak Kâzım Karabekir Paşa’dan bilgi istedi.


İNGİLİZLER SAMSUN’DA

O gün, bir İngiliz Binbaşı, Samsun’da Komutanlığı üstlenen Refet Bey’e gelerek, İstanbul’a geri dönmesini teklif etti. Refet (Bele) Bey, olayı şöyle anlatmaktadır:
Ertesi gün torpido ile bir İngiliz Binbaşı geldi. Bizim, Anadolu’ya ne için geçtiğimiz haber alınmıştı ve adam geri dönmemizi, hatta torpidonun emre hazır olduğunu söylüyordu. Kendisini dikkatle dinledim ve konuşması bittikten sonra şöyle dedim: “Gösterdiğiniz alakaya teşekkür ederim amma, ben deniz yolculuğunu hiç sevmem ve rahatsız olurum. Zira biliyorum ki evvelâ İstanbul, oradan Malta’ya göndereceksiniz.”
Adam bu cevap karşısında şaşırıvermişti. Bana “Galiba siz alay ediyorsunuz” dedi. “Evet, tabii alay ediyorum...” cevabını yapıştırdım ve arkadan şunu ilave ettim:
“Bana bak Binbaşı, derhal burasını terk edecek ve gemine gideceksin! Yoksa seni hemen tevkif ederim ve asarım!”
Aslına bakarsanız bu bir blöf de değildi. Nasıl olsa her şeyi yapmaya karar vermiştik.

SADRAZAM’IN TELİ
Sadrazam Damat Ferit Paşa, 21 Mayıs günü Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgraf ile Samsun’a sağ-salim varmasından duyduğu sevinci belirterek çalışmalarında başarılar diledi. Ayrıca Hamit Bey’in Samsun Mutasarrıflığı görevini kabul etmesi halinde derhal gönderileceğini bildirdi.

KÂZIM KARABEKİR İLE HABERLEŞME
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’daki 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir ile temas kurdu. Erzurum’a gelmek istediğini bildirdi.
“Genel durumun almakta olduğu korkunç gidişten pek acı duymakta ve üzülmekteyim. Millet ve memlekete borçlu olduğumuz en son vicdani vazifeyi yakından, birlikte çalışarak en iyiyi yapmak mümkün olacağı kanaatiyle bu son memuriyeti kabul ettim. Bir an önce size kavuşma isteğindeyim.
Ancak, Samsun ve dolaylarının durumu, asayişsizlik yüzünden fena bir sonuca uğramak mahiyetindedir. Bu sebeple, burada birkaç gün kalmak zarureti vardır. Bendenizi şimdiden aydınlatmağa yarayacak hususlar varsa, bildirilmesini rica eder ve gözlerinizden öperim. Kardaşım.”
Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın istediği bilgileri gönderdi. “Trabzon yolunda asayiş ve benzin vardır. Sivas yolunda benzin yoktur. Yollar da otomobille pek müsait değildir. Gelmeniz büyük sevinç sebebi olacaktır.”

İNGİLİZLER İLE GÖRÜŞTÜ
Mustafa Kemal Paşa, yine aynı gün, yani 21 Mayıs günü İngilizlerle görüşme gereğini duydu. Onlarla Samsun ve çevresinin güvenlik durumunu görüşmek istiyordu. Bunun için İngiliz güvenlik subayı Yüzbaşı LH Hurst ve iki meslektaşıyla buluştu. İngiliz subaylar açık sözlülükle Osmanlı Hükümeti’nin ülkeyi yönetemediğini ve en azından birkaç yıl için yabancıların korunmasına ve müdahalesine gerek duyduğunu söylediler. Mustafa Kemal bu görüşe kibar ama kesin bir tavırla karşı çıktı. Samsun bölgesindeki meselelerin Yunanlıların siyasi ya da başka bir deyişle, ayrılıkçı hedeflerine son verdikleri anda çözüleceğini bildirdi. Osmanlı topraklarının hiçbir noktasında Yunanlıların egemenlik hakkı olamazdı. Gerçi “İngiltere gibi en medenî milletlerden uzman kişilerin müşavir olarak iyi karşılanacağı” doğruydu, ama Türkler asla yabancıların yönetimi altında olmaya dayanamazdı.
Mustafa Kemal’in bu görüşmeyi Sadrazam’a bir rapor ile bildirdi. Sadrazam’a bu görüşmeyi aktaran raporu her zamanki sadakat ifadelerinin yanı sıra gizli bir uyarı taşıyordu; millet bütünleşmişti ve kendi egemenliği altında yaşamak istediğinden şu andaki hükümete kesinlikle sadıktı.

İSTANBUL’A RAPORLAR GÖNDERDİ

Mustafa Kemal Paşa, 21 Mayıs günü İstanbul Hükümeti’ne bir rapor daha gönderdi. Bu raporunda Samsun bölgesindeki asayişsizliğin sebeplerini bildirdi.
“Samsun sancağındaki eşkıyalıkla güvensizliğin sebeplerine ve bunun doğurduğu sonuçları burada yaptığım incelemelere dayanarak ve özet olarak aşağıda sunuyorum.
Genel Savaş’ın başlangıcında sancak içinde hemen yalnızca asker kaçaklarından ve Müslüman, Rum ve Ermeni gibi subaylardan ayrı ayrı oluşan bir takım çeteler bayağı haksızlıkla ve arada sırada tek tük adam öldürme olayları ile gün geçirmiş, Rum ve Ermeni göçü sırasında bu oymaklardan çıkan kimi çeteler politik nitelik almış ve Rusların girişi başlayınca ülke içinde kargaşa çıkarmak için, bunlar Ruslarca kışkırtılmış ve deniz yolu ile yardım edilmiş ve bu grup çetelerin eşkıyalıkları, politik olmakla birlikte yerel kovuşturma sırasında ülkeyi ölüme atacak duruma düşürememiştir. Rumların Ateşkes’e varıncaya kadar olayları ve eşkıyalıkları sürmüştür. İslam çetelerinin doğuşundaysa hiçbir zaman politik bir nitelik olmamıştır. Ateşkes’ten sonra devletçe iki kere çıkarılmış olan aftan birçok Müslüman asker kaçağı ve İslam eşkıyası dönüş yapmasına karşın Rum eşkıyasından yirmi dolayında adları belli kimseler eylemlerini sürdürmüştür. Bugün Sancak içinde Ünye bölgesindeki bir iki Ermeni çetesinden başka Ermeni çetesi yok denecek kadar azdır ve çalışmaları duyulmamaktadır. Ateşkes’ten sonra bütün Rumlar Yunanlılık şovenizmi ile her yerde şımardığı gibi bu yörede Pontus hükümetinin kurulması gibi safsata çevresinde toplanmış ve bütün Rum çeteleri düzenli bir program altında hemen bütünüyle politik bir yöne dönmüştür. Sancak’ın bütün Rumlarının çeteleri ile birlikte politik amaçla Samsun’daki Rum komitesi ve özellikle Metropoliti Yermano’ca yönetildiği kesindir.
Bu konu özellikle görüştüğüm Fransız Jandarma Subayı Mösyö Favro’nun ağzından kaçırılmıştır. Mösyö Favro, Metropolitçe İstanbul’daki Fransız temsilcilerine gönderilen ve Müslümanlarca Hristiyanlara saldırıyı anlatan ve yüz dolayında abartılmış olayı sıralayan bir raporu bana gösterdi. Bu raporu, Osmanlı Jandarma Müfettişi Albay Felon, içindekilerin doğru olup olmadığını inanılır biçimde araştırması için, Favro’ya göndermiştir. Şu son zamanlarda Samsun yöresindeki Rum sayısını artırmak için Rusya’da ne kadar Rum varsa göçmeye zorlanıyorken, kimi çeteler de gizlice deniz yolu ile kimi kıyı bölgelerine çıkarılmış ve içerdekiler güçlendirilmiştir. İç güvenliğin sağlanması için zorunlu olan kuvvetin sayısı sınırlanmaksızın askerin terhisi dolayısı ile kovuşturma kuvvetleri azalmış olduğu gibi jandarma kuvveti gerçekte yok denecek ölçüde az olduğundan Rum eşkıyasının türemesine sebep olmuştur. Bugün Samsun (merkez) ilçesinde 33, Çarşamba’da 2, Bafra’da 3, toplam olarak ele başılarının da adları ve eylem bölgeleri belirlenmiş 40 dolayında Rum çetesi vardır. Bunların hepsi politik saldırılarla, yok edici biçimde yaptıkları saldırıları ve aşağılık davranışları ile İslam halkı, yerel hükümetçe korunamadığından dolayı, son kertede kaygılanıp-kaynaşarak Sancak içinde kalan kimi İslâm çetelerinden canlarını ve mallarını korumak için bayağı yardım istemeğe ve daha da ötesi, fidye karşılığında bir takım Laz çetelerini Trabzon yöresinden getirerek mal ve namuslarının korunmasına zorunluluk doğmuş ve sonunda bugünkü durum oluşmuş ki, Rum çeteleri İslam halkını korkutmuş ve sindirmiş ve buna karşılık kimi köy ve bölgeleri İslâm çeteleri ile bayağı savunma durumunu almıştır. Bundan başka hükümetçe izlenmekte olan göç işlerindeki ilgilerinden korkanlarla bir jandarma subayı da kaçarak kendilerine yardımcı olmuştur. Bundan başka Müslüman halka Rum eşkıyasının azgınca saldırılarından üzülerek harekete geçen bir ordu subayı da kendine göre asker kaçaklarından ve halktan yardımcılar bularak çete kurmuş oluyor ki, toplam olarak altısı Samsun ilçesinden olmak üzere 13 İslam çetesi de çalışma durumundadır. Ama, bunlar düzenli bir programa bağlı olmayarak gerek Müslümanlar, gerek Hristiyanlara karşı kimi zaman eşkıyalıkta ve saldırıda bulunup büyük bölümü ile köyleri Rum çetelerinin saldırısından koruma ve savunma gibi bir amaca hizmet etmektedir.
İşte, incelemelerime ve kanılarıma göre durumun gerçek yönü budur. Kasabada nüfusun çoğunluğu olan Rumlar bütünüyle hükümete karşı soğuk ve ilgisiz ve sancak içinde ezici çoğunluğu oluşturan Müslümanlar da korku içinde ve millî haklarından ve geleceklerinden ve kötü olaylarla karşılaşmaktan kaygılı bulunuyorlar. Buraya gelişimi öğrenen köylüler, göz yaşları içinde başvurup durumlarını bildirmekte ve bunlardan kimileri, kendilerine saldıran Rum eşkıya elebaşılarının adlarını söylemekten korkmaktadırlar.
Bu durumun gerektirdiği önlemlere başvurulmuştur. Sonuçlarını da arka arkaya sunacağım arz olunur.
Dokuzuncu Ordu Birlikleri Müfettişi
Padişah’ın Fahrî Yaveri
Tuğgeneral
Mustafa Kemal.”

İNGİLİZLER’LE YAPILAN GÖRÜŞME
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da İngiliz yetkililerle yaptığı görüşmelerle ilgili raporunu 22 Mayıs günü Sadrazamlık Makamı’na gönderdi.
“Bugün kurmayımdan birkaç kişiyi özel olarak Samsun İngiliz politik temsilcisi Yzb. Hurst, askerî kontrol görevlisi Yzb. Zolther ve politik kontrol görevlisi Yzb. Mill’le görüştüm. Bu görüşme sonunda aşağıdaki konular sunulmaya değer görülmüştür.
Samsun sancağında eşkıyalığın doğuşu ve etkileri, bütünüyle 21.05.1919 günü sunduğum görüş kapsamında olmak üzere İngilizlerin kendilerince doğrulanmıştır. İzmir’in işgaliyle doğan acıklı olaylara ilişkin sözlere geçmek yoluyla İngiliz subaylarını, Osmanlı Hükümeti’nin, Türkiye’yi kendi kendini yönetemeyeceği, birkaç yıl olsun yabancıların karışması ve yönetmesine gerek olduğu anlamında bir görüş ileri sürmüşlerdir. Kendilerine verilen cevap, Samsun Sancağı’ndaki eşkıyalığın savaş zamanında Rumlardan başladığı ve Rusların bu haydutluğu destekleyip yönettikleri, bu yüzden önemli birliklerin bu yörede kovuşturma yapmasına gerek duyulduğu, dahası, ordunun başvurusu üzerine Hükümet’in o zaman Bafra göçünü de yapmak zorunda kaldığı, bugün için Rumlar, Müslümanları taşkınlığa götüren, üzen politik amaçlarından çekilirlerse eşkıyalığın hemen kalkacağı ve bu durunda İslam çetelerinin ortadan kaldırılması imkânı ve gerek görülürse askeri önlemlerle kesin yok edileceği bildirilmiştir. Osmanlı Hükümeti’nin yönetim biçimi konusundaki görüşlerine de özel anlamda ve kişisel görüş olmak üzere, Türklüğün yabancı yönetimine dayanma gücü olmadığı, İngilizler gibi en medeni milletlerden uzman kişilerin danışman olarak iyi karşılanacağı, Yunanlıların Osmanlı yurtlarının hiçbir yerinde egemenlik hakları olamayacağı anlatılmıştır. İzmir konusundaki sorularına da, olayın bütünü ile millî ve hayatî bir mesele olduğu ve sıradan bir köylü için de böyle anlaşıldığı ve İzmir’in Türklerce İstanbul gibi önemli bulunduğu, hiçbir yabancı, özellikle Yunanistan gibi düşle yaşayan bir hükümetin işgaline katlanılamayacağı, zorla yapılan bu işgalin geçici bulunacağı, milletin birlik olup egemenlik ilkesini, Türk duygusunu amaçlayarak Hükümet’e bütün ruh ve bedeni ile saygılı ve bağlı bulunduğu sırası ile sergilenip ve görüş alışverişi ve seziş niteliğinde olan bu konuşma özelliğini korumuştur.
9. Ordu Birlikleri Müfettişi
Mustafa Kemal.”

RUMLAR’IN MÜRACAATI YENİ DEĞİL
Mustafa Kemal Paşa, Sadaret Makamı’na aynı gün gönderdiği bir diğer telgrafında da, Samsun çevresindeki Rumların yaptıkları müracaatın yeni bir olay olmadığını bildirdi.
“Bafra ilçesinin Alaçam nahiyesi halkından Güvecioğlu Ahmet, Hafız Mehmet ve Hacı İsmail ile Rum ahaliden Periklis, Koziça, Vasilaki, Yuvanaki ve Yodidis, imzaları ile Yüksek Makamınıza ve birer sureti de İçişleri ve Savaş Bakanlıkları’na çekilen 21 Mart 1919 tarihli, asayişsizlikten söz eden telgrafta yazılanlar yeni bir olay olmamakla beraber bu telgraf, İslamlardan birkaç kişiyi elde etmek veya aldatmak suretiyle Rum Komitesi’nin bir baskısı ve tertibi sonucu çekilmiştir. Durumun özel olarak incelendiği arz olunur.”

SAMSUN VE ÇEVRESİNDE DURUM
Mustafa Kemal Paşa, Sadaret Makamı’ndan ayrı olarak Savaş Bakanlığı’na, Samsun ve çevresindeki genel durum hakkında bilgi veren raporunu sundu.
“Anadolu’daki asayişi, İngilizler bir kast-ı mahsusla kendileri bozuyorlar. 09 Mart 1919’da Mutasarrıf’ın haberi olmadan Samsun’a çıkan 200 İngiliz askerine, sonra 100 asker ile savaş malzemesi ilâve edilmiş. Bunları buraya gelince öğrendim. Mutasarrıf bunun sebebini sordukta, yazılı değil, sözlü olarak, askerlerin bir kısmının Sivas’a sevk edileceğini İngiliz siyasî mümessili söylemiş.
Samsun’da bulunan İngiliz Yzb. Rişar ile Yzb. Mill’in elde ettiğimiz kartvizitinde “Sivas Kontrol Subayı” oldukları yazılıdır. İngilizler, barış şartlarına aykırı olarak, istedikleri her yere asker gönderiyorlar. En çok askerî müfrezelerini illerin içlerine sevk ediyorlar. Bu halin:
1-Osmanlı Devleti’nin nüfuz ve mevcudiyetini toparlayamamasına,
2-Asayişi temine matuf olan çalışmamızı zorlaştıracağı gibi halk üzerinde tesiri derhal görülmeye başlayan sükun ve manevi güvencenin de sarsılmasına sebep olacağı tabiidir.
3-Bu gibi duruma karşı, lüzumu gibi hareket olunacak ve hassasiyet gösterilecek ise de, mütareke ahkâmına ve millî hukukumuza zarar veren böyle tecavüzlerin men’inin Babıâli’ce temini ve siyasî vaziyetten haberdar edilmekliğimi istirham eylerim.”

DAMAT FERİT’TEN TEŞEKKÜR
Sadrazam Damat Ferit Paşa, yaptığı çalışmalardan dolayı Mustafa Kemal Paşa’ya teşekkür etti.
“Sancak (Samsun) asayiş ve güvenliği ile ilgili değerli incelemelerini anlatan telgrafları, Bakanlar Kurulu’nda okunarak pek çok istifade edildiğinden, teşekkür edilir ve yapılan işler hakkında zaman zaman bilgi verilmesi temenni olunur.”
Mustafa Kemal Paşa, bu iltifatlara 23 Mayıs günü teşekkür etti.
Mustafa Kemal Paşa, aynı gün, Genelkurmay Başkanlığı’na da, Samsun ve çevresindeki durumu bildiren bir rapor gönderdi.
1-İngilizlerin son defa çıkardıklarını arz ettiğim yüz dolayında piyade askeri ile birlikte gelen on bir atlı askerin on eri Rum kökenli olduklarını güvenilir birisi bildirdi.
2-Dün bir Amerikan vapuru ile Samsun’a çıkan ve İngiliz birliklerini denetlemekle görevli bir İngiliz albayı yarın buradaki .... askeri denetleme görevlisiyle birlikte Merzifon’a gidecek, birkaç gün sonra Samsun’a dönerek aynı vapurla İstanbul’a gidecektir.
3-Sivas’a askeri denetleme subayı olarak gidecek olan Yüzbaşı Rih ve Mill adındaki iki İngiliz subayı bugünlerde hareket edecekler ve eşliklerinde bir de İngiliz askeri müfrezesi götüreceklerdir ve sonra Amasya ve Tokat’a da bir İngiliz subayı göndereceklermiş.
4-Samsun’da İngilizlerce yakında büyük bir telsiz-telgraf merkezi kurulacaktır. Buna ilişkin araç ve gereçler birkaç gün önce gelmiştir.
5-Yukarıda sunduklarım yalnız İngiliz subay aylarından alınmış özel bilgi durumundadır. İngiliz memurları çıkarma hareketleri ve subayları ile birliklerinin öteye beriye gönderilmesi konusunda ne Hükümet’e (Samsun Mutasarrıflığı’na), ne de bana resmi olarak bir durum bildirmediler ve bildirmekte yasaklı oldukları da kendilerince özel olarak açıklanmıştır.
6-Yukarıdaki maddeler ilgiyi pek önemli bir yere çekiyor. İngilizler bu hareketten resmi olarak bilgi vermedikleri için, bu konuda kendilerine zamanında resmi olarak herhangi bir işleme girişme imkânı olmuyor.
Yaptıkları olay durumuna geldikten sonra ise onları yaptıklarından geri çevirmeye zorlamak olağan olarak güç bir meseledir. Özel ilişkilerin etkisiyle alınabilen bilgilere dayanarak girişimlerde bulunmayı ise gerekli görmüyorum. Bundan dolayı sunmak istediğim konu şudur: Varlığımıza önem vermiyorlar, ülkemizi bayağı açık bir çöl (sahipsiz bir yer) gibi sayarak kuvvetlerini gizli ve özel planlarına göre dağıtıyor ve yerleştiriyorlar. Yavaşça başlamış olan bu hareket aynı yöntemlerle arttırılmakta ve genişletilmektedir. Bugün her yerde oldubittiler karşısında kalınacağının pek mümkün olduğunu derin saygı ve bağlılığımla arz ederim.”

ALİ FUAT PAŞA’YA BİLGİ VERDİ

Mustafa Kemal Paşa, 23 Mayıs günü Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanı’na, Samsun’a geldiğini ve sıkı temasta bulunmak istediğini bildirdi. Mustafa Kemal Paşa, bunu şöyle anlatır:
“Samsun’a geldiğimi ve kendisiyle sıkı temasta bulunmak istediğimi ve İzmir dolaylarına dair daha kolaylıkla alabileceği bilgilerden haberdar olmak istediğimi bildirdim.
Bu kolordunun durumu ile daha İstanbul’da iken ilgilenmiştim. Güney’den Ankara bölgesine demiryoluyla nakli söz konusuydu. Bu nakliyata engel olunmak istendiğini anlamış bulunduğumdan, İstanbul’dan hareketim günlerinde, Genelkurmay Başkanı olan Cemal Paşa’dan, kolordunun demiryoluyla nakli gecikirse, karadan yürüyerek Ankara’ya sevkini rica etmiştim. Bundan dolayı bahsettiğim şifre-telgrafında ‘20. Kolordu birliklerinin bütün mevcuduyla Ankara’ya gelmeğe muvaffak olup olamayacağını’ sordum. Samsun (Canik) sancağı hakkında bilgi verdikten sonra, ‘bir iki güne kadar Samsun’dan karargâhımla bir müddet için Havza’ya gideceğimi ve herhalde Samsun’dan hareketimden önce beni aydınlatacak bilgiler beklediğimi’ yazdım.”

KÂZIMKARABEKİR’E BİLGİ VERDİ

Mustafa Kemal Paşa, 23 Mayıs günü Kâzım Karabekir Paşa’ya bir şifre daha göndererek, genel durumu ve düşüncelerini bildirdi. Bu açıklamalar, gelecek günlerin bir şifresidir. Yapılacak mitinglerin, gösterilerin bir başlangıç noktasıdır.
“İtilâf hükümetlerinin duygularımıza ve politik varlığımıza karşı İzmir’i Yunanlılara işgal ettirerek başlattıkları haksız davranışlarına karşı her yerde yapılan gösteriler ve olagelen başvuruların arkası bırakılmayarak kesin sonuç alınıncaya kadar sürdürülmesi ve her yerde bu millî gösterilerin iyi bir biçimde yürütülmesi çok önemlidir.
Halifelik, Saltanat ve bağımsızlık, ancak ve ancak bu milletin bu duygu ve üzüntülerinin eriştiği etki, genişlikle ve şiddetle dışarıya yansıtılmasına bağlıdır.
Başkentin böylelikle etkili ve aralıksız gösterilere gerek duyduğu sonucu çıkarılıyor. Bu etkili gösterilerle kazanılacak başarı, devletin ve ülkenin öteki bölümü ve çevrelerinin de dokunulmazlığının sağlanmasına pek çok yardım edecektir.
Hükümetin ve askerî orunların el ele vererek bu vatanseverce hizmetleri düzenlemede millete yardım etmesi ve ama memurlarla askerlerin bu konudaki sürekli çabalarının gizli ve duyulmaz kalarak gösterilerin yalnızca halk topluluklarının yüreğinden doğduğunu ve adaletin açıklığa çıkmasının çoğunlukla beklenilmekte olduğunun İstanbul’daki İtilaf devletleri temsilcilerine ve Hükümet’e çabuklukla ulaştırılması yolundaki girişimleri saygı ile belirtir ve dilerim.”

RUMLAR VE ERMENİLER

Bölgede Rumlar kadar faal olmasalar da birkaç Ermeni çetesi vardı. Fakat, o günlerde Kars’tan yenileri gelmişti. Mustafa Kemal Paşa, bunları Genelkurmay Başkanlığı’na bildirdi.
Silahlı üç yüz Ermeni’nin üç makineli tüfek ve birçok bombayla Kars’tan Erzurum’un kuzeydoğusunda, sınır üzerinde Kosor adlı yere geldikleri öğrenildi. Ermenilerin politik amaçlarını sürdürerek ve güvensiz göstermek amacı ile Doğu illerine çeteler geçireceklerini ve (Mondros) Ateşkes gününden beri ilk olarak uygun bulunan dönemin eylemlerini kolaylaştıracağını sanıyorum. Bu olasılığa karşı 15. Kolordu’ca gerekli önlemlerin alınmasına başlanmıştır. Kolordu’nun buyruğundaki gücün İngilizlerce bir saldırıya uğrama (durumunda) olduğunu hatırlıyorum. Bu gücün korunması doğal olarak zorunluluktan başka, duruma göre belki de artırılmasının gerekeceği de arz olunur.”
Mustafa Kemal Paşa, 24 Mayıs günü Sadrazamlık Makamı’na yeni bir rapor gönderdi. Gönderdiği yazının bilgisini Genelkurmay Başkanlığı’na da bildirir. Bu yazısında Samsun ve Sivas çevresindeki güvenliğin sağlanması konusunda jandarma ve asker sayısının arttırılmasını ve bunun için İtilâf devletleri temsilcileri ile görüşülerek çare bulunmasını istedi.
“Sadrazamlık katına sunduğum dileğin bir örneğini olduğu gibi sunuyorum. (Mondros) Ateşkes Antlaşması’nın beşinci maddesi Osmanlı Devleti’nin jandarma ve kara ordusunu sınırlayarak iç güvenliğin ve sınırların korunmasına yetmesi gereğini göstermiştir ki, buna dayanarak, öğrendiğime göre, Devletçe yetmiş beş bin askere gerek gösterilmişse de İtilaf devletleri bunu uygun görmeyerek kırk üç bine düşürmüştür. Şimdiye kadar geçen olaylar ve eylemli denemeler Hükûmet’in Antlaşma maddesine dayanan öneri ve değerlendirmenin doğru olup, İtilaf devletleri ise bu gücü zorla azaltması, iç güvenliğin korunmasında Hükümeti imkânsızlık karşısında bırakmıştır. Bundan dolayı Samsun (Canik) Sancağı ile Sivas ilinin Amasya ve çevresindeki jandarma ve kara askerinin güvenliği sağlama ve sürdürme için hiçbir yolla yeterli olmaması halkın güven ve huzur çok olumsuz etkisi olmuştur. Bu sebeple, bu konu İtilaf temsilcilerinin görüşlerine başvurarak güvenliğin sağlanmasına yetecek sayıya ulaşmasına Olurlarının alınması ve özellikle Samsun sancağı ile güney kesimindeki jandarma ve kara askerini güçlendirmek üzere birkaç bin erin silahaltına alınması ve bu arada jandarma olarak bir bölüm birliğin de ayrılması çok önemlidir. İtilaf devletleri Osmanlı Hükûmeti’nin güvenliği sürdürmesini gerçekten istiyorlarsa, bu konudaki öneriyi iyi karşılamaları ve benimsemeleri gerekir.
Osmanlı ülkesinin buraya benzeyen ve güvenliğe gerek duyan öteki bölgeleri de olduğuna göre, bu olağanüstü zorunluluğun alınmasına izin buyurmanızı dilerim.”

HAVZA’YA DOĞRU

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’daki faaliyetlerini tamamladı. Düşüncelerini uygulamak, daha emin bölgelere ulaşmak amacıyla Samsun’dan ayrılması gerekiyordu. 24 Mayıs günü karargâhını Samsun’dan Havza’ya taşıyacağını Savaş Bakanlığı’na bildirdi.
“Merzifon, Vezirköprü, Amasya, Lâdik, Havza gibi birtakım yakınmaların ortaya çıktığı yerleri kapsayan bölgede incelemeler yapmak ve önlemler almak Karargâhımı geçici olarak Havza’ya taşıyacağım. Ama, haberleşmenin güvenlik altında yapılabilmesi için adresimin şimdilik Samsun olacağını arz ederim.”
Mustafa Kemal Paşa, aynı gün, Havza Kaymakamlığı’ndan bazı sorularına cevap vermesini istedi. Bu sorular, tamamen istihbarat bilgilerini, çevrenin yapısını, yerli ve yabancıların durumunu kapsamaktaydı.
1-İlçenin bucaklar üzerine nüfusu: İslam-Hristiyan (Rum, Ermeni)
2-Ateşkesten sonra belli başlı olaylar, son iki ay içerisinde yapılan soygunculuğun ölçüsü ve belirlenen önemli olay somut olarak gösterilecektir.
3 -Bu soygunculuğa karşı hükümetin, askerlerin çalışması ve başarı durumu.
4 -Komşu ilçelerin güvenlik durumu ve ilçeniz üzerindeki etkileri.
5-Ermeni ve Rumların (ilçedeki) hükûmetle olan ilişkileri, Rumların iç ve dış komitelerle bağlılık durumları ve önemli kişileri kimlerdir?
6-İngiliz ve Amerikan memurları bu ilçede kimlerle görüşüp konuşuyorlar ve hangi amaçları gözetiyorlar?
7-Bir Yunan subayının bu yörelere gizlice geldiği doğru mu?
8-İslâm’ın sevilmiş kişilerinden, din adamlarından ve etkili konuşan kişilerden kimler varsa bunların adları.
9-Sivil memurların ve askerlerin davranışları.
10-Halkın toprak ürünleri vergisi (aşar) borçları çok mudur? Toplanmayan ne kadardır? Ordu adına ambarlarda neler vardır?
11-Dünya savaşında ilçe taşıtları ne ölçüde bozulmuştur?
12-Halktaki politik duygular: Müslümanlarla Hristiyanlar ayrı ayrı.”

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan yanında getirdiği Üsteğmen Arif Hikmet (Gerçekçi) Bey’i, 3. Kolordu Komutanı Refet Bey’in yanına verdi.
Emekli Hâkim General Hikmet Gerçekçi, bu olayı şöyle anlatmaktadır:
“Samsun’a çıkınca Albay Refet Bey, Sivas’ta 3’üncü Kolordu Komutanı olarak çalışırken çevresinde görevli subaylardan bir kısmının Padişah taraftarı bulunacaklarını Mustafa Kemal’e anlatarak, “gizli işlerimiz için bana emin olduğun bir zabiti ver” demiş. O da beni çağırdı. “Sen bundan sonra Refet ile çalışacaksın” dedi. Bir selâm verdim ayrıldım. İşte benim Refet Bey’i tanımaklığım böyle oldu. Tabii Atatürk’le daima temasımız, gizli muhaberelerimiz vardı. O tarihten itibaren Refet Bey ile Anadolu’daki bütün isyan hareketlerinin bastırılmasında, Dumlupınar’da, Afyon’da ve diğer muharebelerde ve İstanbul’a girişte daima beraber bulundum. Trakya’ya da birlikte gittim.
O günleri görmeyen ve yaşamayanlar, İstiklal Savaşı’nın kolaylıkla kazanıldığını zannederler. Hâlbuki İstiklal Savaşı’nda biz, bir yandan düşmanla, bir yandan da iç düşmanlarla uğraştık.”

HAVZA’DA

Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, 25 Mayıs günü saat dokuzu yirmi yedi geçe Samsun’dan ayrıldılar, Havza’ya geldiler. Mustafa Kemal ve karargâhı 12 Haziran’a kadar Havza’da kaldılar.
Mustafa Kemal Paşa, Havza’ya gelişinin ikinci günü Havzalılar kendisini ziyarete geldiler. Memleketin içinde bulunduğu ortam konuşuldu. Mustafa Kemal Paşa kendisini ziyarete gelenlere “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız.” dedi.
Bu günlerde Sait Molla, İngiliz Muhipler Cemiyeti (İngilizleri Sevenler Derneği) adıyla kurulan derneği adres göstererek İngilizler lehinde propaganda yaptı.
Mustafa Kemal Paşa, sorumluluk bölgesindeki il ve sancaklara bir genelge göndererek, Sait Molla’nın telgrafına itibar edilmemesini bildirerek, “millî bağımsızlık ve yönetimimizin kurtarılmasının ancak milletin birlik olarak savunması ile sağlanabileceğini” açıklamıştır.

“Kişiye Özel Havza: 26.05.1919

İngiliz Muhipler Cemiyeti Hakkında

Havza, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van, Diyarbakır, Bitlis, Elazığ, Ankara ve Kastamonu İllerine, Erzincan ve Canik Mutasarrıflığı’na,

İstanbul’dan Sait Molla imzalı bir telgrafın her taraf Belediye Başkanları’na çekildiğini öğrendim. Bu telgrafla yönetilen siyasetin millî bağımsızlığımıza ne dereceye kadar yararlı olabileceğini Babıâli’den sordum. Muvafakat ve tasvibime dair bir cevap alamadım. Milletin böyle bilinmeyen kişilerce düzensiz ve çeşitli siyasi maceralara tevcihindeki sakıncadan dolayı buna benzer teşebbüslere kulak asılmaması ve değer verilmemesini milletin selâmeti ve memleket adına tavsiye eder, millî bağımsızlık ve siyasetimizin kurtarılmasının ancak milletin tek vücut olarak savunması ile kabil olacağını arz ederim.

9. Ordu Birlikleri Müfettişi
Mustafa Kemal.”

Bir gün sonra da Mustafa Kemal Paşa, Havza’dan, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’dan ve Konya’daki 2. Ordu Müfettişliği’nden, Afyonkarahisar’daki Tümen’in takviyesi hakkında bilgi istedi.
“Afyonkarahisar’daki tümenin takviyesi için hangi kaynaklardan istifade edilmekte olduğunu ve kuvvetinin arttırılmasına maddî imkân bulunup bulunmadığını ve bugünkü şartlara ve durumumuza göre, bu tümene nasıl bir vazifenin verilmesi düşünüldüğünü” sordu.

İZMİR İÇİN MİTİNG

Mustafa Kemal Paşa, Havza’dan, sivil, asker, yüksek memur, komutanlıklara ve millî teşkilâtlara gizli birer genelge gönderdi. Bu genelgede, Türk Milleti’nin içine düştüğü ölüm tehlikesini, yurdun dört yandan düşmanla, ihanetle çevrilmiş olduğunu anlattı. Halkı mitinglere, kurtuluş fikri üzerinde birliğe, millî heyecanlara teşvik etti.
“Dikkate değer bir noktadır ki, İzmir’in ve onun arkasından Manisa’nın ve Aydın’ın işgali ve yapılan tecavüz ve zulümler hakkında henüz millet aydınlanmamış ve millî varlığa vurulan bu feci darbeye karşı açıkça, herhangi bir şekilde tepki ve şikâyet gösterilmemişti. Milletin bu haksız darbeler karşısında sessiz ve hareketsiz kalması, elbette milletin lehinde tefsir olunamazdı. Onun için milleti uyandırıp harekete getirmek lazımdı. Bu maksatla 28 Mayıs 1919 tarihinde, valilere, müstakil mutasarrıflıklara, Erzurum’da 15. Kolordu, Ankara’da 20. Kolordu ve Diyarbakır’da 13. Kolordu Komutanlıkları’na, Konya’da Ordu Müfettişliği’ne bir genelgeyle şu yolda tebligatta bulundum:
‘İzmir’in ve maalesef bunu takip eden Manisa ve Aydın’ın işgali, ilerdeki tehlikeyi daha açık olarak hissettirmiştir. Yurt bütünlüğümüzün korunması için milletçe daha canlı olarak tepki gösterilmesi ve bunun devam ettirilmesi lâzımdır. Millî hayat ve istiklâlimizde gedikler açan işgal ve ilhak gibi hadiseler bütün millete kan ağlatmaktadır. Istıraplar zaptolunamıyor. Hazmedilmesi ve dayanılması mümkün olmayan bu duruma derhal son verilmesinin bütün medenî milletler ile büyük devletlerin adalet ve nüfuzlarından sabırsızlıkla beklendiğini göstermek gayesiyle, önümüzdeki hafta içinde ve muhtelif vilâyetlere göre Pazartesi başlayıp Çarşamba günü müracaatın arkası alınmak üzere, büyük ve heyecanlı mitingler yapılarak, millî nümayişlerde bulunulması, bunun bütün kasaba ve köylere kadar genişletilmesi, bütün büyük devletlerin temsilcileriyle Babıâli’ye uyarıcı telgraflar çekilmesi, yabancıların bulunduğu yerlerde yabancılar da uyarılmakla beraber millî nümayişlerde terbiye ve sükûnetin korunmasına son derecede dikkat edilmesi, Hıristiyan halka karşı bir tecavüz ve nümayiş ve düşmanlık gibi tavırlar alınmaması zarurîdir. Sizlerin bu fikirler etrafında hassas ve müessir bulunmaları dolayısıyla, işin iyi idare edileceği ve başarıya ulaşılacağına âcizlerinde tam bir güven vardır. Neticesinden haberdar buyurulmamı rica ederim.”

GENEL DURUMUMUZ
Mustafa Kemal Paşa’nın bu genelgesiyle birlikte pek çok yerde mitingler düzenlendi. İtilâf temsilcilerine protesto telgrafları gönderildi. Bir anda oluşan bu yeni durum karşısında İngilizler rahatsız oldu.
Mustafa Kemal Paşa, 29 Mayıs günü de Kolordu Komutanları’na genel durumu bildiren ve yapılması gereken çalışmaların neler olacağı konusunda bir gizli genelge gönderdi.
“1-İtilâf devletlerinin milletimize haksız bir siyaset uyguladıkları ve millî istiklâlimizi (egemenliğimizi) ve devletimizi idama mahkûm etmekte oldukları gerçekleşmiştir. İzmir, Manisa’yı Yunanlılara işgal ettirmekle başlayan son acımasız davranışları, İtalyanların Antalya ve Konya taraflarında askeri işgallerini genişletmeleri ile bir kat daha tehlikeli bir şekil alacak Samsun ve Trabzon gibi Karadeniz çıkış yerlerimizin de aynı akıbete uğratılması hazırlıklarına başladıkları anlaşılıyor. Ermenistan hülyası gerçekleştirme alanına çıkarılarak hayatımıza bir ölüm tokadının indirilmesi uzak değildir. Sıkı bir şekilde işgalde bulunan Halifelik makamı ve hükümet merkezinde (başkentte) itilaf temsilcilerinden adeta esir muamelesi gören başkentin, üstü kapalı olarak taşraya işittirdiği son ses, bizlere bulunduğumuz üzüntü verici siyasi durumu pekâlâ duyurdu. Milletin esaretten kurtarılması, egemen ve müstakil olarak topraklarımızda yaşayabilmesi ancak kararlı ve namuslu ellerin milleti kısa ve doğru yoldan müdafi hukuk ve istiklâle sevkiyle kabil olacaktır. Güvenilir sivil devlet memurlarıyla el ele vererek istiklâlimizin müdafaası emrinde gerekli teşkilâtı (bittabi gizli) ve dışarıya karşı duyulmaz bir surette kurulmasını zorunlu buluyorum. Bu husus, ihtisasımız dolayısıyla biz askerlerin vatanseverlik sorumluluğuna düşmektedir.
2-Doğu illerinde yabancı işgalini iki şekilde düşünmekteyim. Ya Karadeniz sahilindeki Rum halkı isyan ederek. Cumhuriyet kuracak ve bir taraftan da kuvvetli iç ve özellikle dış çeteleri illerimizde çapulculuk yapacaklardır. Buna karşı koyacağız; jandarma ve askeri birliklerle bunları şiddetle takip edeceğiz. Ve İslâm köyleri de ellerindeki silahlarıyla köylerini bizzat müdafaa edecektir. Veyahut böyle bir isyanla gerek aynı olsun, gerek olmasın sahile ufak veya büyük yabancı kuvvetleri çıkarken sahilde yerleşecek ve belki içerilere de geçecektir. Çıkan yalnız Yunan kuvveti olursa halkımız ve askerlerimizin gücü ile geri atma yolu bulunabilir. Diğer İtilâf devletlerinin birlikleri olursa sahile yerleşmelerini geciktirecek ve içerdeki tepkinin de aşağıdaki gibi mitingler ve günlük gösterilerle millî protestolar yapılabilir. Fakat bu kuvvetlerin içeri sarkmasına yani memleketimizi bilfiil eylemlerine karşı bittabi halk ve asker bir bütün olarak fiilen silahla istiklâlini savunmaya uğraşacaktır.
Bu ihtimallerle beraber doğudan Ermenistan ve Gürcistan yönlerinden olabilecek saldırılar göz önüne alınarak, başkaca yerlerin gerilla tarzında savunulması konusunun şimdiden hazırlanması, sahile yakın olup yabancı kontrollerinin dışında kalmış mahallerdeki silahlar, cephane ve teçhizat ve askerî sağlık araçlarının uygun bir yolla, sezdirilmeden içerilere taşınmasının sağlanması, denetim altında bulunanların bile kaçırılması hazırlıklarının şimdiden yapılması. Köylerin durumuna göre halkın kendi köyünü savunma veyahut yakınındaki askerî birliklere katkılarına göre hazırlıklara başlanması ve bunun için silah ve cephanenin ve yiyecek türlerinin zamanında belirlenmesi ve birlik sayılarının arttırılması ve birlikler elinde bulunan silahların elden geldiğince birleştirilmesi, gerekli gereçlerin, yiyecek maddelerinin güvencesi ve cephanenin sağlanması, önemli yollardaki büyük yapıların gerektiğinde yıkılmak üzere hazırlığı gibi konuların şimdiden düşünülerek oldukça gizli bir biçimde gerçekleştirilmesi gerekir.
20. Kolordu’nun batıdan doğuya ve 12. Kolordu’nun Adana dolaylarından doğuya gelen yönleri güvenli duruma getirmesine gerek olacağı görüşündeyim. Belirtilen görüşlere dair yüksek görüşlerinizin bildirilmesini dilerim.
3-Yalnız gizli olarak: Üçüncü, Onbeşinci, Yirminci Kolordu Komutanlıkları’na yazılmıştır.”

İZMİR’İ PROTESTO
Yurdun her köşesinde mitingler yapılıyor ve İstanbul’a, hükümete ve yabancı temsilciliklere protesto telgrafları yağıyordu. Bu durumdan rahatsız olan İtilâf temsilcileri ve hükümet üyeleri bir çözüm arıyorlardı. Bir de bunu yaptıran kuvveti bulmak istiyorlardı. İşte bu amaçla 30 Mayıs günü Savaş Bakanı Şevket Turgut Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya gündemdeki mitingler ve telgraflarla ilgili bir soru sordu. O da uygun cevaplar vererek kaygı duyulmamasını, memur ve askerin tarafsız olduğunu bildirdi.
“Görüşlerime ve tetkiklerime göre arz edeyim ki, mitingler ve teller, milletin sinesinden fışkıran bir ateştir. Gördüğüm bu tezahüratlar, İtilâf devletlerinin, Türk’ün millî izzet-i nefsine, meşru hakkına olan tecavüzlerden meydana gelen, Türk ve Müslüman yarasından akan kanlardan başka bir şey değildir. Bu heyecan memleketin en ücra köşesine kadar yaygın olup, umumidir. Şimdilik sivil devlet memuru ve askeriyenin tamamen tarafsız kaldığını, bu tezahürat ve acıların usluluk ve dayanıklılıkla cereyan ettiği de dikkat edilecek bir kayıttır.”

ERMENİ VAHŞETİ
Mustafa Kemal Paşa, yine aynı gün, Kâzım Karabekir’e gönderdiği bir yazı ile, Ermenilerin yaptıkları mezalim ile Van’a doğru ilerlemeleri konusunda bilgi istedi.
“1-Vali Münir Bey’den aldığım 29 Mayıs tarihli şifrede doğruluk durumu henüz kesinlik kazanmadı kaydıyla Ermenilerin Kars ve Sarıkamış’ta on bin asker yığdıkları ve Antranik’in de otuz bin kadar kuvvetle Van yöresine inmekte olduğu bildiriliyor. Bilginiz olduğu belli olan bu haberin kaynağı ve güven durumu hakkındaki kanıtları ve görüşlerinizin bildirilmesini rica ederim.
2-Evvelce de arz ettiğim sebeplerle siyasi vaziyetimizi ben çok karanlık görüyorum. İtilâf hükümetleri miras ve hukuk hakkımız olan toprakları çiğnemeği Hıristiyanlık namına bir hizmet sayıyorlar. Bu düşünceyle illerimizi Ermenilere peşkeş çekmeleri ... ihtimali bulunuyor. Böyle bir vaziyette İngiliz birliklerinin İzmir’de Yunanlılarla Rumlara yaptıkları gibi bu cephede de Ermenilere öncülük edeceği pek beklenilendir. Ve böyle bir hareketle zorla yerleşmiş olan bölge halkı ile göçmenleri bir kere daha yerlerinden oynatmak ve bu suretle azınlığın çoğunluğa egemen olma görüşünü uygulama durumu kendilerince olabilir. Bergama buna bir misaldir. Kanaatimce böyle bir hali biz, düşmanlığı hızlandırma sayarak, yasal topraklarımızı ve millî istiklâlimizi (bağımsızlığımızı) kurtarmak için mecburuz. Bu husustaki kanaat ve kararımı Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’ya bilgi için bildirdim. Adeta mahsur bir kaleye benzeyen Babıâli’de İtilaf temsilcilerinin esiri gibi bir şekilde milletin geleceğini idareye uğraşan hükümet merkezimizin (başkentimizin) bu gibi konularda hiçbir şey diyemeyeceğini, yapamayacağını bugünkü misalleriyle takdir edebiliriz. İngilizlerin evvela küçük bir askerî birlikle doğudan gelmeleri memleketin diğer yörelerindeki tecrübeye göre düşünülebilir. Bu konuda görüşlerinizi bekliyorum.
3-İl’e istihbarat hizmetinin sizinle beraber birleştirilmesini ve düzenlenmesini tavsiye ederim. Esasen vaki olan istek üzerine kanıt toplamak için Sadaret (Başbakanlık) Makamı illere örtülü ödenekten para ayırmasını bu kere Meclisi Vükela (Bakanlar Kurulu) kararıyla İç İşleri Bakanlığı’na emreyledi.”
Erzurum Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti, Doğu illerinin birlik için bir kongre yapmasını teklif etti.
Erzurum Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti; Trabzon Muhafazayı Hukuku Milliye Cemiyeti ile Sivas, Diyarbakır, Elazığ (Mamuretülaziz), Bitlis, Van, Erzincan Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti şube başkanlıklarına gönderdiği yazıda, birlik içinde olunması için doğu illerinin Erzurum veya diğer bir yerde kongre için toplanması gereğini bildirdi. Erzurum’un Ermenilere bırakılacağı söylentilerine karşılık kongrenin bu şehrimizde yapılmasını Trabzon Cemiyeti’nin teklif etmesi üzerine kongrenin Erzurum’da yapılmasına karar verildi. Bu karar diğer doğu illerine bildirildi. Bu telgraf Trabzon’a vardığı zaman, Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Şubeleri’nden gelen delegelerle alınacak tedbirler hakkında görüşmekte idi. Telgraf sevinçle karşılandı ve Erzurum’da kongreye katılmak için karar verildi.

KARABEKİR’İN CEVABI
Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal’in 30 Mayıs’ta, Ermenilerin Van yöresindeki hareketleri ve genel durumumuz hakkında istediği bilgileri 01 Haziran günü gönderdi.
“DOKUZUNCU ORDU MÜFETTİŞLİĞİNE
1-İstihbarat hususunda illerden verilecek malûmatın düşünmeden işitilen işler olduğu öteden beri bilinmektedir. Antranik gibi bir sergerde otuz bin kişiyi nasıl besler ve sevk ve idare eder. Fakat lâf olarak her tarafa bu kabil şayiaları da mahsus, isteyerek yayabilir. Vali Bey’e rica ettim, bundan sonra her işittiğini yazmasın. Bugün Ermenilerin asker kılıklı bütün mahlûkatını dahi toplasa Allah’ın lütfu ile yine yola getirilirler ve bu mahlûkatın toplamı hiçbir zaman on bini aşmaz. Son malûmata nazaran altı bin kişilik bir kuvvetleri Nahçıvan mıntıkasını işgal ettiklerini arz etmiştim. Van üzerine gittikleri iaşe edilen (yedirilen) kuvvet bu olsa gerektir. Hâlbuki Van’a gitmek için bu uzun dolaşmaya lüzum yoktur. En kestirme istikamet Iğdır-Bayazıt yolu idi. Bundan dolayı Ermenilerin kendi dertleriyle meşgul bulunmaları da pek muhtemeldir. Her halde bu hafta zarfında vaziyet gelişecektir.
2-Bugün kıyılar İtilâf’ın tehdidinde ve iki gözümüz olan İstanbul ile İzmir de işgalleri altındadır. Milletimizi, dinimizi devam ettireceğimiz ancak bu Erzurum ufuklarından başka bir yer kalmamıştır. Her ne şekilde olursa olsun buralardan çekilmek muazzam tarihimizi ebediyen kapatacaktır. Bunun için ben dahi herhangi bir kuvvet olursa olsun tecavüzlerini düşmanca çabuk hareket ettiği gibi ad ve kabul edeceğim. Yüksek kişiliğinizden dahi bu kararı duymakla daha ziyade huzur ve vicdan buldum. Trabzon’a Köprülü Kâzım Bey’in seri bir şekilde gelmesi pek lazım olacaktır. On İkinci Tümen de komutansız olduğundan Kaymakam Osman Bey’in dahi Erzurum’a büyük faydalı olacağını arz eylerim.”

JANDARMA TAKVİYESİ
Mustafa Kemal Paşa, aynı gün, Savaş Bakanlığı’na, yaptığı incelemelerle ilgili raporunu gönderdi. Raporunda, jandarma kifayetsizliğine temas ederek, terhisler ve firarlar sebebiyle taburların “50-100 askere indiğini”, “bu miktar ile asayişi temin etmenin bir hayli zor” olacağını, siyasî tedbirlere başvurularak, Türk ve İslam çetelerinin faaliyetlerine devam etmeleri halinde, bunun, memleketi ecnebi işgaline maruz bırakacağını, bundan Türk ve Müslüman ahalinin müteessir olacağını münasip lisanla anlatmıştır. “Türk ve İslâm çetelerinin faaliyetlerine genel bir şekilde son verilmiş, Laz çeteleri de tecrit ve ıskat edilmiştir.” dedikten sonra “Rum başkanlarına ve onları besleyen İngiliz ve Fransız subaylarına da Rum çetelerinin taşkınlıklarına mani olmaları, neticede herkesin pek müteessir olacağı, buna mahal vermemesi duyurulmuştur” diye yazmıştır.

İNGİLİZ AJANLARI
Samsun’daki İngiliz Yüzbaşı Hurst, Mustafa Kemal’in peşinden Havza’ya gitti. Mustafa Kemal’in peşine taktığı ve oradaki Rum papazlarından ve Ermeni kadınlardan bilgi aldı.
İngiliz Yüzbaşı Hurst, yerine Yüzbaşı Salter’i bırakıp, Mustafa Kemal’in ardından Havza’ya koştu. “Ne oluyor, anlayalım” dedi. Aynı gün akşamı Havza’daki Rum hanına indi. İner inmez Rum papazı geldi, kapısını çaldı. Soluk soluğa anlattı: “30 Mayıs Cuma günü Havza Camii’nde bir toplantı yapılmış. Arkasından kasaba meydanında İzmir’in işgalini protesto mitingi düzenlenmiş. Mustafa Kemal de bu mitingde bulunmuş. Kendisi konuşmamış ama Reji Memuru Fuat Efendi’ye ateşli bir konuşma yaptırmıştı.”
Rum papazı raporunu verip Hurst’un odasından çıkar; hemen arkasından dört Ermeni kadını içeri girer. Onlar da Mustafa Kemal’i İngilizlere rapor ederler: Veronik Hayrabedian adlı Ermeni, Melkon Macaryan, 30 Mayıs günü Havza Camii’nde yapılan konuşmaları dinlemiş, Mustafa Kemal orada İzmir konusunda anlamlı bir konuşma yapmış. Macaryan bu konuşmayı kulaklarıyla duyduğunu söylemiş. (Sonradan Macaryan’ın cami içine girmediği, yalnız cami avlusundan içerdeki konuşmalara kulak kabarttığı anlaşılmış; bu yüzden söyledikleri biraz değer yitirmiş...) Ama Ermeni kadınlar, Havza mitingindeki sert konuşmaları, Mustafa Kemal Paşa’nın körüklediğini doğrulamışlar.
Yüzbaşı Hurst, Mustafa Kemal hareketini kösteklemeye çalışıyor. Havza’dan Merzifon’a geçiyor. Merzifon, misyoner yatağı. Burada büyük bir Amerikan Misyoner Koleji ve çok sayıda Amerikan misyoneri var. Bunların bazıları 30 yıldır Türkiye’de oturuyor. Yüzbaşı Hurst, burayı elverişli görüyor.
Samsun’daki İngiliz Yardım Subayı Yüzbaşı L.H. Hurst, 01 Haziran günü, yanında tercümanı ve kontrol subayları Yüzbaşı Salter ve Yüzbaşı Elliot ile birlikte olanı biteni gözleriyle görmek üzere Samsun’dan Havza’ya hareket etti.
Yüzbaşı Hurst, Havza’da Rum Papaz ile görüştü, bundan sonra Mustafa Kemal Paşa’yı da ziyaret etti. Hurst, “durumun fena bir gelişmede olduğu” kanaati ile Havza’dan ayrıldı.

KONFERANSA DAVET
Fransa’nın İstanbul’daki Yüksek Komiseri Defrance, Babıâli’ye gelerek Sadrazam Damat Ferit Paşa’yı ziyaret etti. Defrance, Osmanlı Devleti’ni resmen Paris Konferansı’na davet etti.

SİVAS VALİ VEKİLİ
Sivas Vali Vekili, 02 Haziran günü Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafla, Albay Demange’nin ihtarlarını bildirdi.
Vali Vekili’nin telgrafında şu bilgiler vardı:
“Bugün Albay Demange imzasıyla alınan telgrafta ‘Aziziye’de İzmir’in işgal edildiği ve bu ise doğru olmayıp, size durumdan haber veriyorum ki bu haller müttefik askerleri tarafından vilâyetinizin işgaline sebep olur’ manasında ihtarlarda bulunmaktadır...”
Bu telgrafla ilgili olarak Mustafa Kemal Paşa’nın yorumu şöyledir:
Hakikatte, ne Sivas’ta endişe verici bir hal vardı ve ne de Hristiyanların öldürmekle tehdit edildiği doğru idi. Meseleyi milletçe yapılmaya başlanılan mitinglerden korkan ve bunu emellerinin gerçekleşmesine engel sayan Hristiyan azınlıkların, yabancıların dikkatini kendi üzerlerine çekmek için bilhassa yaydıkları uydurma haberler olarak kabul etmek lâzımdır.

ERMENİLER’İN KORUNMASI
Savaş Bakanlığı, İngilizlerin Ermeni göçmenleri korumak amacıyla verdikleri nota konusunda 02 Haziran günü Mustafa Kemal Paşa’dan bilgi istedi.
Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin, Ermenileri korumak amacıyla verdikleri nota konusunda Savaş Bakanlığı’na 03 Haziran günü verdiği cevapta, “Sivas ve civarında, evvelce bulunan Ermenileri tehdit edecek bir olay olmamıştır” dedi.
“Savaş Bakanlığı Yüksek Makamına
Sivas ve civarında, evvelce bulunan Ermenileri ve sonradan gelen göçmenleri dehşete düşürecek hiçbir olay olmamıştır. Ne Sivas’ta ve ne de civarında endişe verici hiçbir hal yoktur. Herkes sükûnet içinde iş ve güçleriyle meşguldür. Bunu, kesinlikle arz ve temin ederim. Bu itibarla İngiliz notasındaki istihbarat kaynağının ne olduğu tarafımdan bilinmesi lazımdır. İzmir’in ve Manisa’nın işgaline dair gelen acı haber üzerine, Müslüman halkça yapılan ve Hristiyan azınlıklar hakkında hiçbir düşmanca maksat gütmeyen toplantılardan belki de bazılarının ürkmüş olması hatıra gelebilir. İtilaf devletleri milletimizin haklarına ve istiklâline saygı duydukları müddetçe ve millet, vatanın hiçbir tecavüze uğramayacağından emin bulundukça, Müslüman olmayan azınlıkların korkuya kapılmalarına hiçbir sebep yoktur ve bu hususta devlete karşı her türlü sorumluluğu yüklenir ve buna tamamıyla emniyet buyurulmasını istirham ederim. Fakat milletin istiklâl ve varlığını yok eden, millet hayatını tehlikeye düşüren işgal, suikast ve zulüm gibi İzmir bölgesinde görülmekte olan tecavüzlerin benzeri hadiselerin yeniden meydana gelmesine karşı, ne milletin heyecan ve vicdan ızdıraplarını ve ne de bundan doğan millî nümayişleri engelleyip durdurmak için kendimde ve hiç kimsede kudret ve kuvvet göremeyeceğim gibi, bu yüzden çıkacak olay ve hadiselerin karşısında da sorumluluk kabul edebilecek ne komutan ve ne de sivil idareci ve ne de hükümet tasavvur ederim.
Mustafa Kemal.”

İŞGALLERE KARŞI GELENLER
Mustafa Kemal, 03 Haziran günü Sadrazamlık Makamı’na gönderdiği telgrafında, işgallere karşı gelenlerin gerçek durum hakkında bilgi istediklerini bildirdi.

“Şifre Havza: 03.06.1919
BAŞBAKANLIK YÜCE KATINA
İzmir, Manisa, Aydın işgalinden coşan ve tasalanan halkın her tarafta millî bağımsızlığı kurtarma amacıyla yaptıkları etkili gösteriler ve yapılan başvurulardan ve bazı yerlerden bana gelen telgraflardan anlaşılıyor. Özellikle vaktiyle yanlış ve pek çok işkence ve işgale uğramış olan Doğu iller halkı, Ermenilerin mahsus ve fiilen vaki bazı hareketlerinden ve yabancıların Batı Anadolu’daki işgal ve yayılmalarından haklı olarak kuşkulara düşmüş ve artık kendi topraklarının da aynı sonuca uğrayacağından tasalanarak güven ve avunmaları için gerçek durum hakkında sürekli bilgi istiyorlar. Devletin ve milletin bağımsızlık hakları için saltanat merkezinde ve her yanda olan millî teşebbüsleri Babıali'nin (İstanbul Hükûmeti’nin) eylemli girişimlerinde özetlendiği üzere yüce hükümetlerinin siyasî ve genel durumuyla ilgili aydınlatma ve uyarılmam hakkında yardımlarının önemle beklenmekte olduğunu arz eylerim.
Mustafa Kemal.”

PARİS KONFERANSI ÖNCESİ
Mustafa Kemal, Paris’te bir konferansa gidileceğini, İngiltere’nin himayesinin istendiğini ve Doğu illerinde bir Ermenistan Hükümeti kurulmak istendiğini ve bu düşüncelere karşı olduğunu 03 Haziran günü Kolordu Komutanları’na, mutasarrıflara (İl ve ilçe arasındaki yerlerin yöneticisi) ve bazı valilere bildirdi.
Havza, 03.06.1919
“Samsun’da Üçüncü Kolordu Komutanı Refet Beyefendiye,
Erzurum’da Onbeşinci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerine,
Canik Mutasarrıfı Hâmit Beyefendi’ye,
Erzurum Valisi Münir Beyefendi’ye,
Sivas Vali Vekili Hâkim Hasbi Efendi Hazretleri’ne,
Kastamonu Valisi İbrahim Beyefendi’ye,
Ankara’da Yirminci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Hazretleri’ne,
Konya’da Yıldırım Orduları Müfettişi Cemal Paşa Hazretleri’ne,
Diyarbakır’da Onüçüncü Kolordu Komutan Vekili Cevdet Beyefendi’ye,
Van Valisi Haydar Beyefendi’ye,
Fransa siyasi temsilcisi Mösyö Defrance’ın Sadrazamlık yüksek makamına gelerek Osmanlı Devleti’nin haklarını konferans huzurunda savunmak için Paris’e gidebileceklerini bildirdi, İçişleri Bakanlığı’nın resmî tebliğlerinden ve ajans haberlerinden anlaşılmıştır. İzmir olayı üzerine, milletimizin gösterdiği vatanseverce hassasiyet ve bu suretle istiklalini korumak hususunda beliren azminin neticesi olan bu mazhariyet şükranla karşılanmağa lâyıktır. Fakat buna rağmen Yunanlıların, İzmir ilini işgali önlenebilmiş değildir. Herhalde milletin, haklarını anlamış ve onları çiğnetmemek için tek-vücut olarak fedakârca harekete hazır olduğu, İtilâf devletlerine karşı gösterilmeğe ve ispata devam edildikçe, adı geçen devletlerin milletimize ve onun haklarına saygılı olacağına şüphe yoktur.
Sadrazam Paşa Hazretleri’nin konferans huzurunda Osmanlı Devleti’nin haklarını savunmak için ellerinden geleni yapacakları tabiidir. Ancak milletçe, kesin olarak savunulması istenilen ve lüzumlu görülen haklar bilhassa iki noktada önem kazanır: Birincisi, devlet ve milletin mutlak şekilde tam istiklâli. İkincisi de, anavatan topraklarında çoğunluğun azınlıklara feda edilmemesidir. Bu hususta Paris’e harekete hazırlanan heyetin görüşü ile millî vicdanın kesin arzusu arasında tam bir uygunluk bulunması şarttır. Aksi takdirde, millet gayet güç durumda ve telâfisi imkânsız oldu-bittiler karşısında kalabilir. Bu endişeyi doğuran sebepler şunlardır: Sadrazam Paşa Hazretleri, duyduğumuz demecinde, bir Ermeni muhtariyeti esasını kabul etmiş olduğunu bildirdi. Bunun sınırını zikretmedi. Bundan Doğu illeri halkı tabiatıyla üzüntü duydu ve durumun açıklanmasını istemeğe mecbur oldu. Toplanmış olan Saltanat Şurası’nın üyelerinin hemen hepsi, millî istiklâlin korunmasını ve millet mukadderatının bir Millî Meclis’in iradesine bırakılmasını istediği halde yalnız hükümetin dayandığı İtilâf ve Hürriyet Partisi adına başkan Sadık Bey’in yazılı ifadesinde, İngiltere’nin himayesi teklif olundu. Geniş bir Ermenistan muhtariyetini ve devletin bir yabancı himayesini kabul meselelerinde, millî arzu ile bugünkü hükümetin görüşü arasında uygunluk olmadığı görülüyor. Sadrazam Paşa Hazretleri ile beraberinde hareket edecek olan heyetin, milletin haklarını savunmakta takip edeceği esaslar ve program milletçe bilinmedikçe, yukarda arz edilen noktalarda endişeye düşmemek mümkün değildir. Bu suretle vilâyetlerde ve onlara bağlı yerlerdeki Müdafaayı Hukuku Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri’nin temsilciler heyetleri ve henüz teşkilâtı tamamlanamayan yerlerde de belediye heyetleri, Sadrazam Paşa Hazretleri’ne ve doğrudan doğruya Padişah’a telgraflarla başvurarak, millî istiklâlin mutlak dokunulmazlığı ve milletin çoğunluk haklarının korunmasının milletin başlıca şartı olduğu söylenmeli ve buna göre gidecek heyetin savunacağı esasların millete resmen ve açıkça bildirilmesi istenmelidir. Milletin bu tarzda hareketiyle, gidecek heyetin savunmaya çalışacağı esasların, hakikaten milletin arzu ve isteği olduğu İtilaf devletlerince anlaşılacak ve hiç şüphesiz daha ziyade önemle dikkate alınarak heyetin vazifesini kolaylaştıracaktır. Bu düşüncelerin gerekli kimselere bir an önce ulaştırılmasını ve duyurulmasını, vatanımızın mukadderatı adına vatanseverliğinden şüphe etmediğim yüksek şahsiyetinizden bilhassa istirham ederim.Bu telgrafın alındığı zamanın bildirilmesini de rica ederim.
Mustafa Kemal ”

MERZİFON’DAN BİR HAİN
Merzifonlu Veli Efendioğlu Hafız Bekir, Mustafa Kemal’i Yüzbaşı Hurst’a jurnal etti.
03 Haziran günü Merzifonlu Hafız Bekir, Mustafa Kemal Paşa’yı, beraberindekileri ve Anadolu’daki hareketi İngiliz subayına jurnal etmiş. Merzifonlu Veli Efendioğlu Hafız Bekir, Hurst’a bir yazı sunmuş:
“Resmî görevliler, halkın bilgisizliğinden yararlanıp, komite (İttihatçı) parasıyla isyan hazırlıyor ve bütün memleketi felâkete sürüklüyorlar” diye yazmış.
Türk mahkemelerinin sanırım İngilizlere bağlı olduğunu sanan Hafız Bekir Efendi, İngiliz yüzbaşıya, “Mahkemeleri zorlayın, bu insanları cezalandırsın” diyor.

DAMAT FERİT CALTHORPE’A DANIŞTI
Amiral SAG. Calthorpe, Londra’ya gönderdiği raporunda, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın, Meclis konusunda kendisine danıştığını bildirdi.
Calthorpe’un 03 Haziran’da gönderdiği rapordan anlaşıldığına göre, Damat Ferit’in kendisine barış şartları için sorumluluğun kimde olması gerektiğini sormuştur. Sorumluluk yalnızca Padişah ve Hükümetçe mi yüklenilmeli, yoksa Anayasa’nın buyruğu gereği Meclis toplantıya çağırılıp ona da onaylattırmak gerekir mi diye danıştı.
Damat Ferit, bu konuyu diğer Yüksek Komiserlere açmadığını söyledi. Yalnızca Padişah ve Hükümet bu sorumluluğu yüklendiği takdirde, bunun muazzam olabileceğini, çünkü ancak zor altında kabul edilebilecek barış şartlarının öne sürülebileceğini söylüyordu. Ayrıca, karşı yan, örneğin Başkan Wilson, kendisinin Türk halkı adına konuşmak yetkisini kurcalayabilirdi. Fakat o, bütün bu önemli meselelere rağmen, Meclisi toplamanın gereği olmadığına inanıyordu.
İngiliz Yüksek Komiser Calthorpe da onun bu görüşüne katılmıştı. Dışişleri’nden Kidston, raporla ilgili yorumunda, Yüksek Komiserin düşüncesini açıklamasını pek doğru bulmamıştı. Çünkü Osmanlı Hükümeti’nin bu çıkmazı karşısında tek bir çare kalıyordu: Osmanlı Devleti’nin barış şartlarını hafifletmek.

TÜRK HEYETİ PARİS’E GİDECEK
Sadrazam (Başbakan) Damat Ferit Paşa başkanlığında bir heyetin Osmanlı Devleti’nin haklarını savunmak için Paris’e gideceği resmî bir tebliğ ile bildirildi.
Erzurum Müdafaayı Hukuk Derneği de, 04 Haziran günü Sadrazam’a gönderdikleri yazılarla, Doğu’da Ermeni isteklerinin reddolunmasını talep ettiler.

YUNAN İŞGALLERİ
Yunan birlikleri 04 Haziran günü Nazilli’yi işgal ettiler. Nazilli’deki Rumlar, Yunan kuvvetlerini törenlerle karşıladılar ve sokaklarda “Kahrolsun Türkler” diye bağırdılar.
Aynı gün Ahmetli’yi işgal ettiler.
05 Haziran günü de Akhisar, Bergama ve Kemalpaşa işgal edildi.

RUM ÇETELERİ
Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 05 Haziran günü Sadaret Makamı’na gönderdiği telgraf ile Samsun ve çevresindeki Rum çetelerinin yaptıklarını bildirdi.

SADÂRET YÜKSEK MAKAMINA
24 Mayıs 1919 tarihinde sunduğum genel iç durum hakkındaki raporumda Sivas ili hakkında henüz esaslı bilgi alamamakla beraber basit bazı bilgiler arz etmiştim. On beş günden beri Sivas iline bağlı yerlerle bağlantı kurdum. Cereyan etmiş bütün olaylar hakkında bilgi edindim.
Anlaşılıyor ki; Rumlar nispetsiz derecedeki azınlıklarına rağmen Sivas ilinin Amasya ve Tokat sancaklarında da aynı Samsun (Canik) Sancağında olduğu gibi çetecilik ve siyasî amaçlı teşkilât kurup faaliyet gösteriyorlar. Bugün, özellikle Samsun ile sınır olması sebebiyle Amasya Sancağı (Livâsı) sınırları içinde yirmi bir Rum çetesi görülmektedir. Bunların liderleri ve faaliyet gösterdikleri yerler ve çıkardıkları en son olaylar kayıtlara geçmiştir. Tokat Sancağı’nda da dikkat çekici olmak üzere ve yine Samsun Sancağı sınırında, Amasya’nın Lâdik ilçesi doğrultusunda Erbaa ilçesinde kısmen de Niksar’da avenesi kuvvetli beş Rum çetesi vardır. Fakat bu ilçenin çeteleri hareketsiz görülüyordu. Teşkilât ve silahları mükemmeldir. İlde kimlikleri belirlenmiş bir kaç Ermeni çetesi var ise de önemli bir faaliyetleri görülmüyor. Sivas ili sınırları içinde Hristiyanların mal ve can güvenliklerine zarar verecek, İslâmlar tarafından siyasî amaçla kurulan ne büyük teşkilât ne de meydana gelmiş bir olay yoktur. Pek seyrek derecede adi eşkıyalık olayları görülmektedir. Fakat büyütülecek durunda değildir. Amasya Sancağı’nda dört İslam çetesi vardır. Tokat sancağında belli başlı bir olay görülmemiştir. Amasya Sancağı sınırları içinde Hristiyan çeteleri tarafından on üç günlük zaman zarfında İslamlara karşı beş olay meydana gelmiş olup, İslamlar tarafından Hristiyanları hedef alan herhangi bir olay meydana gelmemiştir. Hristiyan azınlıkları şımartıp, çılgınca hareketlere yönelten Rum ve Ermeni kundakçıları asayişi yabancılara karşı bozuk göstermek, işgal ve müdahaleyi davet etmek, özellikle yabancı subayların bulunduğu yerlerde hükümetle hiç temas etmeyerek doğruca yabancılara müracaat etmek suretiyle İslâmlar aleyhine olaylar çıkartılması gibi tutum ve davranışlarını sürdürüyorlar. Bütün bunlara rağmen ülke hukukuna ve huzurun gerekliliğine inanan Müslüman halk üzülmekle beraber dikkati çekecek derecede sessizlik içinde olup, Hükûmete karşı da güven ve bağlılıklarını gösteriyorlar. Rum ve Ermeni komitecileriyle, bunların ileri gelenleri devamlı şekilde temasta bulundukları İngiliz subayları ve bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar. Bu subay ve memurların eğer, siyasi olarak görünürde bir işe karışmadıkları kabul edilir ise de yanıltıldıkları ve kandırıldıkları kesindir.
Merzifon’daki İngiliz subayları ile Amerikan memurlarından gerek Merzifon ve gerek Gümüşhacıköy kazası Rumları ile olan pek sıkı ilişkileri dikkat çekicidir. Gümüşhacıköy’ünün beş yüz haneli ve Karaköy isimli Rum köyünde meşhur birkaç çete reisi arasında Vangel adındaki bozguncu da vardır. Çoğunlukla Ankara vilâyetinin Çorum sancağına bağlı yerlere saldırıp, yağma ve cinayet işliyorlar. Üç gün evvel Havza’daki alay komutanı bir taburla adı geçen köyü kuşatarak yaptığı arama sırasında Merzifon’dan oraya otomobille yetişen İngiliz subayının işe karışması ve ilçe makamlarının Margarit Efendi olması sebebiyle hiçbir sonuç elde edilemediği gibi, devletin otoritesini de yok duruma düşürmüştür.
Dikkat çekicidir ki; Vangel adlı çete reisinin kardeşi Aleko ve evvelce önce komiserlikten emekli Aleksi Efendi İngiliz ve Amerikan memurları ile her gün sıkı temasta bulunduğu gibi kaymakam Margarit Efendi’nin de akıl danışmanıdır. İşin devamı bununla kıyaslanabilir. (Şifre) açıklık kazandıktan sonra hükümetin Lâdik gibi önemli bir ilçeye de (şifre) bu sırada kaymakam olarak gönderilmesi ilgi çekicidir.
Trabzon iline gelince, Müslümanlardan birkaç çete var ise de soygunculuk gayesine dayanmaktadır. Tehcir işlerinden dolayı kaçak durumda olan Topal Osman Ağa’nın çetesi önemli olup, Giresun ve doğusu civarlarında da önemli bir hareketi görülmemiştir. Müslümanlar arasında şahsî sebeplerle bazı öldürme gibi adi cinayet olayları çıksa da bunlar da ne eşkıyalık ne de siyasi gaye yoktur. Rumların bu ildeki teşkilâtı da aynen Samsun ve Amasya’daki teşkilâtları gibi siyasidir. Çıkardıkları olaylar ve çete hareketleri azdır. O da Trabzon ili halkının uyanıklığındandır. Yalnız Köroğlu-Afkalidis adındaki otuz kişilik Rum çetesi Gümüşhane ve Zanta tarafından çok kanlı olaylar çıkarmaktadır. Şimdiye kadar az vakitte on beş Müslüman öldürülmüştür. Gayesi, asayişi bozuk göstermektedir. Takip edilmektedir.
Erzurum iline gelince, birkaç İslâm çetesi varsa da siyasî bir gaye güdülmeyip, ahlâksızlıklarının ve açlığın doğurduğu adi eşkıyalıktır. Erzincan Sancağı da aynı derecededir. Van iline gelince, adi olaylar dikkati çekmektedir. Ermenistan ve Gürcistan ile sınır olan bu ilin Doğu’sunda ve Kafkas tarafında Ermenilerin birtakım faaliyetleri ve hazırlıkları vardır. Bu konuda gerek tarafımdan gerekse mahallî yetkililer tarafından üst makamlara bilgi sunulmaktadır. Samsun Sancağı’na gelince, olay pek azdır. Müslümanların tek tük eşkıyalık hareketleri genel olarak durmuştur. Rumların durumu da aynı olup, zararlı hareketleri azalmıştır. Bazı İslam çetelerinin güçlü olmaları veyahut bölgeden uzaklaşmaları kullanıyor. On üç gün zarfında İslamlar tarafından Rumlar aleyhine olay çıkmayıp, Rumlar tarafından İslamlar aleyhine on beş ve yedi aralarında üç olay çıkmıştır. İstihbarat. 60 Özel.
05 Haziran 1919
Dokuzuncu Ordu Birlikleri Müfettişi
Tuğgeneral
Mustafa Kemal”

TERCAN’DAN GELEN SES
Mustafa Kemal Paşa, 05 Haziran günü, Sadaret Makamı’na gönderdiği telgrafında, “Otuz bin nüfus adına Tercan Belediye Başkanlığı’ndan gelen telgrafta Türk’ün gerçek devletinin bağımsızlığı uğrunda, her türlü fedakârlığa hazır oldukları bildirilmekte, medenî Avrupa’nın büyük devletlerinden adaletin Türklere de uygulanması istenilmektedir.”denildiğini bildirmiştir.

İNGİLİZ HİMAYESİ
Damat Ferit Paşa, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’u ziyaret ederek İngiliz himayesini istedi. Amiral Calthorpe, bu isteği Londra’ya bildirdi.
Sadrazam, Osmanlı Devleti’nin, milletlerarası bir kuruluş yerine bir tek büyük devletin gözetimine verilmesini, bu devletin de, başka ülkelerdeki Müslümanları yönetmekte gösterdiği kabiliyet yüzünden İngiltere olmasını istiyordu.
Sadrazam, İngiltere olmazsa ABD mandası istiyordu, fakat Fransız denetimine kesinlikle karşıydı. Öte yandan, İstanbul ve Trakya’da onu savunabilecek kadar arazi ile bütün Anadolu İmparatorluk sınırları içinde bulunmalıydı. Suriye, Arabistan ve Mezopotamya’nın yitirilmesini kabul ediyordu.
Calthorpe, raporunun sonunda Damat Ferit’i övüyordu. Onun dürüst, içten, iyi niyetli ve şaşılacak derecede enerjik, özel hayatı ve ahlâkının kusursuz, kendisinin de tam bir centilmen olduğunu, daha uygun bir delegenin olamayacağını, kendisine bu yüzden “özel” bir saygıyla muamele edilmesini istiyordu.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
İstanbul Üniversitesi’nde toplanan yüksek öğrenim gençleri;
“1-Türk çoğunluğunun yaşadığı topraklarda tam istiklâl prensibi Paris Konferansı’nda savunulmalı,
2-Ayrıca himaye ve vesayet gibi istiklâlimizi tehdit edecek bütün idare teşekkülleri reddedilmelidir.” kararlarını aldılar ve bunları Sadrazam’a duyurdular.

BÖLGEDEKİ ÇETELER
Mustafa Kemal Paşa, yine aynı gün, Savaş Bakanlığı’na bölgedeki çeteler hakkında rapor verdi.
“On beş günden beri müfettişlik dâhilinde yaptığım inceleme sonunda gördüm ve anladım ki, Rumlar, azınlıkta kalmış olmalarına rağmen, Sivas, Amasya, Tokat, Samsun (Canik), Erbaa ve Niksar ile merkeze bağlı yerlerde geniş ölçüde çetecilik yapıyorlar. İsmi geçen yerlerde bizce bilinen 26 adet Rum çetesi vardır. Teşkilât ve teçhizatları da mükemmeldir.” dedikten sonra: “Bunların asıl gayeleri, asayişi yabancılara karşı karışık göstermek, işgal ve müdahaleyi çağırmaktır. Bunlar yabancı subayının bulunduğu yerlerde, hükümet ile değil, yabancı subaylarına müracaat edip onlarla birlikte olmaktadırlar. Daima temas ve irtibatta bulundukları da İngiliz subayları ile bazı Amerika memurlarıdır. Rum çete başı Vangel şeriri üç gün önce Havza’daki alay tarafından Karaköy’de muhasara edilmiş, yakalanacağı sırada Merzifon’dan buraya gelen İngiliz subayının müdahalesi ile kurtarılmıştır. Vangel, kardeşi Aleko ve emekli Aleksi, İngiliz subaylarının en samimi ahbabıdırlar” diye bildirmiştir.
Türklere gelince “Halkın can, mal ve ırzını ihlâl eden ve hele siyasî maksat taşıyan böyle teşkilât mevcut değildir. Büyütülecek bir kuvvet de değiller. Trabzon civarında birkaç Türk çetesi varsa da, maksatlarının, nefislerini müdafaadan yahut soygunculuktan ileri gitmediği muhakkaktır. Türkler arasında en tanınmış çeteci tehcir işlerinden dolayı firar halinde bulunan Topal Osman Ağa’nın çetesidir. Gayesi siyasi olmayıp adi soygunculuktur.”

İNGİLİZLER DEVREDE
General George F. Milne, 06 Haziran günü, Savaş Bakanlığı’ndan, Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılmasını istedi.
General Milne, Savaş Bakanlığı’na gönderdiği yazı ile, Mustafa Kemal Paşa gibi “Seçkin bir generalin, kurmay heyeti ile birlikte memleket içinde dolaşması, kamu düşüncesini tedirgin etmektedir. Askerlik bakımından da bu generalin iş görmesini lüzumlu bulamıyorum. Onun için Kemal Paşa ile kurmay heyetinin hemen geri çağrılması lâzımdır.” dedi.
General Milne’in gönderdiği yazı şöyledir:

“General Kemal Paşa ile kurmayların illerde dolaşmaları arzu edilir bir şey olmadığını Ekselânsınıza bildirmekle şeref bulurum. Mümtaz bir generalle kurmay heyetinin memleket içinde yer yer dolaşmaları kamuoyunu tedirgin etmektedir. Ben askerlik bakımından bunların faaliyetlerini lüzumsuz görmekteyim. General Kemal Paşa ile heyetinin derhal İstanbul’a dönmeleri için emir vermenizi dilerim.
G.F. Milne
Karadeniz Ordusu Başkomutanı.”

Epeyi muhalefete rağmen Bakanlar Kurulu Mustafa Kemal’i geri çağırma kararı aldı. İtiraz edenlerin bazıları Mustafa Kemal’in Konya’ya gönderilmesini istediler. Fakat Sadrazam bunun İngilizlere uygun gelmeyeceğini söyledi.

SİLAHLAR HALKA DAĞITILDI
Mustafa Kemal Paşa, 06 Haziran günü, Havza silah deposundaki silahları evlere taşıttı. Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince İtilâf devletlerine teslim edilmesi gereken ve 9. Kolordu tarafından İstanbul’a gönderilmekte olan 10.000 süngü kolu ile 12 top kamasına, bunları nakle memur olanlarla taşıyan hayvanların yorgunluğunu ve perişanlığını ileri sürerek el koydu.

İNGİLİZ RAPORU
Mustafa Kemal’i adım adım izleyen İngiliz Yüzbaşı LH. Hurst, aynı gün, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri’ne gönderdiği raporunda Mustafa Kemal’in “enerjisini katliamlara boşaltma ihtimali yüksek bir hareket düzenlemekte” olduğunu rapor etti. Türklerin kendi çıkarlarını savunmak için attıkları her adım, İtilaf devletleri tarafından katliam hazırlığı olarak yorumlanıyordu ve Türk egemenliğinden kurtulmak isteyen Hristiyan azınlıklar da bu yorumu güçlendirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Müslüman Türklerin kaderiyse, İtilaf devletlerinin kaygıları arasında yer alıyordu.

ALİ FUAT PAŞA
20. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, 06 Haziran günü, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafında buluşma teklifinde bulundu.
20. Kolordu Komutanı Fuat Paşa, Ankara’dan kendisine bir telgraf çekti. Rauf (Orbay) Bey’in geldiğini haber verdikten sonra Osmancık veya İskilip’te buluşalım, diyordu. Mustafa Kemal kendilerini Havza’ya çağırdı. Geldiğinden beri buranın ileri gelenlerini millî savunmaya hazırlamakta idi: “Hiçbir zaman umut kesmeyeceğiz. Çalışacağız, memleketi kurtaracağız.” diyordu. Diyarbakır bölgesindeki birliklerimizden alınarak Samsun’a götürülen binlerce tüfek mekanizmasına Havza’da el koymuş, askerî depodaki silahları da evlere taşıtmıştı. Merzifon’da önemlice bir İngiliz birliği bulunduğundan Havza’da kalması da pek tekin değildi.

YUNANLILAR’IN YAPTIĞINI ERMENİLER DE YAPAR
İngiliz ajanı Binbaşı EWC Noel, Doğu’da yaptığı incelemelerinde İngilizlerin desteğiyle İzmir’in işgali ve Yunanlıların yaptığı mezalimin aynısını Ermenilerin de yapacağı inancında olduklarını gördü.
Yunanlıların İngiltere’nin teşviki ve himayesinde İzmir’e çıkmaları ve yörede gerçekleştirdikleri katliamlar, Doğulular için de başlarına gelmesi muhtemel akıbetin göstergesi niteliğindeydi. Başka bir deyişle, İngiltere’nin yörede nüfuzunu kurmasının ardından Ermeni işgali, istilâsı ve katliamı bekleniyordu. Fakat Noel’e göre bu çıkmazdan sıyrılma ihtimali de vardı. Şöyle ki, Kürt Kulübü’nün “gerçek” amacı deşifre edilip, liderleri karalanabilirse, yöre halkının onlara olan desteği azalır ve bu kaostan yararlanan İngilizler, güçlü bir muhalefetle karşılaşmaksızın Diyarbakır ve havalisine girilebilirdi.

MUSTAFA KEMAL DURUMU
Savaş Bakanlığı Şevket Turgut Paşa, 07 Haziran günü, General Milne’in Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağırılması konusundaki yazısına cevap verdi.
Savaş Bakanı, General Milne’e gönderdiği yazı ile durumu yeniden açıkladı ve “Böyle bir müfettişin illeri dolaşmasının kamu düşüncesini rahatsız mı veya teskin mi edip edemeyeceğinin takdirinin, memleketin tecrübeli bir askeri ve evlâdı ve özellikle bu işte sorumlu bir Bakan’ı” olarak kendisine bırakılmasını istedi.
Vükela Meclisi (Bakanlar Kurulu), 08 Haziran günü Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılması konusunu görüştü. Hükümet üyelerinin muhalefetine rağmen Bakanlar Kurulu Mustafa Kemal’i geri çağırma kararı aldı. İtiraz edenlerin bazıları Mustafa Kemal’in Konya’ya gönderilmesini istediler. Fakat Sadrazam bunu İngilizlerin uygun görmeyeceğini söyledi.
Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa, General G.F. Milne’in Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılması isteğine karşılık 08 Haziran günü yazdığı yazıda, Mustafa Kemal Paşa’nın atamasının kendilerinin bir şikâyeti üzerine olduğunu ve bu konuda İngiliz onayının alındığını bildirdi.

İNGİLİZ YÜZBAŞI MERZİFON’DA
İngiliz Yüzbaşı Hurst, Merzifon’da, yanına Amerikalı misyoner Getchell’i ve Yüzbaşı Miles’i alarak Merzifon Hükümet Konağı’nda memurlar ve ileri gelenlerle görüşerek, bazı kimselerin huzursuzluk, karışıklık yaratmak amacıyla ortada dolaştıklarını, bunun iyi sonuçlar doğurmayacağını bildirdi.
İngiliz Yüzbaşı Hurst, 07 Haziran günü, yanına Amerikalı misyoner Getchell’i ve Yüzbaşı Miles’i alıp Merzifon Hükümet Konağı’na gidiyor. İlçenin ileri gelenlerini çağırtıyor. Kaymakam Vekili Ahmet Efendi, Jandarma Komutanı Mehmet Bey, Askerlik Şubesi Başkanı Hilmi Bey, Jandarma Komutanı Kâzım Efendi, Polis Komiseri Bekir, Müftü Vehbi, Kadı Emin, Mal Müdürü Rıfat, Belediye Başkanı Ömer Efendiler, Ceza Mahkemesi Başkanı Ethem Bey, ileri gelenlerden Baba Burunoğlu Rıfat, Himmetoğlu Ali, Hacı Bayramoğlu Ahmet Efendiler. Matteus Elbekyan, Yovanaki Avrakoğlu, Stavri Donukaraoğlu toplantıya katılıyorlar. Yüzbaşı Hurst, bir konuşma yapıyor. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kastederek, bazı kimselerin huzursuzluk, karışıklık yaratmak amacıyla uluorta veya kapalı kapılar ardında ölçüsüz konuşmalar yaptıklarını, bunların sert biçimde cezalandırılacaklarını, karışıklık çıkarsa Türkiye’nin uçuruma yuvarlanacağını, onun için gerginlikleri körüklemek değil, yatıştırmak gerektiğini anlatıyor. Toplantıda bulunanlar sessizce dinliyorlar. Yalnız Komutan Mehmet Bey, konuşmaları dinlerken epeyce sinirleniyor.

İNGİLİZ BASKISI
İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe, Osmanlı Dışişleri Bakanı’na 08 Haziran günü bir nota verdi: Anadolu’da bazı kimselerin karışıklık çıkarmaya kalkıştıklarını, bunların “vahim sonuçlar” doğuracağını söyledi. Mustafa Kemal’in geri çağrılması isteğini tekrarladı.
Savaş Bakanlığı çaresiz kalmıştır. İngilizlere, İngilizlerin sözünden çıkmayan Damat Ferit’e karşı daha fazla direnemez. 08 Haziran günü Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’a çağırmak zorunda kaldı.

SABRİ EFENDİ
İngiliz Askerî Ataşesi Deedes, 08 Haziran günü Sadrazam Vekili M. Sabri’yi ziyaret etti. M. Sabri, Damat Ferit olmadan da bazı işlerin üstesinden gelinebildiğini ifade etti.
08 Haziran günü İngiliz Askerî Ataşesi Deedes, Sadrazam Vekili M. Sabri’yi ziyaret etti. Bu kişi İttihat ve Terakki rengi taşıyan bazı kimselerin asayişi bozmak istediklerini, Paris’e giden delege heyetine karşı çıkıp, buna girmek ve Padişah’ı etkilemek arzusunda olduklarını, hükümetin bunlardan kurtulmak için müttefik makamlarına güvenmek istediğini söyledi. M. Sabri’ye göre, Damat Ferit, zayıf bir kişiydi ve o yokken, kendisi bir takım işlerin üstesinden gelebileceğine inanıyordu. Bundan sonra, Deedes’e, Saltanat Şûrası’ndaki İngiliz himayesi önerisi dolayısıyla Mustafa Kemal’in Sadık Bey’i eleştiren, Sadaret’e yazılmış yazısını okudu. M. Sabri, Mustafa Kemal’i mevkiinden aldırmak için yaptıkları müdahaleden ötürü İngilizler’e teşekkür ediyordu. Bakanlar Kurulu, çok muhalefete rağmen, onu geri çağırmağa karar vermişti. Bazıları onun Konya’ya gönderilmesini istemişlerdi ama kendisi, bunun İngilizler’i tatmin etmeyeceğini söylemişti.

İNGİLİZLER’İN ISRARI
Amiral Calthorpe, Dışişleri Bakanlığı’na aynı gün verdiği nota ile endişelerini ve General G.F. Milne’in Mustafa Kemal Paşa’nın geri dönmesi ihtarını hatırlattı.
Amiral Calthorpe, verdiği nota ile, “Samsun Sancağı’ndan endişe verici haberler aldığını”, “bazı kötü niyetli kimselerin hadise çıkarmaya çalıştıklarını” ve bu işte Mustafa Kemal Paşa’nın baş rolü oynadığını açıklıyor. Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne tarafından Mustafa Kemal Paşa’nın geri dönmesi için direktif verdiğini hatırlatıyor ve içteki kargaşalıklar “Irklar arası dinî bir hal alırsa ciddî sonuçlar doğuracaktır, içlerinde bir hadise çıktığı takdirde sorumlu tutulacakları bütün ilgili sivil idarecilere bildirilmelidir” diyordu.

ALİ FUAT PAŞA’DAN MESAJ
Ankara’daki Ali Fuat Paşa, 08 Haziran günü, Mustafa Kemal Paşa’ya, “...Tanıdığınız bir kişi arkadaşlarla İstanbul’dan buraya gelmiştir. Ne yapmalarını buyurursunuz?” diye sordu. Mustafa Kemal Paşa da, 10 Haziran günü, görüşme talebinde bulunan Ali Fuat Paşa’ya cevap vererek, benzin sıkıntısı yüzünden Osmancık’a gelemeyeceğini ve kendilerinin Havza’ya gelmelerini bildirdi.
Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçişini takiben kuvvet komutanlarına bazı emirler yazarak bölgelerindeki durumla ilgili bilgilerini istemiş idi. 17. Kolordu Komutanı Bekir Sami Bey’in açıklamasına, Mustafa Kemal Paşa’nın 09 Haziran’da Havza’dan verdiği cevapta “memleketin düzenli bir teşkilât altına alınmasına çalışmalıyız.” dedi. Bu terim ilk defa bugün kullanılmıştır. Mustafa Kemal, düşüncelerindeki bilgileri, günü ve saati gelince bir bir açıklamaktadır. Hiç bir bilgiyi, zamanından önce açıklamamıştır.

DÜZENLİ TEŞKİLAT
Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçtikten sonra, kuvvet komutanlarına bazı emirler yazarak bölgelerindeki durumla ilgili bilgilerini istemişti. Mustafa Kemal Paşa, 17. Kolordu Komutanı Bekir Sami Bey’in gönderdiği açıklamaya, Havza’dan verdiği cevapta “memleketin düzenli bir teşkilât altına alınmasına çalışmalıyız.” dedi.
“Havza, 09 Haziran 1919
“Eşme’de 17. Kolordu Komutanı Bekir Sami Bey’e
31 Mayıs 1919 tarihli telgrafa cevaptır:
Durumunuzu bildiren şifreniz beni pek üzdü. Gaflet ve teşkilâtsızlığın bu kadar feci ve tüyler ürpertici sonucu sebep olduğu anlaşılmakta ise de ümitsizliğe kapılacak zamanda olunmadığı, maazallah komuta ve müdafaa heyetlerinden görülecek zaaf eserlerinin milletin mutlak esaretine müntac olacağını pek güzel takdir buyurmuşsunuz. Memleketin daha doğusundaki komutanlar ile irtibat ve temasın korunması pek önemlidir. Durumun ıslahı için birlikte çareler yaratmaya mecburuz. Yakın gelecekte gerçekleşmesi pek kati olan genel bir durumda kuvvetli ve kudretli bulunmak için memleketin muntazam bir teşkilât altına alınmasına çalışmalıyız. Bunun olacağına itimat edebiliriz. Bu taraflarda halk tamamen uyanık ve her türlü fedakârlığa amadedir. İzmir’in akıbeti, bütün milletin vicdanı geleceğini koruma konusunda bir azim ve irade etrafında topladı. Bu sebeple bu akıbetin kalıcı olamayacağı şüphesizdir. Gayemiz bir olmalıdır. Genel dünya durumunun ve bilhassa son Kafkas hadiselerinin benim için ümit verici olduğunu müjdelerim. Durumunuzdan ve o taraf millî teşekküllerinden ve meydana gelen olaylardan sık bilgi vermenizi rica ederim.
9. Ordu Müfettişi
Mustafa Kemal.”

Amiral SAG. Calthorpe, Yunanlıların Batı Anadolu’daki durumu hakkındaki bir raporu Londra’ya gönderir. S. Armitage Smith, Amiral’in gönderdiği raporuna yazdığı notunda, Yunanlıların Anadolu’dan çekilmelerinin zarurî olduğunu bildirdi.
“Burada anlatılanlardan çıkarılan sonuçlar şöyle görülmektedir: Yunanlıların, Türkleri idare etmek üzere hükümet kurmalarına izin verilmesi için herhangi bir bölgenin kabulüne imkân yoktur. Bunların bir an önce mümkün olabildiği nispette Anadolu’dan –ya bütün ilde veya hiç olmazsa İzmir şehrinden başka bütün yerlerden- çekilmeleri zaruridir.”

TRABZON’DAN
11. Kolordu Komutanı, Trabzon’da mitinge karar vermişken, Rumların münasebetsizliği düşünülerek yapılmadığını Mustafa Kemal Paşa’ya bildirdi.
Mustafa Kemal, Trabzon’dan gelen bu haberi şöyle anlatmaktadır:
11. Kolordu Komutanı, Trabzon hakkında gönderdiği 09 Haziran 1919 tarihli şifreden “miting esnasında, Rumların münasebetsizliğine uğranılması ve hiç yoktan bir olay çıkması düşünülerek, mitinge karar verilmişken bu kararın uygulanmadığı ... miting heyetinin toplantısında Strati ve Polidis’in de hazır bulunduğu” anlaşılıyordu.
Trabzon, Karadeniz sahilinde önemli bir merkez olduğundan, orada millî teşebbüs ve faaliyetler konusunda gösterilen tereddütlü hareket ve Yunanlılar aleyhinde millî nümayişler yapılması görüşmelerine Strati ve Polidis Eendileri iştirak ettirmek gibi teşebbüsün ciddiyetsizliğine delâlet edecek gevşeklikler, elbette ki İstanbul ve düşmanlar için pek değerli işaretler sayılır.
Verdiğim talimattaki esasları aleyhte kullanacak kadar kurnazlık gösterenler de oldu. Mesela: Sinop’a yeni tayin olunan bir Mutasarrıf, orada yapılan nümayişleri bizzat idare ediyor ve miting kararlarını bizzat yazıp halka imza ettirdiğini söylüyor ve bize de bir suretini gönderiyor. Bu zaptın, zavallı halka gürültü patırtı esnasında imza ettirdiği uzun yazılar içinde şu satırlar gizleniyordu: “Türkler ilerleyip gelişmedi ve Avrupa medeniyetinin esaslarını kabul edemedi ve benimseyemediyse, bu da şimdiye kadar iyi bir idareye kavuşamamış olmasından ileri gelmiştir. Türk milleti, ancak kendi padişahının saltanat ve hâkimiyeti altında olmak şartıyla, Avrupa’nın himayesi ve kontrolüyle kurulacak bir idare ile yaşayabilir.”
Efendiler, Sinop halkı adına İtilâf devletleri temsilcilerine verilen 03 Haziran 1919 tarihli bu muhtıranın altındaki imzalara göz gezdirirken, müftü vekili efendinin imzasının yanında gördüğüm imza, arz ettiğim satırları yazan ve yazdıran ruhu bana keşfettirdi. O imza Hürriyet ve İtilaf Partisi ikinci başkanı olan zatın imzasıydı.

MERZİFON’DA MİTİNG
Merzifon’da, İzmir’in işgalini protesto eden bir miting düzenlendi.
09 Haziran sabahı Merzifon’da İzmir’in işgalini protesto eden bir miting yapıldı. Ama İngiliz Yüzbaşı Hurst’un orada bulunması mitingin etkisini azaltmıştı. Miting, yasak savmaktan öteye gitmedi. Ermeniler ve Rumlar da mitinge çağrılmışlardı! Kaymakam Vekili Ahmet Efendi, miting yapılacağını önceden Yüzbaşı Hurst’a duyurmuştu. Mitingdeki konuşmalar yumuşak oldu. İşgalin yalnız sözlü protesto edilmesi, aşırılıktan ve silahlı hareketten kaçınılması istenilmiş.
İngiliz Yüzbaşı Hurst, yapılan protesto mitinginden hoşnut kalarak 10 Haziran günü Merzifon’dan ayrıldı.

İNGİLİZ AJANI NOEL
Amiral Sir A. Calthorpe, Lord Curzon’a gönderdiği raporunda, Binbaşı Noel’in Doğu’da çalıştığını bildirdi.
Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra Osmanlı toprakları galip devletlerce işgal edilmeye başlandı. Bu işgal süreci aynı zamanda bu emperyalistlerin kendi aralarındaki paylaşım kavgasını da somut bir şekilde ortaya çıkarmıştır. İngiltere; Ermenilerin, Kürtlerin, Arapların, Rumların büyük ağabeyi gibi davranır.
Noel adlı ve bir Kürt fanatiği olan binbaşılarını gizlice Doğu Anadolu Bölgesi’ne gönderdiler. Noel’in ne maksatla bölgede çalıştığını Amiral A. Calthorpe, Lord Curzon’a gönderdiği 10 Haziran 1919 tarihli yazısında şu şekilde ifade eder:
“...Binbaşı Noel, Kürt şefleriyle görüş birliğine varırsa bundan büyük faydalar sağlayacağını söylüyor. Bunlar İstanbul’da Abdülkadir, Bedir Han ve daha az önemli bazı kimselerdir. Bunlar şüphe uyandırmamak için Noel’den ayrı olarak Kürt bölgelerine gidecekler. Türkler barış konferansına Kürtlerin de getirileceğinden korkuyorlar. Kürtler henüz Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmadı ama Noel bunu sağlayacağından emin...”
İngiltere, Binbaşı Noel aracılığıyla Kürtleri, Millî Mücadele aleyhine kışkırtıp, örgütlemeye çalışırken, tabii ki esas mesele Kürtlerin hakkı veya onların devlet kurması değildir. İngiltere’nin amacı, Ortadoğu ve Türkiye’yi sömürgeleştirebilmektir.

AMERİKA DA DOĞUDA
İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri G.B. Ravndal, ABD. Dışişleri Bakanı’na gönderdiği raporunda, Doğu Anadolu’daki gelişmeleri bildirdi.
“Tel. İstanbul,10 Haziran 1919
Dışişleri Bakanı
Washington
Raporlar Merzifon-Sivas dolaylarında durumun ciddi olduğunu belirtiyor. Bu bölgede Türk ve Kürt birlikleri toplanmışlar ve Türk subayları tarafından açıkça talim ettirilmişlerdir. Bu gerilla birliklerinin çoğu Havza çevresinde birikmişlerdir. İzmir’in Yunanlılarca işgalini ve Türkiye’nin daha da parçalanması ihtimalini protesto etmişlerdir. Samsun’daki İngiliz istihbarat subayları karışıklığın bulunduğu bölgeye 1.000 kadar müttefik askeri gönderilmesini ve bölge üzerinde uçaklar uçurulmasını önermişlerdir. Ayrıca Samsun’a telsizi olan bir savaş gemisi gönderip İstanbul’a devamlı haber ulaşımının sağlanmasını salık vermişlerdir. Trabzon ile Erzurum arasında da durumun aynı biçimde karışık olduğu bildirilmiştir. Konsolos Chesborough’un Karadeniz kıyısında gelecek hafta bir geziye çıkacağı sanılmaktadır. Ravndal, Amerika Komiseri.”

PADİŞAH’A BİLGİ VERDİ
Mustafa Kemal Paşa, 11 Haziran günü, Padişah Vahdettin’e gönderdiği telgrafında, genel durum ve gelişen olaylar konusunda bilgi verdi.
“ULU PADİŞAH EFENDİMİZE
Büyük Millet’in ve kutsal Halifeliğin tek sağlam direği bulunan Saltanatınızı, Ulu Tanrı afetlerden korusun.
Ulu Koruyucumuz,
Ülkenin bugün uğradığı felâketlerin baskısı ve bölünme kaygıları karşısında ancak siz, kutsal Padişahımız başta olmak üzere, millî ve kutsal bir gücün varlık sesi, ülkeye ve bağımsız devlet ve milleti ve şanı dünyayı tutmuş altı buçuk yüzyıllık Hanedanı ve ulu tarihini kurtarabilir.
Her yerde bu ilke ve görüş birdir. Katınızda, sizinle en son görüşme onuruna eriştiğimde İzmir’in üzücü olaylarından pek üzüntülü yüreğinizin bu kurtuluş yerine ilişkin esinlerini bu anda bile hatırlamaktayım. Bu esinleri açıklamak isterim.
İstanbul’dan en son ayrılacağım gün katınıza erişerek onurlanmıştım. Bu sırada siz Padişahımız, Boğaziçi’nde bulunan İngiliz zırhlısının, Saray’a çevrilen toplarını göstererek ‘Görüyorsun’ dediniz. ‘Ben artık ülke ve milleti nasıl kurtarmak gerekeceğini düşünmede kararsızlığa düşüyorum.’ Ve ellerinizi kaldırarak ‘İnşallah millet uyanır ve uyanık bulunur, bu acıklı durumdan gerek beni, gerekse kendisini kurtarır’ buyurmuştunuz. Size şimdi iletmek istediğim bu sözlerinizdir. İçten isteğinizin esinlediği kararlılık ve inançla görevimi sürdürüyorum. Buyruğunuz uyarınca Başbakan kulunuzu önemli işlerde sürekli aydınlatıyorum. Yapılması gerekenleri bildiriyor ve kendim de yerine getiriyorum.
Şu bir ay içinde hemen Anadolu’nun bütün illerine, sancaklarına, ilçelerine ve sınır boylarına kadar milletin özlemlerini ve düşüncelerini bütün komutanların ve memurlar kesiminin duygularını ve yaptıklarını öğrendim. Bilgi edindim.
Sonuçta açık bir biçimde anlaşılıyor ki, millet baştan aşağı uyanık olup devlet ve milletin bağımsızlığını ve Saltanat ve Halifeliğin yüksek haklarını sağlamlaştırmak için güçlü bir karar ve inançla donatılmış bulunuyor. İstanbul’dayken milletin bu kadar güçlü ve kısa sürede, felaket geçirmiş olanlarından bu kadar çabuk uyanacağını havsalam almazdı.
Ulu Padişahım,
Bu nitelikleri olan ve sizin kutsal ululuğunuza bu kadar sıkı bağlarla bağlı olan soylu milletimize bütünü ile dayanır ve karşılık olarak bütün anlamı ile bu millî ve vicdanî güce yardım edilirse son buyruklarınız gibi bütün milletin kararlılık ve gücünü artırmış olur.
Yalnız, ilgi çekici ve üzücüdür ki, bu temiz Anadolu halkı bugünkü duyarlı dönemde bile İstanbul’da gelişen türlü türlü bölücü görüşlerden ve bozguncu davranışlardan pek çok üzüntü duymaktadır. Gerçekten, İstanbul çevresinin bozulmaya ve çöküntüye yatkın ve bundan yararlanmayı bilen yabancılar devlet ve milletin yok edilmesi devlet ve millete ve Padişahına bağlılık ve özveriyle çalışma yeteneğinde olanların ortadan kaldırılmasını içeren pek ileri gitme ataklığı gösteriyorlar.
Ulu Padişahım,
Hatırlamış olacaksınız ki, bana verdiğiniz görevin yapılması sırasında yabancıların ve kimi bozguncu yuvalarının kesinlikle yalancılık yapmaları ve karşı çıkma ihtimallerini daha İstanbul’dayken ilettiklerim arasında sunmaya çalışmış ve özellikle Başbakan Ferit Paşa ile devletin önemli kişilerine çok açık olarak anlatmış ve böyle durumlar karşısında Ali İhsan ve Yakup Şevki Paşa kullarının durumuna giremeyeceğimi eklemiştim. İşte millî vicdandaki kesin uyanıklık belirtilerini yayılmacı çıkarlarına aykırı gören İngilizler, ülkenin zararına da olsa İngilizlere yaltaklanmayı görev sayan zayıf karakterliler, bu kere beni kandırarak İstanbul’a getirmeye çalışıyorlar.
Şanlı ve ulu Hakan’ına, milletine bağlı ve bu uğurda ölümleri küçümsemekle tanınan kulları gibi bir komutandan, doğal olarak yüksek Saltanat haklarının ve milletin varlığının ve kalıcılığının düşmanı olanlara uyması beklenemezdi. Bu sebeple, kulunuz Malta’ya gitmek ya da çalışılamaz duruma getirilmek gibi ihtimaller karşısında bırakıldım. Eğer daha zorlanırsam, görevimden çekilerek, şimdi olduğu gibi Anadolu’da ve milletin kucağında kalacağım. Ve bu vatan görevimi daha açık adımlarla sürdüreceğim. Ta ki, millet bağımsızlığına kavuşuncaya, Saltanat ve Halifelik kurtuluncaya kadar...
Sarsılmayan bağlılığımın sürekli artacağına inanmanızı sunmaya ve işletmeye yüreklilik gösteririm.
9. Ordu Birlikleri Müfettişi
Fahri Yaveri Hazreti Şehriyari
Mustafa Kemal.”

GERİ ÇAĞRILMA SEBEPLERİ
Mustafa Kemal Paşa, 11 Haziran günü, Savaş Bakanlığı’na gönderdiği telgrafında, geri çağrılış sebeplerini sordu. Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin isteği üzerine İstanbul’dan çağrıldığını ve buna karşı vereceği kararın bütün arkadaşların kanaati olması gerektiğini Kâzım Karabekir’e bildirdi.
“1-Harbiye Nezareti’nden şu şifreyi aldım: “Komutanızdaki istimbotlardan biri ile hemen buraya gelmeniz rica olunur.”
2-Çağrılışımın sebebini Cevat Paşa’dan (Genelkurmay Başkanı Cevat Çobanlı) gizlice sordum. Cevap şudur: Sizin gibi değerli bir generalin halen Anadolu vilayetlerinde dolaşmasının kamuoyuna iyi bir tesir bahşedemeyeceğinden bahisle İstanbul’a gelmenizi İngilizler istedi.”
3-Ali Fuat Paşa daha Samsun’a gelişimde İngilizlerin Hükümet’e gönderilmemin sebebini sorduklarını ve ısrarları halinde bunun Hükümet’in isteği dışında bulunduğunu söylemek mecburiyetinde kalacağını inanılır şekilde duyduğunu bildirdi.
4-Vermiş olduğum kararın Milletin hukuk ve istiklâlini tayin uğrunda millet ile beraber çalışmaktan ibaret olduğunu siz kardeşime her zaman bildirmiştim. Bu gaye milletin sinesine sığınarak namus görevi ve vicdanı ifaya fedakârca devam etmeği gerektirir. Emsalimiz veçhile İngilizlere esir olmak üzere İstanbul’a gitmekte mazurum. Vatan görevime devam edebilmekliğim bittabi sizin gibi aynı fikir ve kanaatte bulunan kardeşlerimin de daima ve herhalde vefalı ellerine ve yardımlarına bağlıdır. Bugün benim vermeğe mecbur olduğum bu fiilî kararı yarın bütün namuslu kimseler ve hamiyetten olan arkadaşlarımız tarafından da verilmesi lüzumu tahakkuk edeceğine şüphe yoktur. Bundan dolayı bugün meydanı açıklığa bırakmaya mecbur olduğum bu kararımız arkadaşlarımın kanaatine dayanır. Bu hususa dair kıymetli kardeşimin fikirlerini beklerim.
Hükümet merkezi aldatmadan İstanbul’a celbetmek plânını takip eylediğinden ben de mümkün olduğu kadar zaman kazanmak ve karargâhımı memleket içine sokmak için aynı usulde mukabele ve muhabere etmekteyim.
Mustafa Kemal.”

ERMENİLER VAN YÖRESİNDE
Mustafa Kemal Paşa, 11 Haziran günü, Savaş Bakanlığı’na yazdığı raporunda, Oltu’ya gelen Ermenilerin geri gittiğini, Kars ve Sarıkamış’ta on bin asker yığdıkları ve elebaşı Antranik’in de otuz bin kuvvetle Van yönünde ilerlediğine ilişkin doğrulanmamış bilgiler alındığını ve 15. Kolordu’ca durumun araştırılmasını istediğini bildirdi.

ISPARTA’DA İZMİR MİTİNGİ
İzmir’in işgalinin protesto etmek için, Isparta’da 11Haziran günü, 15.000 kişinin katıldığı büyük bir miting yapıldı.
Isparta Gençler Yükselme Derneği Başkanı Akkaşoğlu Süleyman Turgut 22 yaşındadır. Dayısı olan Hürriyet ve İtilâf Partisi Isparta Şube Başkanı Böcüoğlu Süleyman Sami’ye gelerek;
“Dayı! Yunanlılar İzmir’i işgal etmişler. Bir miting yapmamız lâzım. Fakat Mutasarrıf Talât Bey buna izin verme taraftarı değil, ne yapalım?” diye sormuştur.
Süleyman Sami:
“Ben izin alabilirim, sen şimdi sakin ol. Ben şimdi Talât Bey’le konuşayım” cevabını vermiştir.
Ancak Mutasarrıf bu isteği kabul etmemiştir.
Bunun üzerine Akkaşoğlu Süleyman Turgut:
“Ben izin alırım.”
Diyerek Mutasarrıf’ın odasına girmiş ve tabancasını çekerek: “Ya izin verirsiniz, ya burada sizi de kendimi de öldürerek bir neticeye bağlarım” diyerek izin almıştır...
Hükümet Konağı önünde yapılan bu mitinge, köylerden gelenlerle 15.000 civarında halk katıldı. Rumların temsilcileri 9 tane papaz ve diğer ruhanî adamları da bulunuyordu. Mitingden sonra İtilaf devletlerine, Paris Barış Konferansı’na mitingde konuşulanlar bildirildi.

ALİ FUAT HAVZA’YA HAREKET ETTİ
Ali Fuat Cebesoy ve beraberindekiler, 12 Haziran günü, Ankara’dan Havza’ya, atlı arabalarla hareket ettiler. Aynı gün, Samsun’daki İngiliz Yardım Subayı Yüzbaşı L.H. Hurst, Amiral Calthorpe’a gönderdiği raporda, Mustafa Kemal Paşa’ya dair toplayabildiği bilgileri bildirdi ve Mustafa Kemal Paşa’dan şüphelendiğini açıkladı.

İNGİLİZ RAPORU
Samsun’daki Hurst, Mustafa Kemal hakkında şu raporu verdi:
“Çevredeki kasabalar ve ötesiyle kurduğu telgraf iletişimi öylesine büyük boyutlu ki, neredeyse telgrafhaneyi tekeline almış gibi görünüyor. Yanındaki subaylar ise onun etkisiyle uzlaşmaya yanaşmayan komşu köy ve kasabalarda sık sık görülüyorlar. Yunanlılara karşı bir direniş hareketinin düzenlenmekte olduğundan eminim ve İzmir’in (Smyrna) tekrar geri alınamayacağı açıkça anlaşılınca, her türlü girişim başlayacaktır.”

AMASYA’DA
Mustafa Kemal Paşa, 13 Haziran günü Havza’dan Amasya’ya geçti. Sultan Beyazıt Camii vaizi Abdurrahman Kâmil Efendi, “Tek kurtuluş yolu, halkın doğrudan doğruya egemenliğini eline alması ve iradesini kullanmasıdır. Hep birlikte Mustafa Kemal Paşa’nın çevresinde toplanarak yurdu kurtaracağız” diyerek, Mustafa Kemal Paşa’yı kurtarıcı ve başbuğ olarak göstermiştir.

AMERİKAN RAPORU
Amerikalı Senatör M. Grance başkanlığındaki bir heyet, “Osmanlı İmparatorluğu’nun davalarını yerinde incelemek” üzere 13 Haziran günü İstanbul’a geldi. Amerikalı heyet, İstanbul’da Amerikan Elçiliği’nde siyasî parti liderleri ve çeşitli derneklerin temsilcileriyle görüştü. Ayrıca azınlıkların liderleriyle de görüştüler.
Senatör Grance, İstanbul’da on gün kadar kalıp ayrılırken şunları söyler: “Hiçbir ülke menfi propagandaya bu kadar feda edilmemiştir.”

SAVAŞ BAKANI’NIN CEVABI
İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırdı. Mustafa Kemal de niçin çağrıldığını Savaş Bakanı Şevket Turgut Paşa’dan sordu. Savaş Bakanı, Mustafa Kemal Paşa’ya, “İstanbul’a davetiniz Hükümet kararı sonucudur” diye cevap verdi.
Mustafa Kemal Paşa için hazırlanan cevapta “Faaliyeti kendilerince bilinen sizin o bölgedeki memuriyetlerini uygun görmeyen İngilizler, İstanbul’a çağrılmanızı istediler. Memleketin geçirmekte bulunduğu hal, Bakanlığı, bu İngiliz isteğini yerine getirmek zorunda bıraktığını arz ederim.” deniliyordu.
Fakat Savaş Bakanı bu telgrafın çekilmesine razı olmadı ve 15 Haziran’da Mustafa Kemal Paşa’ya “İstanbul’a davetiniz Hükümet kararı sonucudur” diye cevap verdi.

MUSTSFS KEMAL HABERLEŞİYOR
Mustafa Kemal Paşa, 16 Haziran günü Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’dan, Edirne’de Kolordu Komutanı’nın kim olduğunu ve Cafer Tayyar Bey’in nerede bulunduğunu sordu.

Mustafa Kemal Paşa, aynı gün, Kastamonu Valiliği’ne gönderdiği telgrafında, İzmir hakkında aldığı bilgileri haber verdi.
Telgraf şöyledir:
“İzmir hakkında aldığım malûmat aşağıdadır.
1-Yunanlılar bu sabah İzmir’deki karakolları tahliye etmişler ve geceleyin kuvvetlerini kısım kısım vapura bindirme ile çekilmek hazırlıklarında bulunmuşlardır.
2-Foça taraflarında toplanan gönüllü ordusunun İzmir üzerine yürümekte olduğu haberi karşısında, Rumlar büyük korku ve tasaya düşmüş ve evvelce gaflet ve şımarıklık eseri olarak çektikleri Yunan bandıralarını ortadan kaldırmışlardır.
3-Tahliye edilen karakollara Osmanlı karakolları ikame edilecektir.
4-Müslümanlar pek büyük ve mutantan millî bayram için hazırlıkta bulunmaktadır.
Bu malûmatın kaza belediye başkanlıklarına, Müdafaayı Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Derneği’ne acele olarak ulaştırılmasını arz ve rica ederim.

DAVET
Kâzım Karabekir Paşa, 16 Haziran’da, Mustafa Kemal Paşa’ya Erzurum’a gelmelerini bildirirken, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe de, Mustafa Kemal’in İstanbul’a geri çağrılmasını Damat Ferit Hükümeti’nden istedi.
Mustafa Kemal Paşa, aynı gün, Savaş Bakanlığı’na gönderdiği raporunda, Merzifon’daki mitingin ağırbaşlılık içinde yapıldığını ve İngiliz temsilcisi Horst’un Kaymakamlığa teşekkür ettiğini bildirdi.
Bu ara, vatanın her köşesinden, İtilâf devletleri temsilcilerine gönderilen kartlarla İzmir’in işgali protesto edildi. İki, üç gün içinde gönderilen kartpostal sayısı 130.000’i buldu.
İstanbul Hükümeti, bütün postanelere bir genelge göndererek Reddi İlhak Derneği tarafından verilecek telgrafların çekilmemesini emretti. Bu durum, Anadolu ile İstanbul’u karşı karşıya getiren bir karardı.

ERZURUM’DA ŞUBE KONGRESİ
17 Haziran günü “Doğu İlleri Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti”nin Erzurum Şubesi’nin Birinci Kongresi yapıldı.
Bu kongreye Erzurum’a bağlı “sancak ve kazalardan gelen” 21 delege katılmış ve bunlara Erzurum merkezinin hazırladığı bir rapor sunulmuştu. Bu raporda içte ve dışta yapılan Ermeni propagandası çürütülmekte idi.
İstanbul’da Noradonkiyan adındaki Ermeni’nin başkanlığındaki bir dernek, Ermenilerle Kürtleri bir ırktan sayıyor ve Kürtlere Ermeni harflerini kabul ettirme gayretini güdüyordu. İşte Erzurum’da toplanan ve beş gün çalışan bu kongre Ermenilerin bu iddialarını da tartışmış ve “Osmanlı camiasından” ayrılmamak, bunun için her türlü fedakârlığa katlanmak, Ermeni istilâsını şiddetle karşılamak, düşman istilasından dolayı dağılmış olan okulları ve bu arada öğretmen okulunu yeniden açmak ve Müslümanların bulundukları topraklardan göç etmelerini önlemek gibi önemli kararlar almıştı.

3. ORDU
Bugünlerde ordu içinde yapılan yeniden düzenleme ile Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Üçüncü Ordu Müfettişliği olarak değiştirildi.
Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, kendisini İstanbul’a çağıran hükümet kararına aldırmadan 18 Haziran’da İçişleri Bakanlığı’na bir telgraf göndererek, Erzurum ve Van Valileri ile ilgili atama konusunu yorumlayıp, Erzurum Valisi’nin yerinde bırakılmasını istedi.

EDİRNE İLE HABERLEŞME
Mustafa Kemal Paşa, 18 Haziran günü, Edirne’deki 1’inci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey’e gönderdiği telgrafında, çalışmalar ve yapılacaklarla ilgili bilgiler verdi. Sivas Kongresi için delege gönderilmesini istedi. Hâlbuki Sivas Kongresi daha kararlaştırılmış ve ilan edilmiş değildi. Mustafa Kemal, plânladığı işleri birer birer uygulamaya koyuyordu.

ALİ FUAT HAVZA’DA
Ankara’dan gelen Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve beraberindekiler Havza’ya geldiler. Ali Fuat Paşa şöyle anlatmaktadır:
“18 Haziran’da Havza’ya muvasalat ettik. Bu esnada Mustafa Kemal Paşa’nın, Havza’dan Amasya’ya 2 gün evvel hareket ettiğini haber aldık. Hemen Amasya ile muhabere ettik ve orada bize intizar ettiğini bildirdi.”
Mustafa Kemal Paşa, 19 Haziran günü Kâzım Karabekir’e, Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa’nın Amasya’ya geldiklerini bildirdi.

HABERLEŞME KESİLİYOR
Mustafa Kemal Paşa, 20 Haziran günü ise, Sadaret (Başbakanlık) Makamı’na gönderdiği telgrafında, Müdafaayı Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Dernekleri tarafından verilen telgrafların çekilmemesi konusunda 16 Haziran’da verilen emrin geri alınmasını istedi.
Mustafa Kemal Paşa, aynı gün Amasya’dan, Valiliklere de gönderdiği genelge ile, Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü’nün aldığı canice kararının geri alınmasına kadar telgrafhanelerin işgal edilerek İstanbul ile resmi görüşmelerin kesilmesini istedi. Buna uymayanların derhal Divanı Harp’e verilmelerini emretti.

KARABEKİR’E MÜFETTİŞLİK TEKLİFİ
21 Haziran günü, Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’a çağıran İstanbul, taktik değiştirdi. İstanbul’a çağırmak yerine, yerine atayacak birini aramaya başladılar. Savaş Bakanı Şevket Turgut Paşa, Kâzım Karabekir Paşa’ya, Mustafa Kemal Paşa’nın yerine 3. Ordu Müfettişliği Vekâleti’ne tayin olunacağını bildirdi ve kendi yerine kimi teklif edebileceğini sordu. Kâzım Karabekir Paşa, bu teklifi kabul etmeyeceğini 22 Haziran’da bildirdi.

AMASYA GÖRÜŞMELERİ
Bu ara, Mustafa Kemal Paşa ile yanındaki arkadaşları ve Ankara’dan gelen Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, gece geç vakitlere kadar görüştüler.
Ali Fuat (Cebesoy), Amasya’ya gelişini ve gece görüşmesini şöyle anlatmaktadır:
“Ertesi gün biz de Amasya’ya hareket ettik. Amasya’ya vardığımız günün gecesi geç vakitlere kadar Hüseyin Rauf Bey, ben, Mustafa Kemal Paşa ile baş başa kaldık. Durum gözden geçirildi. Erzurum’daki Kâzım Karabekir Paşa’ya bilgi verildi. Mustafa Kemal Paşa’nın beraberinde getirerek Samsun’da bıraktığı Albay Refet (Bele) ile Mutasarrıf Hamdi Bey’i Amasya’ya davet ettik. Müzakerelere devam ettik.
Vardığımız netice ..... Amasya Kararları namı altında formüle edildi ve hazır bulunan 4 kişi tarafından imzalandı. Bunlar Mustafa Kemal, Ali Fuat Paşalarla, Hüseyin Rauf ve Refet Beylerdi.”
“Milletin istiklâl ve vatanı uğrunda uğradığı tehlike etrafında birlik olduğu, gerek harice gerek dâhile gösterilmiştir. (Mukaddes İttifak) adını verdiğim Amasya Kararları, toplayıcı bir ruh taşımaktadır. Şunu hemen ilave edeyim ki, bunun başlıca amili de Mustafa Kemal Paşa’dır.”

AMASYA GENELGESİ
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları tarafından hazırlanan Amasya Genelgesi (Tamimi) 22 Haziran 1919 günü yayınlandı. Bu genelge şifre ile “Mülkiye ve askeriye makamlarına” bildirildi. Ayrıca İstanbul’da bazı kişilere de duyurulmuş ve kendilerine Mustafa Kemal Paşa’nın imzasını taşıyan bir mektup gönderilmiştir. Bu genelge, millî bir kongre için çağırıdır.

“Şifre Amasya, 22.Haziran.1919
GENELGE
1-Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümet merkezimiz (Başkent, İstanbul) İtilâf devletlerinin tesir ve denetimi altında mahsur bulunduğundan üstlendiği mesuliyetin gereğini yerine getirememektedir. Bu hal milletimizi yok tanıttırıyor. Milletin istiklalini gene milletin azimli kararı kurtaracaktır. Milletin durumunu göz önünde bulundurmak ve haklı sesini cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak bir millî heyetin kurulması gereklidir. Bunun için görüşmelerle her taraftan gelen teklif ve millî istek üzerine Anadolu’nun her bakımdan en emin mahallî olan Sivas’ta millî bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için bütün Osmanlı illerinin her livasından (sancağından) ve parti ayrılıkları göz önüne alınmaksızın güçlü ve milletin güvenini kazanmış üç kadar delegenin aceleyle yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimale karşı bunun bir millî sır halinde tutularak dağdağaya yer verilmemesi ve lüzum görülen yerlerde seyahatin kılık değiştirilerek yapılması lâzımdır.
2-Doğu illerimiz adına on Temmuz’da Erzurum’da toplanması kararlaştırılan kongre için adı geçen illerin Müdafaayı Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Dernekleri’nden seçilen üyeler zaten Erzurum’a doğru yola çıkarılmışlardı. O vakte kadar öteki illerimizin delegeleri de Sivas’a gelebileceklerinden Erzurum Kongresi’nin üyesi de belirleyeceği zamanda genel kurula dâhil olmak üzere Sivas’a hareket edecektir.
3-Yukarıdaki maddelere göre delegelerin Müdafaayı Hukuku Milliye Dernekleri ve belediye başkanlıkları ve saire ile seçilmeleri ..... isimleriyle hareket zamanlarının bildirilmesini istirham eylerim.
4-Bu telgrafın alındığının hemen bildirilmesi rica olunur.
Üçüncü Ordu Müfettişi
Fahri Yaveri Hazreti Şehriyari
Tuğgeneral Mustafa Kemal.”

MİLLÎ MÜCADELE’NİN TEMELİ
Amasya Genelgesi, Mustafa Kemal’in çalışmalarının ve düşüncelerinin bir karar olarak ifadesidir. Mustafa Kemal ve arkadaşları, bu genelge dışında önemli kararlar da aldılar.
Amasya Genelgesi, Mustafa Kemal Paşa’nın daha önce komutanlara ve mülkî amirlere gönderdiği tebliğ ve tamimlerle, halka açıkladığı konuların bir program ve karar halinde ifadesidir. Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan Amasya Genelgesi, Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Bey ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında bulunanlar tarafından imzalanmıştır. Amasya’da, Amasya Genelgesi’nden başka bir takım önemli kararlar da alınmıştır. Ali Fuat Cebesoy’un deyimiyle “Mukaddes İttifak” adını alan bu kararlar arasında bir tanesi de askerî ve millî teşkilatın hiçbir surette ilga edilemeyeceği (dağıtılamayacağı) hakkındaki karardır. Buna göre komuta hiçbir suretle terk ve başkasına bırakılmayacaktı. Silah ve mühimmat elden çıkarılmayacak, vatanın herhangi bir tarafında yeniden vaki olacak düşman işgali karşısında birlikte ve müştereken hareket edilecekti.

MEKTUP
Mustafa Kemal Paşa, “Millî Kurtuluş” davasına faydalı olabileceklerini umduğu kişileri Anadolu’ya davet ederek, onlara “Amasya Genelgesi” ile birlikte gönderdiği mektubunda, “...Bu kurtuluş davası elde edilinceye kadar Anadolu’dan ve milletin sinesinden ayrılmayacağım” diyerek, Türk milletini felaketlerden nasıl kurtaracağını çok önceden kararlaştırmış bulunduğunu bütün açıklığıyla anlattı.
Mustafa Kemal millî kurtuluş davasına faydalı olabileceğini umduğu Ruşen Eşref, Ahmet Rıza, Bayındırlık Bakanı Ferit, Millî Eğitim Bakanı Sait, Kara Vasıf, Abdurrahman Şeref Beyler, Sulh ve Selâmet Partisi Başkanı Ferit, Reşit Akif, Ahmet İzzet Paşalar ve Halide Edip (Adıvar) Hanım gibi Türk idare ve devlet adamlarını Anadolu’ya davet etti. Mustafa Kemal bu kişilere şöyle bir mektup yollamıştı:
“Vatanın parçalanma tehlikesi üzerine millî vicdan bir kurtuluş emeli etrafında ve Müdafaayı Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Teşkilatı namı altında seri bir surette toplanmağa başlamıştır. Yalnız mitingler ve saire gibi gösteriler büyük gayeleri hiçbir vakitte kurtaramaz ve ancak milletin içinden bilfiil doğan ortak kuvvete dayanırsa kurtarıcı olur. Fakat şüphe görmeyen bir hakikattir ki bu acı dönemi bu kadar öldürücü bir şekilde ortaya çıkan en müessir amil maalesef başkentimizdeki muhalif cereyanlar ve Anadolu’nun saf ve kutsal millî emellerini muzır bir şekilde tek başına bırakan siyasi ve gayrı millî propagandalardır. Kuvayi Milliye’yi, bugün için böyle yanlış yollara sevk ile dağıtmanın cezasını vatanımız aleyhinde ve pek bol bir surette görmekteyiz.
Başkent İtilaf devletleri tarafından tahliye edilinceye kadar bu mecburiyetin mutlak olduğu kanaatindeyim. Bu hal bittabi sizlerce de takdir olunur. ... Bu davet her tarafa genelge ile ulaştırılmıştır.
Bu millî mesele için İstanbul’da sizin gibi vatansever ve söz sahibi düşünürlere yönelen fedakârlık bilhassa pek büyüktür. Bu barış amacı ve millî sonuç elde edilinceye kadar Anadolu’dan ve milletin içinden ayrılmayacağımı ve bu noktada bir ferdî millet gibi çalışacağımı millete karşı mukaddesatım namına söz verdim ve hiçbir kuvvet bu millî azmime mani olamayacaktır. Bu kararın bütün Anadolu’da iş başında bulunan sorumlu ve değerli arkadaşlarımızın ilkesi ve ortak kararlarına dayanmakta olduğunu da ek olarak belirtir, yürekten gelen özel saygılarımı sunarım.

ALİ KEMAL
Mustafa Kemal ve arkadaşları vatanın kurtuluşu için önemli kararlar alırlarken, İçişleri Bakanı Ali Kemal de, yayınladığı genelgeyle, millî kuvvetlerin memleketi felâkete götüreceklerini, bu sebeple bunların her ne suretle olursa olsun kurulmasının ve faaliyetlerinin durdurulmasını şiddetle emretti.

MUSTAFA KEMAL PAŞA AZLEDİLDİ
Bakanlar Kurulu, 23 Haziran günü, Mustafa Kemal Paşa’yı Müfettişlik görevinden azletti. Sadaret (Başbakanlık) Makamı da, Mustafa Kemal Paşa’nın görevden alındığını ilgili illere bildirilmesi için İç İşleri ve Savaş Bakanlıkları’na talimat verdi.
İç İşleri Bakanı Ali Kemal Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın görevinden azledildiğini, kendisiyle hiçbir resmî muamelenin yapılmamasını ve hiçbir isteğinin yerine getirilmemesi hakkında bir genelge yayınladı.
İstanbul’da bunlar olurken, Mustafa Kemal Paşa, bütün komutanlara gönderdiği şifrede, millî amacın gerçekleşmesine kadar komutanların görev yerlerini hiçbir suretle bırakmamaları gerektiğini bildirdi.

ALİ GALİP
Mustafa Kemal Paşa’nın azil kararını tebliğ etmek üzere Elazığ Valisi Ali Galip Sivas’a geldi.
Mustafa Kemal Paşa, Ali Galip’in Sivas’ta yaptıklarını şöyle anlatmaktadır:
“İç İşleri Bakanı Ali Kemal Bey’in yukarıdaki genelgesiyle verdiği emrin tarihi olan 23 Haziran günü Sivas’ta, Ali Galip Bey adında bir kişi, on kadar adamıyla hazır bulunuyormuş. Bu kişi, İstanbul’dan Elâzığ Valisi olarak gönderilmiş olan Kurmay Albay Ali Galip’tir. Güya ikinci derecede il memurlarından olmak üzere, bir takım insanları da, İstanbul’dan seçmiş, beraberinde götürüyor.
Ali Galip, yolu üzerinde bulunan Sivas’ta kalmış. Özel görevi bulunduğuna şüphe etmemek lâzım gelen Ali Galip, orada derhal kuvvetli taraftarlar bulmuş. görevini lâyıkıyla yerine getirmek için hazırlıklara ve tedbirler almaya başlamış.
İç İşleri Bakanlığı’nın aleyhimdeki emri gelir gelmez faaliyet başlamış. Sivas sokaklarında “benim hain, asi, zararlı bir adam olduğuma dair” duvarlara yaftalar yapıştırılmış.
Kendisi de, bir gün, Sivas’ta Vali bulunan Reşit Paşa’nın yanına giderek, Dâhiliye Nezareti’nin (İç İşleri Bakanlığı’nın) emrinden bahsettikten sonra, Sivas’a gittiğim takdirde hakkımda uygulayacağı muameleyi sormuş.
Reşit Paşa, ne yapılabileceğini öğrenmek istemiş. Ali Galip, “Ben senin yerinde olsam, derhal kollarını bağlar, tevkif ederim ve senin de böyle yapman lazımdır.” demiş.
Reşit Paşa, bu işin bu kadar basit olacağına inanmamış, görüşme hayli uzamış. Görüşmeye katılanlar hayli çoğalmış... Hatta bir kısım halk verilecek kararı öğrenmek üzere toplanmış...”

ERZURUM’A GİTME KARARI
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’a geleceğini ve ihtiyaç olan benzinin Erzincan’a gönderilmesini Kâzım Karabekir Paşa’dan istedi.
15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, 350 kilo benzinin Erzurum’dan Erzincan’a yola çıkarıldığını, Sivas’ta 3. Ordu Müfettişliğine bildirdi.
Mustafa Kemal Paşa, 24 Haziran’da, Padişah’a gönderdiği telgrafında “Coşkun bir halde olan milletin görüş ve düşünüşlerinde yaygınlaştıkça hükümet inançsızlık göstermek gibi çok kötü sonuçları hazırlayacağına şüphe yoktur” dedi.
Mustafa Kemal Paşa, Amasya’dan ayrılma kararını yaveri Cevat Abbas Bey’e bildirdi.
Mustafa Kemal Paşa, bu ayrılış emrini şöyle anlatmaktadır:
“Ayın 25’inci günü, Sivas’ta aleyhimde bazı münasebetsiz olaylar çıkmaya başladığını öğrendim. 25/26 Haziran gecesi, yaverim Cevat Abbas Bey’i çağırdım ve yarın sabah karanlıkta, Amasya’dan güneye hareket edeceğiz, dedim. Bu hareketimizin gizli tutularak hazırlanılması için emir verdim.”


MUSTAFA KEMAL TOKAT’TA
Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ile birlikte 26 Haziran’da Amasya’dan Tokat’a geldi.
Mustafa Kemal Paşa, Tokat’a gelişini şöyle anlatmaktadır:
“26 Haziran’da Amasya’dan hareket ettim. Tokat’a varır varmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak benim varışımın Sivas’a ve hiçbir tarafa bildirilmemesini temin etti. 26/27 gecesini orada geçirdim.”
Mustafa Kemal, Tokat’a gelir gelmez ilk önce telgrafhaneye uğramış ve alınan tedbirleri yerinde görmüştü. Daha sonra Belediye’ye geldi. Belediye’nin üst katındaki bir odada kalıyordu. O gece, Tokat’ta ileri gelen aydınlarla görüştü. Ertesi gün Belediye’de bir toplantı yapılmasına karar verildi.

KONYA İLE HABERLEŞME
Mustafa Kemal Paşa, Tokat’tan Konya’daki İkinci Ordu Müfettişi’ne gönderdiği telgrafında, Tokat ve çevresinde Alevî mezhebinden çok olduğunu ve Kırşehir’deki Baba Efendi Hazretleri’ne bağlı olduklarını bildirerek onlarla ilişki kurulmasını istedi.
Mustafa Kemal, İkinci Ordu Müfettişliği’nden şu talepte bulundu:
“Tokat ve havalisinde İslâm nüfusun yüzde doksanı ve Amasya havalisinde de mühim bir kısmı Alevî Mezhebi olanlar teşkil ediyorlar ve Kırşehir’indeki Baba Efendi Hazretlerine fevkalâde bağlı bulunurlar. Vatanın ve milletin istiklâli de bugünkü tehlikesine faydasız görenlerden olan adı geçenin de kanaatine şüphe yoktur, buna pek müsaittir. Bundan dolayı söz sahibi ve emniyet bazı kişileri görüştürerek kendilerince muvafık görecek Müdafaayı Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Dernekleri’ne takviye edecek surette birkaç mektup yazdırılacak bu havalideki Alevî nüfuzlu kimselere dağıtılarak Sivas’a gönderilmesinde pek faydalı olacağına inanıyorum. Bu konuda yüksek yardımlarınızı istirham ederim.”

TOKATLILAR İLE
Mustafa Kemal Paşa, Tokatlılar ile yaptığı toplantıda, memleketin içinde bulunduğu durumu anlattı.
27 Haziran 1919 günü sabahleyin saat 10’da yapılan toplantıda Mustafa Kemal, memleketin içine düştüğü durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koyan bir konuşma yaptı, top yekûn bir savunma yapmanın zorunluluğu üzerinde durdu. Bu sırada Tokat Müftüsü:
“-Elimizde üç buçuk millet kaldı, bunu da böyle kırdırmayalım,” demişti.
Mustafa Kemal, Endülüs’ü örnek göstererek, “her şeye boyun eğmekle acıların daha çok artacağını, çalışmanın elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağını, Türk Milleti’nde gizli bulunan birçok yeteneklerin, cevherlerin işi başarmaya yeterli olduğunu” söyledi, başarının er geç elde edileceğine inancını belirtti.
Halk: “-Çalışacağız, vatanımızı kurtaracağız,” diyordu.
Toplantıdan sonra Sivas’a gelmekte olduğunu bildiren bir telgraf göndererek, hemen hareket etti.

MUSTAFA KEMAL SİVAS’TA
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 27 Haziran günü Tokat’tan Sivas’a geldi.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas’a gelişini şöyle anlatmaktadır:
“...27 Haziran’da Sivas’a hareket ettim. Otomobille Tokat’tan Sivas’a aşağı yukarı altı saattir.
Sivas Valisi’ne, Tokat’tan Sivas’a hareket ettiğime dair açık bir telgraf yolladım. İmzada Ordu Müfettişliği unvanımı kullanmıştım.
Telgrafta, maksatlı olarak hareket saatimi kaydetmiştim. Fakat bu telgrafın hareketimden altı saat sonra çekilmesini ve o zamana kadar hiçbir şekilde Sivas’a bilgi verilmemesini temin edecek tedbirleri aldırdım.
Ali Galip Bey ve Reşit Paşa arasında, hakkımda uygulanacak muamelenin münakaşasının kızıştığı bir safhasında, Reşit Paşa’nın eline, benim Tokat’tan çektiğim telgrafı verirler. Reşit Paşa hemen Ali Galip’e uzatır:
“İşte kendisi geliyor, buyurun, tevkif edin!” der.
Reşit Paşa, telgrafta yazılı olan hareket saatini görünce hemen kendi saatini çıkarır, bakar... “Efendim geliyor değil, gelmiş olacaktır.” diye ilâve eder.
Bunun üzerine, Ali Galip;
“Ben tevkif ederim dedimse, benim ilim içinde olursa tevkif ederim, demek istedim.”
Deyince toplantı halinde bulunanları bir heyecan kaplar... Hep birden “Haydi öyleyse, karşılamaya gidelim.” diyerek toplantıya son verirler.
Ancak eşraf ve ileri gelenler, halk ve askerle parlak bir karşılama töreni hazırlayabilmek için biraz zaman kazanmak lazım geldiğini, hâlbuki hesapça benim, Sivas şehri kapılarına kadar yaklaşmış olabileceğimi göz önüne alarak, beni, şehrin girişine yakın olan Ziraat Numune Çiftliği’nde biraz istirahat ettirmenin çarelerini düşünmüşler.
Vali Paşa, karargâhımın sıhhiye başkanı olup, evvelce teşkilât için Sivas’a göndermiş olduğum Tali (İbrahim Tali Öngören) Bey’i davet eder ve bu görevin yerine getirilmesini ondan rica etmiş ve hazırlıkları bitirir bitirmez kendisinin de bize katılacağını söylemiş.

SİVAS KAPISINDA
Hakikaten tam Numune Çiftliği civarında, karşımıza çıkan bir otomobilin içinden Tali Bey göründü. Otomobillerden indik, çiftliğin avlusunda oturduk. Tali Bey, hikâye ettiğim durumu etraflıca açıkladıktan sonra, görevinin beni burada biraz meşgul etmek olduğunu söyleyince, derhal ayağa kalktım ve “Çabuk otomobillere ve Sivas’a” dedim!
Bunun sebebini ifade edeyim. O anda hatırıma gelen şuydu: Karşılama töreni yapacağız diye Tali Bey’i aldatmış olabilirler ve hakikatte aksi bir tertip yapmak için zaman kazanmak isteyebilirlerdi. Otomobillere binmek üzereyken Sivas tarafından diğer bir otomobil yanımıza yaklaştı. İçinde Vali Paşa vardı.
Reşit Paşa, “Efendim birkaç dakika daha istirahat buyurulmaz mı?” diye söze başladı.
“Yarım dakika dahi istirahata ihtiyacım yoktur. Derhal hareket edeceğiz ve sen benim yanıma gel” dedim.
“Efendim, dedi, sizin yanınıza Rauf Bey binsin, ben arkadaki otomobille de gelirim.”
“Hayır hayır, dedim. Siz buraya...”
Bu basit tedbirden maksat, açıklamaya muhtaç değildir.

SİVAS’TA KARŞILAMA
Sivas şehrine girerken caddenin iki tarafı büyük bir kalabalıkla dolmuş, askerî birlikler tören düzenini almış bulunuyordu. Otomobillerden indik, yürüyerek askeri ve halkı selâmladım.
Bu manzara, Sivas’ın muhterem halkının ve Sivas’ta bulunan kahraman subay ve askerlerimizin bana ne kadar bağlı ve saygıyla dol olduğunu ispat eden canlı bir şahitti.
Bundan sonra doğru Kolordu Komutanlığı binasına gittim ve derhal maiyetiyle beraber Ali Galip’i ve onun yardakçısı olduğunu anladığım fesatçıları getirttim. Onlara yaptığım muameleyi anlatarak zaten kâfi derecede yorgunluğa sebep olduğuna şüphe etmediğim teferruatı uzatmak istemem.
Yalnız bir noktayı işaret etmekle yetineceğim.
Efendiler, bu Ali Galip, gördüğü kötü muameleden sonra bana bazı gizli söyleyecekleri olduğunu bildirerek gece yalnız olarak yanıma gelmek istedi. Kabul ettim. Hareketlerinin görünüşüne önem vermemekliğimizi rica ile Elâzığ ilini kabul ederek gelmekten maksadının, benim fikirlerime hizmet etmek ve Sivas’ta kalış sebebinin beni görüp bizzat talimat almak için olduğunu açıklamaya ve bin türlü delillerle ispata çalıştı. Bizi sabaha kadar oyalamak suretiyle bunu başardığını da itiraf etmeliyim.”

MUSTAFA KEMAL’İN TEPKİSİ
Mustafa Kemal Paşa, 27 Haziran günü, azledildiği haberine tepkisini, Savaş Bakanlığı’na gönderdiği telgrafıyla gösterdi: “..Ne Padişah’tan, ne Başbakanlık’tan, ne de Savaş Bakanlığı’ndan azlime dair bir emir aldım.” dedi.
“Müdafaayı Hukuku Milliye ve Reddi İlhak Dernekleri’ne yardım ettiğimden ve İngilizler tarafından istendiğimden dolayı azlolunduğumu daha bazı yersiz sözler ilâvesiyle İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey’in mülkiye makamlarına gizlice bildirdiğini işittim. Beni bu memuriyete tayin buyuran Padişah’ın kendisinden bu konuda hiçbir buyruklarını almadığım gibi ne Başbakanlık Makamı’ndan ve ne de Savaş Bakanlığı’ndan azlime dair bu ana kadar hiç bir emir almadım. Onun için Ali Kemal Bey’in bu gizli genelgesinin, ne gibi yanlış ve bozuk düşünceler altında yayınladığını, devletin büyükleri arasında bozuşma ve memlekette kanunsuzluk, düzensizlik ve sonuç olarak millet içinde kargaşalık doğurmaya sebep olan bu zihniyetin ne kadar tehlikeli olduğunu söylemeyi uygun görüyorum. Ali Kemal Bey’in görevden ayrılması, onun davranışının hükûmetçe de benimsendiğini tamamen göstermiş ve memleket üzerinde meydana getirmiş olduğu yanlış anlayış, bu suretle kısmen giderilmiş ise de, Bakanlar Kurulu’nun tamamen karar ve kanaati dışında yapıldığına kesin olarak inanmış bulunduğum bu korkunç ve sorumluluğu gerçekten ağır düşüncelerin millet ve memleketin gelecekteki selâmeti için ne büyük zararlar doğurabileceğini tekrar arza mecburum. Adı geçen hakkında yapılacak muameleyi yüce makamınızın takdirine arz ederim.
Üçüncü Ordu Müfettişi Tuğgeneral Mustafa Kemal”

MUSTAFA KEMAL PAŞA ERZURUM YOLUNDA
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, 28 Haziran günü, bir bayram sabahı, erkenden, Sivas’tan Erzurum’a doğru otomobille yola çıktı. Mustafa Kemal Erzurum yolundayken, Antalya, İtalyanlar tarafından işgal edildi.

ERZİNCAN MUTASARRIFI
Erzincan Mutasarrıfı Eşref, 29 Haziran günü, Başbakanlık Makamı’na yazdığı yazı ile Mustafa Kemal Paşa’nın emirlerine uyup uymama konusunda bilgi istedi. O tehlikeli günlerde olayları göremeyenler vardı. Başkent İstanbul’un emri dışına çıkamayanlar vardı. Yabancı devletlerin işgallerine ve cinayetlerine, halkın cesurca karşı koymasına rağmen bunu görmeyen kimseler vardı. İşte Erzincan Mutasarrıfı Eşref bunlardan biriydi.

MUSTAFA KEMAL ERZİNCAN’DA
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyet 01 Temmuz günü Erzincan’a geldi.
Sivas’tan yola çıkan Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, yolu üzerindeki köy ve kasabalara uğrayaraktan 01 Temmuz 1919 günü Erzincan’a geldi. Halk şehir dışında karşılamıştı. Geceyi Erzincan’da geçirdi, halkla görüşmeler yaptı.

ABD RAPORU
İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri GB. Ravndal, 01 Temmuz günü, ABD Dışişleri Bakanı’na gönderdiği raporunda, Mustafa Kemal ile ilgili bilgi verdi.
“Tel. İstanbul, 01 Temmuz 1919
Dışişleri Bakanı
Washington
Güvenilir kaynaklardan belirtildiğine göre Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey etraflarına bir ordu alarak, Amasya’da askerî bir hükümet kurmuşlardır. Padişah’a bağlıdırlar ama onun dışında bugünkü Türkiye Hükûmeti’ni tanımıyorlar. Yunan sızmasına karşı savaştıklarını belirtiyorlar. İkisi de Türkler arasında tanınmış kişilerdir. İlki Çanakkale’de komutan olarak ün yapmıştır. Rauf Bey ise Balkan Savaşı’nda Hamidiye zırhlısını yönetmiştir. Bu gelişmeye karşı hükûmetin durumu zayıf gözüküyor. Başka gelişme olursa acele bildirilecektir. Ravndal, Amerika Komiseri.”

ERZURUM YOLUNDA
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 02 Temmuz günü, Erzincan’dan Erzurum’a doğru hareket etti.
Yola koyuldular. Kilometreler yüzer yüzer sayılıyordu. Kızılırmak’ın kaynakları gerilerde kalmıştı. Fakat başka bir akarsuyun sesi duyuluyordu. Mustafa Kemal’in küçük grubunun geçmekte olduğu yukarı Fırat’ın Karasu Nehri’nin çağıltısıydı bu.
Her durdukları yerde, Mustafa Kemal kendisini dinlemek için toplanan halkla konuştu. Bu uzak ve adeta bilinmeyen yerlerde yaşayan bu alçak gönüllü ve saygılı yurttaşlarının kalbindekileri ne kadar iyi biliyordu. Mustafa Kemal sözleriyle onların umutlarını tazeliyor ve vatanseverliklerini coşturuyordu.

PADİŞAH’IN ÇAĞRISI
Padişah Sultan Vahdettin, 02 Temmuz günü, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgraf ile İstanbul’a dönmesini istedi.
Mabeyin Baş Kâtibi Ali Fuat (Türkgeldi) Bey’in imzalamış olduğu bu telgrafta; Hakkınızda “yıllardır yakınlık ve iyilik” besleyen Padişahımız, aşağıdaki hususların tebliğine beni memur etmiştir:
Vatanseverlik duygularınızın neticesi olarak giriştiğiniz bazı teşebbüsler İngilizlerin dikkatini çektiği için hükümeti sıkıştırmağa kalkışmışlardır. Hâlbuki “Devletimizin bu andaki durumu taşraca sanıldığı ve tahmin edildiği derecede kaygı ve tasalanmayı gerektirecek halde değildir. Bimennihilkerîm devletin mevcudiyet ve istiklâlin teminine başarı hâsıl olunca Saltanat merkezinden taşranın kurtarılması esas olur.” Onun için Padişah’ımız, İstanbul’a dönmenizi, “Belki uygun görmekte, daireniz tarafından azliniz cihetine gidilmesini de yerinde bulmamaktadır. Onun için iki ay hava değişimi izni almanızı, “Durum açıklığa kavuşuncaya” kadar istediğiniz bir şehir ve kasabada dinlenmenizi en isabetli bir hareket olarak görmektedir”, deniliyordu.
Padişah’ın bu telgrafı ile İstanbul, yeni bir yol deniyordu: Mustafa Kemal’i İstanbul’a geri götüremeyeceğini anladığı için, takip ettiği yoldan ayrılmasını, bu bölgeden uzaklaşmasını sağlamak amacıyla “hava değişimi” adıyla izinli sayılmasını teklif ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, sağlık sebebiyle Konya, Eskişehir, Ankara veya bir başka yere gidince de yoğun bir propagandaya girişeceklerdi. Böylece hem İstanbul Hükûmeti ve hem de İngilizler rahata kavuşacaklardı. Millî Mücadele de başsız kalacaktı.


CALTHORPE’UN İSTEĞİ
İngiliz Amirali SAG. Calthorpe, 02 Temmuz günü, Savaş Bakanlığı’ndan, Mustafa Kemal Paşa ile Konya’da bulunan Cemal Paşa’nın “azil” edilmelerini istedi.
Amiral Calthorpe, “bu talebin dayandığı gerekçeyi Lord Curzon’a da verdim” hitabıyla başlayan raporunda şu şekilde açıklamıştır:
“Sivas ve Konya illerinde eşkıyalardan silahlı mukavemet kuvvetleri teşkiline başlanıldığı, müttefiklerin menfaatlerine aykırı hareketlerde bulunmak gayesiyle ciddî bir faaliyet mevcut olduğu alınan raporlardan anlaşılmıştır.
Bu hareket İttihat ve Terakki ajanları tarafından idare edilmektedir. Halka ve ilgililere ve Osmanlı Hükümeti’nden ayrı olarak çalışması ilân ve tavsiye olunmaktadır. Bütün bunların başlıca teşvikleri Sivas’ta Mustafa Kemal, Konya’da Cemal Paşalar’dır.”

VE MUSTAFA KEMAL ERZURUM’DA
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 03 Temmuz’da Erzurum’a geldiler.
Bir haftalık yorucu otomobil yolculuğundan sonra, 03 Temmuz 1919 günü halkın ve askerin cidden samimî gösterileri arasında Erzurum’a girildi.

MİLLÎ GAYE
15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Rauf Bey, eski İzmit Mutasarrıfı Süreyya Bey, Müfettişlik Karargâhı’ndan Kurmay Başkanı Kâzım Bey, Kurmay Hüsrev Bey, Doktor Refik Bey ile Erzurum Valiliği görevinden alınıp Mustafa Kemal’i bekleyen Vali Münir Bey ve Bitlis Valiliği’nden ayrılıp İstanbul’a gitmek üzere Erzurum’dan geçen ve yine Mustafa Kemal’i bekleyen Mazhar Müfit Beylerin katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda “millî gaye için ortaya atılma kararı” verildi.
Mustafa Kemal bu toplantıyı şöyle anlatmaktadır:
Arkadaşlarımla ciddî bir görüşme yapmayı uygun buldum. Kendilerine genel ve özel durumu, tutulması mecburî olan yolu anlattım. Bu münasebetle en elverişsiz durumları ve genel, şahsî tehlikeleri, her ihtimale karşı katlanılması zarurî olan fedakârlığı apaçık anlattım. Bir de “millî gaye için ortaya atılacakların bugün yok edilmesini düşünen yalnız Saray, hükümet ve yabancılardır. Fakat bütün memleketin aldatılmasını ve aleyhimize çevrilmesini de ihtimal dâhilinde görmek lazımdır.
Lider olacakların, her ne olursa olsun, gayeden dönmemesi, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, gaye uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine işin başında karar vermeleri icap eder. Kalplerinde bu kuvveti hissetmeyenlerin teşebbüse geçmemeleri elbette daha hayırlıdır. Zira bu takdirde, hem kendilerini, hem de milleti aldatmış olurlar.
Bir de söz konusu görev, resmî makam ve üniformaya sığınarak, el altından yürütülebilir cinsten değildir. Bu tarzın bir derecesi olabilir. Fakat artık, o devir geçmiştir. Açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün milleti, bu sese iştirak ettirmek lâzımdır.
Benim azlolunduğuma ve her türlü akıbete mahkûm bulunduğuma şüphe yoktur. Benimle açıkça işbirliği yapmak, aynı akıbetleri şimdiden kabul etmek demektir. Bundan başa, söz konusu ettiğimiz şartların istediği adamın, birçok bakımlardan da, mutlaka benim şahsım olabileceği gibi bir iddia mevcut değildir. Yalnız, herhalde, bu memleket evladından birinin ortaya atılması zarurî olmuştur. Benden başka bir arkadaşı dahi düşünmek mümkündür. Yeter ki o arkadaş, bugünkü durumun kendisinden istediği tarzda hareketi kabul etsin, dedim.
Bu açıklama ve anlatımlardan sonra, hemen karar vermek doğru olamayacağından bir süre düşünmek ve özel görüşmeler yapabilmek için görüşmeye son verildiğini bildirdim.
Tekrar toplandığımızda, işin başında benim devam etmemi ve kendilerinin bana yardımcı ve destek olacaklarını bildirdiler. Ben, şeklen görev ve askerlikten istifa etmiş olsam bile, bundan sonra da, tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi üst komutanmışım gibi emirlerimin yerine getirilmesinin, başarı için temel şart olduğunu belirttim. Bu nokta, tamamen tasvip ve tasdik olunduktan sonra toplantıya son verildi.


KAYNAKLAR
Afetinan, Prof. Dr. A, Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XXIII.Dizi-Sa.7, Ankara, 1983.
Afetinan, Prof. Dr. A., Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Türk Tarih Kurumu Yayınları. XVI. Dizi-Sa.34a, Ankara, 1991.
Akbulut, Yılmaz, Bingöl Tarihi,
Akçakayalıoğlu, Em. Alb. Cihat, Atatürk, Komutan, İnkılapçı ve Devlet Adamı Yönleriyle, Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1998.
Akşin, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele Mutlakıyete Dönüş (1918-1919), Cem Yayınları, İstanbul, 1992.
Altay, Fahrettin, On Yıl Savaş ve Sonrası,
Altuğ, Prof. Dr. Yılmaz, Türk Devrim Tarihi Dersleri (1919-1938), 4. Baskı, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1980.
Arı, Dr. Kemal, Birinci Dünya Savaşı Kronolojisi, Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara.
Arıburnu, Kemal, Millî Mücadele’de İstanbul Mitingleri, 2. Baskı, Ankara, 1975.
Arısoy, M. Sunullah, Mustafa Kemal Atatürk’ün Söyleyip Yazdıkları, 1. Kitap, Türk Tarih Kurumu Yayınları: XXIII. Dizi-Sa.6, Ankara, 1982.
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, C. 1, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı 1000 Temel Eser Yayınları, Birinci Basılış, İstanbul, 1973.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 4, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989.
Atay, Falih Rıfkı, Çankaya,
Avcıoğlu, Doğan, Millî Kurtuluş Tarihi 1838DEN 1995E, Birinci Kitap, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1974.
Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, C. 1, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1981.
Bayar, Celal, Ben de Yazdım, C. 1-5, Sabah Kitapları, İstanbul, 1997.
Bayur, Ord. Prof. Yusuf Hikmet, Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI.Seri-Sa.20, Ankara, 1973.
Belen, Fahri, Türk Kurtuluş Savaşı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 542, Ankara, 1983.
Beyatlı, Yahya Kemal, Eğil Dağlar,
Bıyıkoğlu, Tevfik, Atatürk Anadolu’da (1919-1921)-I, 2. Baskı, Kent Basımevi, İstanbul, Ekim 1981
Bircan, Osman, Belge ve Fotoğraflarla Atatürk’ün Hayatı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Cebesoy, Ali Fuat, Millî Mücadele Hatıraları,
Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara, 1995.
Çıplak, Mustafa Necati, İçel Tarihi, Güzel Sanatlar Matbaası, Ankara, 1968.
Çoker, Fahri, Türk Parlamento Tarihi Millî Mücadele ve TBMM I. Dönem 1919-1923, c. 1, Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları Nu: 4, Ankara, 1994.
Erdeha, Kâmil, Millî Mücadele’de Vilâyetler ve Valiler, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1975
Erenli, M, Atatürk 1 Vatan ve Hürriyet, Yapı Kredi Bankası Yayınları, İstanbul, 1981.
Eroğlu, Hamza, Atatürk Hayatı ve Üstün Kişiliği, TC. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
Jaeschke, Gotthard, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Türk Tarih Kurumu Yayınlarından XVI. Dizi-Sa.11, Ankara, 1986.
İlter, Erdal, İçel’de Ermeni Faaliyetleri,
Karabekir, Kâzım, İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1969.
Karabekir, Kâzım, İstiklal Harbinin Esasları, İstanbul.
Karabekir, Nutuk ve Karabekir’den Cevaplar,
Karal, Ord. Prof. Enver Ziya, Büyük Osmanlı Tarihi, C. IV., Türk Tarih Kurumu Yayınları, XIII. Dizi-Sa. 16, Hürriyet İstanbul, 1999.
Kınross, Lord, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Sander Yayınları, İstanbul, 1972.
Kırzıoğlu, Prof. Dr. M. Fahrettin, Bütünüyle Erzurum Kongresi, C. 1-2, TC. Ziraat Bankası Armağanı, Kültür Ofset Ltd.Şti, Ankara, 1993.
Kocatürk, Dr. Utkan, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara.
Kocatürk, Dr. Utkan, Atatürk’ün Toplanmamış Telgrafları
Kurat, Dr. Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1194, Ankara, 1990.
Kutay Cemal, Türk Millî Mücadelesi’nde Amerika, Boğaziçi Yayınları: 49, İstanbul, 1979.
Mango, Andrew, Atatürk, Sabah Kitapları, İstanbul, 2000.
Mersin Kuvayı Milliye Cemiyeti, Kurtuluş Savaşı’nda İçel, İstanbul, 1971.
Mikusch, Dagobert von, Gazi Mustafa Kemal Avrupa ile Asya Arasındaki Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1981.
Mumcu, Prof. Dr. Ahmet, Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, İnkılap ve Aka Basımevi, İstanbul, 1981.
Onar, Mustafa, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, C. 1, TC. Kültür Bakanlığı Yayınları/1739, Ankara, 1995.
Ozankaya, Prof. Dr. Özer, Cumhuriyet Çınarı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları / 1711, Ankara, 1997.
Önder, Mehmet, Atatürk’le Adım Adım Türkiye, Kültür Ofset Araştırma Yayınları: 1, Ankara, 1984.
Özerdim, S. N., Atatürk Devrimi Kronolojisi, Halkevleri Atatürk Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1974.
Özçelik, Doç. Dr. İsmail, Millî Mücadele’de Güney Cephesi Urfa (30 Ekim 1918-11 Temmuz 1920), Kültür Bakanlığı Yayınları/ 1418, Ankara, 1992.
Sakallı, Bayram, Ankara ve Çevresinde Millî Faaliyetler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 863, Ankara, 1988.
Sanders, Liman Von, Türkiye’de 5 Yıl, III. Cumhuriyet Gazetesi Kitapları.
Soysal, İsmail, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasi Andlaşmaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları XVI. Dizi-Sa.38, Ankara, 1983.
Şapolyo, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, Berkalp Kitabevi, Ankara, 1964.
Şimşir, Bilâl N., Ankara... Ankara Bir Başkentin Doğuşu,
Tansel, Dr. Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. 1, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 2262, Ankara, 1991.
T.C. Başbakanlık, Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri (1911-1921 Tarihleri Arasına Ait 106 Belge), T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:1-Gn. No: 060, Ankara, 1982.
T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları: 408, Ankara, 1981.
TC. Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklâl Harbi, C. 3.
TC. Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklâl Harbi I Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı,
Tevetoğlu, Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 757, Ankara, 1987.
Tunçay, Mete, T.C’de Tek-Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931),
Türkgeldi, Ali Fuat, Görüp İşittiklerim, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayını, II. Dizi-Sa.15b, Ankara, 1984.
Türkiye Tarihi-4 Çağdaş Türkiye (1908-1980), Mete TUNÇAY, Siyasal Tarih (1908-1923).
Us, Asım, Gördüklerim Duyduklarım,
Ünal, Tahsin, Türk Siyasi Tarihi, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1958.
Villalta, Jorge Blanco, Atatürk, Çeviren: Em. Kur. Albay Fatih Özsu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 413, Ankara, 1982.
Walder, David, Çanakkale Olayı, Milliyet Yayınları, İstanbul.

GAZETE VE DERGİ YAZILARI
Aytul, Turhan, “5 Büyük Kavga Bayar-Mareşal Kavgası” Güneş Gazetesi, 30.08.1985.
Atay, Falih Rıfkı-Soydan, Mahmut, (Sadeleştiren: İsmet Bozdağ), “Atatürk’ün Anıları” Milliyet Gazetesi, 27-29-30 Kasım 1978.
Atay, Falih Rıfkı-Soydan, Mahmut, (Sadeleştiren: İsmet Bozdağ), “Atatürk’ün Anıları” Milliyet Gazetesi, 04.12.1978.
Dolu, Edibe, “Atatürk’ün Bilinmeyen İki Mektubu” Tercüman Gazetesi, 10.11.1984.
Gazeteciler Cemiyeti Gazetesi, 10.11.1998.
Kutay, Cemal, “Bir Devir Aydınlanıyor-Talât Paşa’nın Gurbet Hatıraları.” Tercüman Gazetesi, 12-14-15-19-21-23-24 Aralık 1982.
“Olaylar ve belgelerle Tarih”, Tercüman Gazetesi, 14.02.1982.
Orhunlu, Bilge, “Kurtuluş Savaşımızın Başlangıcındaki Amerika Mandası Taraftarları ve Sonrası.” Yeni Hayat, Ocak 1995, C. 1, S. 3.
Orhunlu, Bilge, “Millî Mücadele’nin Doğuşu ve Heyet-i Temsiliye’den Büyük Millet Meclisi’ne-I.” Yeni Hayat, Haziran 1995, C. 1, S. 8.
Tarihçi, Reşit, “19 Mayıs 1919’a Doğru, Mustafa Kemal Anlatıyor: Samsun’a Bir An Evvel Ayak Basmak İstiyordum”, Tercüman Gazetesi, 19.05.1984.
Tevetoğlu, Fethi, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar IV Dr Refik Saydam”, Türk Kültürü, C. 8, S. 85.
Tevetoğlu, Fethi, “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar IX Üsteğmen Arif Hikmet Bey”, Türk Kültürü, c. 8, S. 93,
Ünal, Tahsin, “Millî Mücadele Başlarında Mustafa Kemal.” Türk Kültürü, c. 7, S. 73.
Vakkasoğlu, V., “Bir 19 Mayıs Belgesi Samsun’a İngiliz Vizesi”, Zaman Gazetesi, 19.05.1991.
Gazeteciler Cemiyeti, Millî Egemenlik, 23.04.1985, Yıl. 1, S. 1, s. 29.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder